Yunanistan krizde, peki Türkiye?

Abone ol

Yunanistan seçimleri sol koalisyon Syriza’nın zaferiyle sonuçlandı. Türkiye’de partiler Syriza’ya benzeme yarışına girdi. Tek başına bu bile neoliberalizmin itibar kaybına açık bir kanıt. Türkiye devrimcilerine ise bu iktidar deneyiminden bazı inceleme konuları çıkıyor. Yunanistan’ı ekonomik krize sürükleyen koşullar ile Türkiye’nin durumunu karşılaştırmak önümüzü görmeye yardımcı olacaktır.

Yunanistan’ın şu andaki durumuna krizin derinleşmesi ve kalıcılaşmasını ifade eden “depresyon” deniyor. Abartılı rakamlar verip hataya düşmemek için biz her iki ülkenin ekonomilerini karşılaştırırken Yunanistan’ın krize girdiği 2008 yılı ile bugünün Türkiye’sini ele alacağız.

Karşılaştırma öğeleri arttırılabilir. Temel göstergelerle yetiniyoruz. 1

HESAPSIZ BORÇLANMALAR

İki ülkenin ilk benzerliği borçlanma politikalarında. Dünyada para bolluğu yaşandığı 2000-2008 arasında her iki ülkenin planlı üretimi değil, borçlanma ve tüketimi tercih ettiğini görüyoruz. Bazı insanlar bir anda çok para verdiğinizde nasıl budalalaşırsa iki ülke yönetimlerinin de aynı refleksi gösterdiği bir dönemdi bu. 2000 yılından sonra Yunanistan’a akan düşük faizli euroya paralel olarak Türkiye yüksek faizli döviz bağımlılığına mahkum kılındı. Üretimin değil borçlanmanın esas alınmasıyla cari denge Yunanistan’da 2000 yılında yüzde -7,8 iken 2008 yılında -15,0’dı. Bu rakamlar Türkiye’de -3,7 ve -5,8’i gösteriyor ki GSYH’nin 14 yıl içinde dört kat arttığını hesaba kattığımızda bugün Türkiye’nin verdiği açık ortada. Borçlanma ekonomisi maddi eşitsizliği derinleştirmekle birlikte her iki ülkenin halklarında görece refah yarattı. Yunanistan’ın 2000 yılında kişi başına geliri yaklaşık 12 bin dolar iken Türkiye’nin 4 bin dolardı. 2008 yılında ise Yunanistan’da kişi başına gelir 30 bin dolara ulaşmış, Türkiye’de de 10 bin doları bulmuştu. Sonrası mı? Hesapsız kalkınma Yunanistan’ı krize soktu. Komşuda kişi başına düşen gelir 2014 yılı itibariyle 22 bin dolara kadar gerilerken Türkiye ise resesyona girerek 6 yıl boyunca 10 bin dolarda takıldı. Bu rakamlar üretime dayanmayan sürdürülemez ekonomi modellerinin hangi ülke olursa olsun günü geldiğinde karaya oturacağını söylüyor.

Ülkelerin borçluluk hallerini biraz daha açmakta fayda var. Tabloya göz attığımızda 2008 Yunanistan’ında kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının Türkiye’den daha kötü bir durumda olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin yüzde 34 gibi kabul edilebilir düzeyde olan kamu borç dengesi “telaşa gerek yok” dedirtebilir. Fakat Türkiye’nin kamu verilerinde görülemeyen ciddi bir problemi var. 2001 ekonomik krizi üzerine kamu ekonomisine çeki düzen verildi ama bu sefer özel sektörde aşırı borçlanma politikası izlendi. Risk bankalara ve yatırımcılara, aslında bütün halka aktarıldı. Sonuçta 20 milyon borçlu ve 4 milyona yakın borcunu ödeyemeyen insanın olduğu bir ülke haline geldik.2 Bugün Türkiye’nin toplam dış borcu 400 milyar dolar ile yıllık gelirinin yarısı durumunda. Özel sektörün bu borç içindeki yeri 280 milyar dolar. Son 10 yılda kamunun dış borcu 71 milyar dolardan 120 milyar dolara yükselirken, özel sektör dış borcunun 120 milyar dolardan 280 milyar dolara çıktığını görüyoruz.3 Türkiye’nin kısa vadeli dış borç toplamı ise 160 milyar dolar. Bu rakama cari açık da eklenince 2015 yılı içinde fazladan bulunması gereken kaynak 200-220 milyar dolar. “Kamu, özel sektör borçlarından sorumlu değil” denilemez. Örneğin İstanbul’da bir milyonu bulan konut stoğunun elde kaldığı bir durumda, inşaat firmalarının iflası, inşaattan beslenen diğer sektörlerin bundan etkilenmesi, bankaların kredi geri ödemelerinde hızla artan problemler nedeniyle zaten kısıtlı olan tasarruflarını tüketmesi, işsizliğin hızla artması gibi zincirleme sonuçlar doğacaktır. Bu duruma hiçbir devlet veya hükümet seyirci kalamaz. 2008 krizinde ABD devletinin sigorta şirketlerine aktardığı 800 milyar doları hatırlayalım. Buna karşılık Türkiye Merkez Bankası’ndaki tasarruf yetersizliğini de göz önünde bulundurmalıyız.

