TTB'nin Yeni Başkanı Uğur Mumcu'nun Katillerinin Kurtarıcısıymış

Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, TTB'nin yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın Uğur Mumcu'nun katillerinin kurtarıcısı olduğunu defalarca anlatmış...

TTB'nin Yeni Başkanı Uğur Mumcu'nun Katillerinin Kurtarıcısıymış

AnkaraHavadis'in haberine göre Türk Tabipler Birliği'ne (TTB) başkan olması nedeniyle tartışmaların odağında olan Şebnem Korur Fincancı'nın Uğur Mumcu'nun katli davasında yargılanan sanıkların kurtarıcısı olduğu ortaya çıktı.

TTB'nin yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın Uğur Mumcu'nun katillerinin kurtarıcısı olduğunu Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu defalarca dile getirmiş ve mahkemelerde belgelerini sunmuş.

Bölücü terör örgütü PKK'ya destekleri nedeniyle doktorların büyük tepkisiyle karşılaşan TTB'nin yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında şok bir bilgi daha öğrenildi.

Ankara Havadis'in (ankarahavadis.com.tr) haberine göre Şebnem Korur Fincancı'nın Uğur Mumcu davası sanıklarına verdiği rapor sayesinde dava yavaşlatılmış, sanık itirafları geçersiz sayılmış ve zaman içinde sanıklar beyan değiştirmişler.

Fincancı'nın pişmanlık yasasından faydalanma niyetiyle itiraflarda bulunan sanıklar hakkında verdiği raporun mahkemeye sunulmasıyla dava uzamış, sanıklar itiraftan vazgeçmiş ve Mumcu cinayetinin arkasındaki güç öğrenilememiş.

Fincancı ise eleştiriler karşısında kendisini "Avukatlar raporumu kötüye kullanmış olabilir." diyerek savunmuş.

İşte Uğur Mumcu'nun ağabeyi ve avukatı Ceyhan Mumcu'nun TTB'nin yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın Uğur Mumcu'nun katillerinin kurtarıcısı olduğunu anlattığı mahkeme ifadesi:

Sayın Başkan, Sayın Üyeler,

Benim burada iki sıfatım var. İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısıyım ve merhum Uğur Mumcu’nun ağabeyiyim.

Sayın Başkanım,

Talebimin dayanağı olmak üzere Umut Operasyonu davasının dosyasını, dosyanıza sunmak için söz aldım.

Umut operasyonu davası bu davada olduğu gibi Türk ve Dünya kamuoyunun gözü önünde olan bir davaydı. Bu dava, hocam ve müvekkilim olan Prof. Dr. Muammer Aksoy’un, Siyasal Bilgilerde sınıf arkadaşım olan Prof Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın, yine benim değerli hocalarımdan Doç Dr. Bahriye Üçok’un öldürülmesi ve diğer 18 terör eylemini gerçekleştiren örgütün yargılanması davası idi. Bu dava dosyası incelendiğinde bizim davamıza ışık tutacak özellikte bir davadır.

Evvela esas hakkında mütalaa da sayfa 18 ve 19’un okunmasını diliyorum. Bu örgüt neydi? Bunlar Kudüs Savaşçıları, Tevhid ve Selam Örgütü. Amaçları, Türkiye Cumhuriyeti rejimini yıkmak ve şeriata dayalı bir devlet ve toplumsal yapı getirmektir. Bununla ilgili elverişli silahlar vardır. Huzurdaki davada ise birçok subay astsubay yargılanıyor, o davada o nitelikte kimseler yok. Onlardan elde edilen silahlara bir göz atılmasını dilerim. Yüzlerce susturuculu tabanca, yüzlerce kilo C4 bombaları, lav silahı… Silahlar koliler halinde ve parmak izleri olduğu halde elde edildi. O davadaki elverişli silahla, bu davanın mukayesesi bakımından değerli bir fikir verir.

Bir de bu davada müdahiller sorunu bakımından değerli bir fikir verir. Dün mekân olarak sayın savcımızın dizinin dibine oturan, günlerdir bir takım taleplerde bulunan buradaki sanıkları suçlayan, örseleyen, incitmeye çalışan, mesleğinin hukukçu olduğunu açıklayan insanları dinlemeye tahammül ettik. Ama ne müvekkillerinin vekâletnamesini getirdiler ne de bugün buradalar. Ben bu talebi dün yapmalıydım ancak dünkü yoğunluk sebebiyle bugüne erteledim ve bu yüzden de pişman oldum. Şimdi açıklayacağım hususları onların gözlerinin içine bakarak söylemek isterdim.

Diğer bir talihsizlik, yapacağım talep ve açıklama sırasında Cumhuriyet gazetesi müdahil avukatları ve sayın ilhan Selçuk vekili, benim de hocam olan, kendisinden ceza hukukunu öğrendiğim, sayın Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’ın burada olmaması.

Bu talebimle ilgili olarak Sayın Cumhuriyet savcılarına da bir sözüm olacak.

Şimdi tekrar dönersek sunacağım kararın esas hakkında mütalaasının 18-19 sayfalarında ve gerekçeli kararın 124-130 sayfaları arasında bir kişiden bahsedilir. Bu kişinin adı, sanıklardan da fazla geçer.

