İngiltere kölecilikle ilgili köklerini araştırıyor

The Guardian gazetesinin kendi kölecilik köklerini araştırmasıyla başlattığı bu çalışma İngiltere’de çok ses getirdi ve birçok kurum kendi kurumsal kimliklerinin geçmişini araştırmaya başladı. Bu tutum çok olumlu bir tutum olarak öne çıktı.

Dr. Berna Bridge Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

The Guardian gazetesinin kendi kölecilik köklerini araştırmasıyla başlattığı bu çalışma İngiltere’de çok ses getirdi ve birçok kurum kendi kurumsal kimliklerinin geçmişini araştırmaya başladı. Bu tutum çok olumlu bir tutum olarak öne çıktı. 500 yıl önce yaşamış büyük büyük babalarının hatalarını halı altına süpürmeye çalışmak yerine “Tarihten gelen bir hatamız varsa düzeltelim” tarzı olumlu bir tarz olarak görünüyor.

Bu tutumlar arasında bu hafta taç giyme töreni olan Kral Charles da yer alıyor. Hanedanın kölecilikle ilgili köklerinin araştırılması için talimat vermiş bile. Bu ülkeyi kıta Avrupa’sından ayıran en büyük özellik insan hakları ve hatalarını kabul konusunda çok daha hızlı hareket edebilmeleri, halkına sahip çıkabilmeleri. Avrupa’ya göre daha az ırkçı, daha toleranslı, esnek, yumuşak bir tarz hakim, hem devlet yönetiminde hem de bu yönetimden kaynaklanan bu tutumun toplumsal kültür ve davranışlara yansımasında.

Köle ticareti, kölecilik, ırkçılık ve sömürgecilik üzerine şu anda yazdığım kitaptan buraya aktardığım bilgiler ışığında bu hafta köleciliğin “Koton Kapitali” dizisinde insan yaşamında nelere mal olduğunu işleyemeye başlayacağım. Geçen hafta Manchester’ın küçük bir pazar kasabasından dünyanın ilk endüstriyel kentine nasıl dönüştüğünü kısaca anlatmıştım. İngiltere’nin endüstriyelleşmesinin ardındaki Amerika kıtasındaki köleciliğe değinmiştim. Bu entegre bir sistem olarak karşımıza çıkıyor.

“İki dünya, yani karşıdaki yeni kıtadaki kölelerle toplu ham madde üretimi, ham maddenin transatlantik yoluyla Britanya’ya taşınıp kölelerin olmadığı bir ortamda pamuğun işlenmesi yani gizlilikle ve tekstilin pazara sunulması, kapitalin bu şekilde üretilmesi, varsıllaşma, bu iki dünyanın, eski ve yeni dünya, kalın bir demir zincirle birbirine bağlı olması” diyor Matthew Stallard ve Aamna Mohdin. Manchester Guardian Gazetesinin kurucuları ve ilk destekçilerinin kentin endüstriyel elitleri arasında olduğunu, varlıklarının yeni kıtadan gelen kotonu ithal etmelerine ve tekstile bağlı olduğunu, bu kişilerden birinin ise bu kıtada bir çiftliğe sahip olup köle çalıştırdığını ekliyorlar.

TARİHİN GÖRMEZDEN GELİNEN YÜZÜ

Böylece yazarlar bu bağlantıların köklerine inip tarihin görmezden gelinen bir kısmı ile olan interaktif durumu ortaya koyuyorlar. Doğasında, yüzyıllara yayılan çok karmaşık ve korkunç bir öykü olduğunu belirtiyorlar. Amaçları olabildiğince bu tarihsel acımasızlığa maruz kalan kişi topluluklara bir saygı duruşu niteliğinde.

17. yüzyılın ortalarında “plantation” adı verilen bu büyük çiftlikler ABD Virginia bölgesinde ve Karayiplerde İngiltere’nin sömürgesi ikendominant bir ekonomik sistem olarak ortaya çıkıyor. Başlarda İrlanda ve İngiltere’deki beyaz hükümlüler ve Afrika’dan toplanan köleler bu çiftliklerde birlikte çalıştırılırken daha fazla işçiye duyulan gereksinme ile özellikle 1660’dan sonra Afrika’dan toplu köle ticareti başlıyor.

Burada ırkçılığın başlangıcını görüyoruz. Köle davranış biçimleri (kodları diye geçiyor) ve yasaları yaratılıyor. Irksal bir hiyerarşi kuruluyor ve bu çiftliklerde çalışanların tümü Afrika'dan getirilen kölelere dönüşüyor, beyaz hükümlülerden vaz geçiliyor. Kurulan sistemde Britanya’da üretilenler Afrika’ya taşınıp köle karşılığı ticari değiş tokuş yapılıyor, bu köleler yeni kıtaya taşınıp çalıştırılıyor, ürettikleri pamuk, tütün, şeker kamışı gibi maddeler İngiltere’de işlenip dünyaya ihraç ediliyor.  Bu entegrasyon, bu zincir Britanya ekonomisini besliyordu.

ZORUNLU GÖÇ

Milyonlarca Afrikalı kadın, erkek, çocuk vicdansızca avlanıp, gemilerle yeni kıtaya taşınıyordu. Dünyanın insanlık tarihinde gördüğü en büyük zorlu, zorunlu göçtü. Afrika’dan İngiltere’ye, buradan yeni kıtaya yapılan bu yolculuğun adı “middle passage” yani orta geçiş idi. Plantation, middle passage gibi sözcükleri kendi dillerindeki gibi yazıyorum çünkü dilimizde bu sözcüklerin tam bir karşılığı yok. Çünkü bizim kültürümüzde böyle bir ticaret yok. Örneğin çiftlik “farm” sözcüğü plantation sözcüğünün karşılığı olmuyor. Bu nedenle bundan sonra “plantasyon” sözcüğünü kullanacağım.  Yeni kıtadaki kölelerin çalıştırıldığı devasa İngiliz çiftlikleri anlamında.

Orta geçişte yüzyıllar içinde gemilerde 400 bin insanın öldüğü, zor koşulları aşamadığı sanılıyor. Bu geçişlerdeki Atlantik trafiği tamimiyle Britanya kontrolündeydi. İngiliz gemileri yılda 26 bin civarı insan taşıdılar. Afrika’daki ana limanlara altın kumsal adı verildi. 1750-1775 yılları arası 4171 İngiliz gemisi 924 bin insan taşıdı. Zincirlere bağlı köleler gemilere dip dibe, sardalye usulü kondu. Aileler birbirinden ayrıldı. Yemek ve su çok azdı. İsyan eden işkence ve şiddetle karşılaştı. Birçoğu gemide öldü. Bazıları travmaya dayanamayıp gemiden atlayıp intihar etti.

Britanya’daki bu köle ticareti 1807 yılına kadar sürdü ancak kölecilik yasaklandıktan sonra, köleler sözde özgürlüklerine kavuştuktan sonra bile köle gibi yaşamaları devam etti. Çünkü toprakları, paraları, evleri, hiçbir şeyleri yoktu. Özgürdüler ama bu plantasyonlarda köle gibi aynı koşullar altında çalışmaya yıllar boyu devam ettiler.

Tüm yazılarını göster