Amiral Soner Polat: Beşiktaş Adliyesi, YAŞ'ın yerini aldı

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Emekli Tümamiral Soner Polat, Balyoz davasından tutuklandığı 2011 yılına kadar, 30 yılı aşkın süre Deniz Kuvvetleri'nde, Genelkurmay'da görev yaptı. İstihbarattan eğitime, gemi komutanlığından diplomatlığa çeşitli görevlerde bulundu. 2013 Ağustos ayı Yüksek Askeri Şurası’nda emekli edildi. 3,5 yıl hapis yattı, 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı, sonunda beraat etti...

1979 yılında Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan Tümamiral Polat, FETÖ'nün TSK içinde yuvalanmaya başladığı 1980 sonrasına yakından tanık olmuş bir isim. Tümamiral Polat'ın sorularımıza verdiği yanıtları sunuyoruz:

BAŞLANGIÇ 12 EYLÜL DARBESİ

FETÖ'nün TSK içinde geçmişte ve günümüzdeki etki alanını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Soner Polat: FETÖ maalesef 12 Eylül Askeri Yönetimi'nin de göz yumması ile 1980’li yıllardan itibaren TSK’ya sızmaya başladı. Bunda Cunta'nın sağ ve sol kesimleri dengelemek için İslami öğeleri öne çıkarmasının da büyük bir etkisi vardı. Ayrıca Gülen Cemaati'nin ABD bağlantısı nedeniyle Türkiye içinde kök salması daha kolay oldu. Diğer taraftan CIA, Gülen Cemaati'nin yurtdışında da gelişmesi için her türlü tedbiri aldı. Açılan okullar aslında Batı emperyalizmine hizmet ediyordu. ABD açık ve örtülü yöntemlerle FETÖ’nün önünü açtı. Askeri yönetimin sona ermesinden sonra TSK bu irticai örgüte karşı daha tutarlı bir çizgi izledi. Bu nedenle FETÖ bu dönemde TSK içinde geniş bir hareket alanı bulamadı. Ancak Turgut Özal ve ondan sonraki bütün hükümetlerin FETÖ ile içli dışlı ilişkileri TSK’nın mücadelesini olumsuz yönde etkiledi. Çünkü tel örgü dışında istihbarat toplama imkanı olmayan TSK, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporlarına bağımlıydı. Bu kurumlar da genellikle siyasi iktidarla uyumlu bir yol izliyordu. Askeri okullara girenlerin güvenlik soruşturmasında ve kışla dışı istihbarat toplama faaliyetlerinde zaman zaman zafiyet alanları oldu.

2000 yılına kadar FETÖ, TSK içinde çok büyük bir etki yaratamadı. Ama özellikle bu yıldan sonra sınav sorularının da çalınması ile TSK’ya daha büyük oranda sızmalar oldu. FETÖ giderek güç toplamaya başladı. Bütün siyasi iktidarlar FETÖ ile dengeli ilişkiler kurdu. Ama AKP iktidarı döneminde özellikle Cemaat'in iktidardan pay alması TSK’nın mücadele alanını daralttı. Cemaat hızlı bir şekilde büyüdü ve operasyon yapma yeteneği kazandı.

Arkasına ABD’yi de alan FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz ve diğer tertip davalarla TSK’ya yönelik faaliyetleri kırılma noktası oldu. Beşiktaş Adliyesi neredeyse Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yerini aldı. TSK’daki yurtsever subayların tutuklanması ile boşalan kadrolara örgüt elemanları geçirildi. Daha sonra 2011 yılından itibaren general ve amiralliğe terfi edenlerin neredeyse tamamı örgüt mensubuydu. Bu gelişme ise FETÖ’yü darbeye teşebbüs edecek kadar cesaretlendirdi.

İKTİDARIN DESTEĞİ, KOMUTANIN DİRAYETSİZLİĞİ

Tüm istihabarat raporlarına rağmen FETÖ ordudan neden yıllarca tasfiye edilemedi?

Polat: Komutanlar çeşitli nedenlerle maalesef kararlı bir mücadele yürütemedi. Kritik adli makamları ele geçiren askeri yargı mensupları açılan soruşturmaları sudan gerekçelerle kapattı. İstihbarat ve Muhabere ve Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) başkanlıklarına sızan FETÖ mensupları önceden bilgi alarak ilgili arkadaşlarını uyardı. Bu nedenle ani aramalarda ve diğer baskın tarzındaki faaliyetlerde etkili sonuçlar alınamadı. Önceden bilgi alan FETÖ mensupları kendilerini korumayı ve gizlemeyi başardı. TSK da hiçbir dönemde bütün yeteneklerini kullanarak, özel tedbirlerle ve kurumsal olarak bu çetenin üzerine gidemedi! YAŞ toplantılarında FETÖ mensuplarının TSK’dan uzaklaştırılmasına iktidar partilerinin muhalefet şerhi koyması devlet çapında kurumlarda kuşkular doğurdu. TSK’dan atılan örgüt elemanlarına kamu kurumlarında yüksek ücretli işler verilmesi kafaları karıştırdı.