Bu kişiyi halkımız ve burada yargılanan sanıklar ve birçok meslektaşımız tanıyamamaktadır. Bu kişiyi, burada yargılanan sanıklardan iki kişi tanımaktadır. Biri Sayın Kemal Alemdaroğlu biri de Ümit Sayın. Bir de bendeniz çok iyi tanırım.

Burada sayın başkanım bu günler göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Sizler yine yargılama görevinize devam edersiniz. Bizim davamızda bu silahların elde edildiği sanıklar hazırlıkta, emniyette suçlarını kabul ettiler. Ancak bir koşul ileri sürdüler: “Biz bu suçları kabul edelim ama bunun karşılığında siz de bize pişmanlık yasası uygulayın”… O tarihte, o yasa yürürlükteydi. Hiçbir işkenceye uğramadan 18 yerde yer göstermesi yapıldı ve 7 gün gözaltında oldukları sürece ben de yanlarındaydım. Kapalı mekânda emniyette çok seyrek bulundular; o da zabıtlara imzalamak için. Cumhuriyet savcılığı ve yedek hâkimlikteki bu kabullerinden sonra cezaevinden de dilekçe gönderdiler pişmanlık yasasında yararlanmak istediklerini söylediler. 5 ay kadar da sorguları hazırlık yaptıkları gerekçesiyle yapılmadı. 5 ay sonra bir avukat elinde bir raporla mahkemeye çıkageldi. Rapor, TC İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü raporuydu. Bu rapor, saydığım kişileri şehit eden sanıkları görmeden muayene etmeden düzenlenmiş bir rapordu. Sanıkların avukatının talebi üzerine, bu Profesör Eskişehir Cezaevi’nden mektupla durumunun bildirilmesini istedi. Mektupla onların cezadan kurtulmak ve cezai ehliyetsizlik konusunda koğuş arkadaşlarıyla özgürce uydurdukları hikâyeler üzerine bir adli rapor geldi. Bu adli raporun gelmesiyle sanıklar pişmanlık yasasından faydalanmaktan vazgeçtiler. Bu raporun kendilerine işkence yapıldığının ve cezai ehliyetsizliklerinin kanıtı olduğunu ileri sürdüler ve sonuna kadar bir daha ağızlarını açmadılar. İşte bu yüzdendir ki Prof Dr Muammer Aksoy, Prof Dr Ahmet Taner Kışlalı ve Doç Dr Bahriye Üçok’un cinayetlerini kimin azmettirdiği konusunda toplum elde ettiği ve bir daha elde edemeyeceği altın bir fırsatı kaçırdı.

İşte o raporu tanzim eden Prof Dr Şebnem Korur Fincancı vekilleri şimdi sayın savcılarımızın dizlerinin dibindedir. Bu kararlarda bu hanımefendinin yazdığı rapor “savunmanın çıkardığı sorunlar” diye sayfalarca anlatılır. Yarın bu konularda belli duyarlılıklar gösterilmediği takdirde bu dava dışında sizlerin yargı görevini yaparken de başınıza sık sık gelebilecek bir mesele olur.

Fakat bu müdahilin hakkında dava dosyasında -iyi ki savcı beyler koymuşlar- başka bir husus daha gördüm. Bu hanımefendi bu raporları niye yazmış? Ergenekon dava dosyasının ekleri olayı aydınlatıyor.

Bu hanımefendi Avrupa Birliği ile bir proje imzalamış ve demiş ki: “Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyet güçlerinin, jandarmanın tek vasıtaları vardır: işkence. Bu ülkenin cumhuriyet savcıları ve yargıçları işkenceyi göz ardı ederler. Bu da İstanbul tabipler odası onur kurulu başkanı Türk Tabipler Birliği onur kurulu başkanı ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim dalı profesörü olarak beni rahatsız ediyor. Artık adli tıp kurumu kalkmalı tarafsız bilirkişi olarak mahkemelerdeki yerimizi almalıyız.” Ve Avrupa birliği ile gelecekte 250 işkencenin var olacağını ve bu işkenceleri istihkak karşılığında kanıtlayacağı taahhüdünde bulunuyor. Bir dernek kuruyor. Derneğin faaliyet raporunun her sayfasının altında da not var. “Bu sayfa Avrupa birliği tarafından finanse edilmektedir. Ancak bu sayfada yer alan hususlar AB’yi bağlamaz”. Bu üniversite profesörü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin imkânlarıyla okumuş, hekim olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniversitesinde bizim evlatlarımızı emanet edeceğimiz bir görev yapmaktadır. Maaşını Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödemektedir. Sayın savcılar dosyada bununla ilgili CD’yi bir yıl elde etmişler. O CD içinden iki cümleyi okumak istiyorum. Bu hanımefendinin iki kimliği vardır: Evvela “solcu”dur sonra “sağcı”dır. Sağcı sıfatıyla zaman gazetesinde yazılar yazar, Kuranın Aydınlığında Hak Söz gazetesi onun yazılarını beğenir alıntı yapar, sık sık MAZLUMDER tarafından ödüllendirilir, sık sık Diyarbakır Barosu tarafından işkenceye karşı çıktı diye ödüllendirilir.

# uğur mumcu # TTB # fincancı