ÜRETİM DEĞİL TÜKETİM ESAS

Her iki ülke sanayiye dayalı verimli üretim ve tasarrufu değil tüketimi tercih etti. Sıcak para kıskacının yanı sıra Yunanistan turizme odaklanırken, Türkiye ise döviz bağımlılığını yükselten inşaat sektörüne özel önem verdi. Sürdürülebilir gelir kalemi olarak sanayi, özellikle yüksek teknoloji üretim ve ihracatı, her iki ülkenin gündeminden düştü. Uzun vadeli üretim planlamaları yapılmadı. Bu hatalar ülkelerin dış ticaret dengesi ve cari açıklarındaki yükselen eksi rakamlarında somutlaştı. Keza para bolluğunun planlı yönetilmemesi nedeniyle Yunanistan’da 2000 yılında yüzde 16 oranındaki tasarruf kriz yılında yüzde 9’a düşerken, aynı yıllar aralığında Türkiye’de de yüksek dış kaynak girdisine rağmen yüzde 3 tasarruf kaybı yaşandı. Türkiye’de işsizlik 14 yılda 2 kat artarken, Yunanistan krizle beraber tarihinin

en büyük işsizlik rakamlarını gördü.4 Bu karşılaştırmada şu farkı da ortaya koymalıyız. Bir yanda 11 milyon nüfuslu Yunanistan, diğer tarafta 75 milyonluk Türkiye. Üretime mazeret bulma hakkımız hiç yok.

KARARLARI DIŞARIDAN ALINAN EKONOMİLER

Yunanistan Avrupa Birliği üyesi olarak ne denirse onu yapıyor. Yıllardır söylenen, “üretme, turizmle geçin, açığını ben kapatırım” idi. Bu politikanın sonu kriz ve sol iktidar oldu. AB, benzerlerini Türkiye’ye de dayattı. AKP İktidarı da buna kuzu kuzu uydu. En az üretememek kadar ödemlisi ise her iki ülkenin yabancı paraya bağlanmasıydı. Yunanistan Avrupa Merkez Bankası kararları ile ekonomisi belirlenen bir ülke halinde iken Türkiye’de neredeyse herkes “dolar ne olacak, euro düşer mi çıkar mı” endişeleriyle gününü geçirmek zorunda kaldı. Açıklayıcı iki örnek son günlerde yaşandı. Türkiye’nin 2015 Ocak ayında ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9,8 düştü. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı’nın açıklamasına göre döviz kurlarında aleyhimize gelişme olmasaydı 750 milyon dolar daha fazla ihracat gelirimiz olacaktı. Bu durumda düşüş yüzde 3 olacaktı. Diğer örnek ise bir gazetedeki analiz haber. Haberdeki hesaba göre son 11 gün içinde dolardaki yükseliş nedeniyle Türkiye’deki şirketler 18.7 milyar TL daha borçlandı.5 Kendi ekonomilerini belirlemekten yoksun kalarak dövize uyuşturucu gibi bağlanmanın hazin sonuçları…

ZOR DÖNEMİN, BÜYÜK GÖREVLERİN EŞİĞİNDE

Her ülkenin kendi dinamikleri vardır ve bunlar ekonomiyi kağıt üstünde bir istatistik alanı olmaktan çıkartır. Ekonomi böylece siyasetin başlıca konusu haline gelir. Bu durumda sadece iki ülke ekonomilerinin rakamsal karşılaştırmasına bakarak kesin sonuçlara varılamaz. Değişen dünya dengeleri, Türkiye’nin İslam coğrafyası başta olmak üzere doğu ülkeleri ile ilişkilerini geliştiriyor olması, Yunanistan ile karşılaştırılamayacak insan gücü, stratejik önemi gibi ayırt edici özellikler ekonomik krizi Öteleyebilir. Ayrıca, Türkiye’nin 2008 krizindeki Yunanistan’a göre bütün problemlerine rağmen borç dengesinin daha az sorunlu olması bugün için kriz beklentisini düşürüyor. Kesin olan ise Türkiye bir süredir ekonomik durgunluk içinde ve önümüzdeki dönem dünya ekonomisinde iyileşme beklenmiyor.Ödenmesi iyice güçleşen borçları da hesaba kattığımızda durgunluğun yönünün kalkınmaya doğru değil krize doğru olduğu anlaşılıyor.

En önemlisi de, Yunanistan hangi aları yaptıysa Türkiye’de de ısrarla ve artık geri dönülemez bir biçimde aynı yanlışlar yapılıyor. Kumarhane-yolsuzluk ekonomisinin geldiği nokta, bugün geniş kitleler düzleminde borçlanmayı ve endişeyi arttırırken, yarınki büyük altüst oluşların ve krize reçete sunacak devrimci kuvvetin hızlı yükselişinin koşullarını hazırlıyor.

Ceyhun İlsever

ulusalkanal.com.tr

_________________________________________

1 Tablodaki veriler Dr. Mahfi Eğilmez’in “Kendime Yazılar” adlı blog sayfasından alınmıştır.

2 “Banka borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 3.700.000 kişiye ulaştı”, www.hurriyet.com.tr, 17.12.2014.

“20 milyon kişi borçlu çıktı”, www.birgun.net, 22.11.2014.

3 Hazine müsteşarlığı Ekonomi Sunumu, 12.01.2015.

4 Türkiye’de işsizlik verilerinin güvenilmez olduğu ortada. TÜİK bu konudaki eleştirilere “dünya çapında

kullanılan sistemi kullanıyoruz” cevabını verdiğine göre Yunanistan verilerinin de gerçeği çarpıtması

muhtemeldir.

5 “Faiz insin inmesin derken şirketleri döviz kuru çarptı”, www.hurriyet.com.tr, 03.01.2015.

EPDK'dan 4 şirkete 1 milyon lira ceza Ekonomi TMSF'nin Bank Asya'ya el koyması doları etkilemedi Ekonomi Kurulmuş saat Ekonomi Borsa güne yükselişle başladı Ekonomi