2010 yılından itibaren her şey açığa çıkmışken maalesef komuta makamında olanlar dirayetli davranamadı. Deşifre olan isimlerin bile üstüne gidilmezken, vatansever subayları Beşiktaş Adliyesi’ne teslim ettiler. Böylece TSK, FETÖ üzerindeki denetimini bütünüyle kaybetti. Durum üstünlüğü bu çetenin eline geçti.

ŞU AN HARP ÇIKSA KAOS OLUR!

Son Kanun Hükmünde Kararname ile orduda yapılan yapısal değişiklikler, Türk Ordusu'nun savaşma yeteneğini nasıl etkiler?

Polat: Bu düzenlemelerle harp prensiplerinin en önemlisi olan emir komuta birliği prensibi yok edilmiştir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlıklarını MSB’ye bağlarken, Genelkurmay Başkanlığı'nı kuvvetlerden ayırdığınızda ortaya çıkan sonuç sadece kaostur. Şu anda bir harbin sevk ve idaresinde yetki ve sorumluluklar belli değildir. Genelkurmay Başkanlığı ve Genelkurmay Başkanı’nın durumu meçhuldür. Düzenleme Anayasa’ya da aykırıdır. Çünkü Anayasa’ya göre, savaşta Başkomutan, Cumhurbaşkanı namına Genelkurmay Başkanı’dır. Savaşta ve barışta görev uyumsuzlukları olmaz! Şimdi bu konuda bir Anayasa değişikliğine gidileceği anlaşılmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın birliklere doğrudan emir vermesi anayasal yetki alanının dışındadır. Çünkü Cumhurbaşkanı sorumsuzdur.

Dünyada hiçbir ordu darbeye karşı bir anlayışla yeniden yapılandırılmaz. Silahlı Kuvvetler, harp etkinliğini artıracak şekilde geliştirilir. Kuvvet yapısı, konuşlanma, emir komuta sistemi, eğitim, lojistik, konsept ve doktrinler geliştirilirken hep bu husus merkeze alınır. Çünkü temel amaç, ülkenin bağımsızlığını iç ve dış düşmanlara karşı korumaktır. Gücün dağılması demek askeri etkinin azaltılması anlamına gelir. Çünkü askeri mantığın esası en üstün gücü kritik yer ve zamanda düşman üzerinde odaklandırmaktır. Gücü dağıttığınız ve farklı yere kanalize ettiğiniz zaman öncelikle komuta kontrol sorunları ile karşı karşıya kalırsınız. İlave koordinasyon ihtiyaçları ortaya çıkar.

ORDUNUN MUHABERE ETKİNLİĞİNİ AZALTIR

Sivil makamların ordu üzerindeki hakimiyet alanını genişletmesi darbeleri önler mi? Son KHK'nın amacı nedir? İman-hatip mezunlarının harp okullarına girişi yeni bir paralel yapılanmayı beraberinde getirir mi?

Polat: KHK ile yapılan düzenlemelerde Ordu üzerinde sivil denetim mekanizmaları kurularak darbelerin önlenmesi temel hedeftir. Ancak unutulmamalıdır ki sivilleşen asker siyasete ısınır. Sivilleşme amaç olursa askerler de sivil gibi olmaya özenir. Bu ise muharip ruhu aşındırarak diğer başka faktörleri öne çıkarır. Terfi ve atamalarda sivil öne çıkarsa, asker sivillerin peşinde dolaşmaya başlar. Demokrat Parti dönemindeki Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun gibi komutanların sayısı artar. Ordu’nun muharebe etkinliği azalırken, siyaset kışlaya damgasını vurur. Sonunda siyasallaşan asker günlük politikanın parçası olur. Bunun ise nasıl yansımaları olacağı toplumsal koşullara bağlıdır.

KHK’lar iyi niyetle hazırlanmış olsa bile sonuçları itibarıyla milli orduyu zayıflatacaktır. Çünkü bu düzenlemeler Batı emperyalizminin, ABD’nin, AB’nin, onların içimizdeki TESEV gibi kuruluşlarının talepleridir. Abdullah Gül’ün hazırlattığı Savunma Raporu’nda da benzer görüşler yer almaktadır. Bu rapora imza koyan iki tuğgeneral FETÖ üyesi olarak darbe girişimine katıldığı için tutuklanmıştır.

İmam Hatip mezunu öğrencilerin Harp Okullarına girmesi bir kutuplaşma yaratır. İdeolojik bir karşıtlık kendiliğinden doğar. Ayrıca böyle bir girişim diğer cemaatlerin de sızması için uygun bir ortam yaratır. Önemli olan Cumhuriyet'in temel değerlerine bağlı, dini değil, milli değerler silsilesine sahip öğrencileri yetiştirmektir. Darbeleri önlemenin en etkin yolu budur. Ayrıca milli damarı kuvvetli askerler asla yabancı ülkelerin tahakkümünü kabul etmezler. Asla ülkeye ihanet etmezler. Bu nedenle esas olan Cumhuriyetçi ve Atatürkçü subaylar yetiştirmek olmalıdır.

Muhalefet partilerinde de örgütlendiler

FETÖ'nün 30 yıllık sızıntısında yargı, bürokrasi ve kamudan ziyade orduya önem vermesinin sebebi nedir?

Polat: FETÖ öncelikle büyüyüp gelişebileceği ortamı şekillendirmiştir. Bunun için öncelikle emniyet ve yargıda örgütlenerek diğer kurumlardaki elemanlarını rahatlatmıştır. Ayrıca ekonomik bir güç yaratarak her türlü faaliyetini mali açıdan desteklemiştir. Ancak halka dayalı bir tabanı olmadığını bildiğinden iktidara tırmanmanın en önemli vasıtası olarak TSK’yı görmüştür. Bu nedenle TSK içindeki örgütlenmesine özel bir önem ve öncelik vermiştir. TSK içinde güçlenirken, dolaylı ve örtülü iktidar formülleri aramayı da göz ardı etmemiştir. AKP, CHP ve MHP içindeki Batı yanlısı ve Cemaate yakın milletvekilleri ile gerekirse dışarıdan HDP’nin desteğini de alarak bir hükümet kurma yolunu her zaman zorlamış ve bu maksatla çeşitli tertiplerin de içine girmiştir. Ama bu yollardan sonuç alamayınca, dış güçlere dayanarak son çare olarak darbe girişiminde bulunmuştur. Aslında FETÖ diğer kurumlarda da güçlenmiştir. Ama TSK içindeki unsurları, uçak, helikopter, tank, zırhlı araç gibi ağır silahlara bile erişebildiğinden toplumun hafızasına bu yönü ile kazınmıştır. Sadece darbe girişimi sonrasında 70 binin üzerinde mensubunun değişik kurumlardan tasfiye edildiği dikkate alınırsa, bu örgütün kamunun her alanına sızdığı kolaylıkla görülecektir.

Milli Gemi, üstün askeri eğitimin ürünü

Bir Türk subayı nasıl eğitilmelidir? Toplumsal ilerlemede ordunun rolü nedir?

Polat: Türk subayının eğitim standartları her yönüyle uluslararası düzeyde çok iyi bir seviyededir. TSK’nın hem bireysel hem de tim eğitimi açısından kurumsallaşmış bir alt yapısı ve köklü bir eğitim ve öğretim geleneği vardır. Bu konuda yeterli bir değerlendirme yapabilecek seviyede olmayanların ahkâm kesmesi son kerte üzücüdür. Askeri eğitim düzeyi hem modern harbin gereklerini hem de teknolojik gelişmeleri karşılayabilecek bir seviyededir. Bu alanda Türkiye’deki tüm eğitim kurumlarının çok üzerinde yüksek standartlara sahiptir.

Birçok alanda topluma yön veren, yol gösteren bir konuma gelmiştir. Örneğin Türk endüstrisi özgün bir otomobil yaratamadı. Ama Türk denizcisi 16 büyük teknolojik disiplini kapsayan büyük bir savaş gemisini Milli Gemiyi (MİLGEM) inşa etmeyi başardı. Bu gemi her yönü ile askeri katkı ile gerçekleştiğinden dünyada tektir. Örneğin Amerikan Deniz Kuvvetleri bunu hayal bile edemez. Değil böyle bir iddialı gemi küçük bir gemi bile yapamaz! Sadece Amerikan endüstrisine başvurur.

Böyle bir birikimi yaratan eğitim müesseselerinin kapısına kilit vurmak ülkenin geleceğine kilit vurmak anlamındadır. Hayatları boyunca kendi özgün yetenekleri ile uluslararası standartlarda hiçbir değer yaratamayanların bu tür işlere girişmesi ülkenin kötü kaderidir. Geçmişinden, köklerinden, geleneklerinden koparılan her kurum kısa zaman içinde önce çürür, sonra çöker. Askeri alandaki çöküşün faturası ise bazı kesimlere değil bütün bir millete çıkar. Askeri eğitim ile oynayanlar bu ülkenin savunma direnci ile oynadıklarını acaba biliyorlar mı?

Kaynak: Aydınlık

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster