İlk gelenler - Farklı İsveçliler

Abdullah Gürgün Yazar gurguna@hotmail.com

"Göçmenler kendi özgünlüklerini koruyarak İsveç toplumunun bir parçası haline gelecekler. Onlar farklı İsveçliler olacaklar". Olof Palme

Prof.Dr.. Simon Sorgenfrei, yeni yayınlanan kitabına Olof Palme'nin 1965 Noel Bayramı konuşmasından aldığı bir tümceyi isim yapmış: "ONLAR FARKLI İSVEÇLİLER OLACAKLAR"

Prof. Dr. Simon Sorgenfrei ile Stockholm'de Medborgarplatsen yakınında Salt och Bröd (Tuz ve Ekmek) pastanesinde buluştuk. Kitaba büyük katkısı olan değerli dostum Hukukçu Türker Soukkan ve Fotoğrafçı arkadaşım Mehmet Öget de yanımızdaydı.

    Türker Soukkan, Abdullah Gürgün, Simon Sorgenfrei Foto: Mehmet Öget

  Türker Soukkan, Abdullah Gürgün, Simon Sorgenfrei Foto: Mehmet Öget

Medborgarplatsen (Yurttaş Meydanı) İsveç Müslümanları açısından önemli. İlk toplu namazı burada bir binada kılmışlar. Stockholm'ün en büyük camisi de burada.

Medborgarplatsen semtindeki Büyük Cami 

                     

           İlk namaz kılınan binanın önünde. Foto: Mehmet Öget

                                                                          KAYGISIZ SİMON

                                          Kitabın kapağı

Prof.Dr. Simon Sorgenfrei Södertörn Yüksek Okulu'nda dinbilimci. Çok Dinlilik ve Laiklik Bölümü yöneticisi. Uzmanlık alanı, İsveç ve Dünya'da, günümüzde ve tarih boyu İslam ve Sufilik. Aynı zamanda İstanbul Araştırma Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi. Türkiye'yi epeyce dolaşmış. Hem İsveç'te hem de Türkiye'de çok sayıda Türk ve Müslüman dostu var. Kitabı, "Onlar Farklı İsveçli Olacaklar"da İsveç'e gelen ilk Müslümanlar bir macera romanı tadında anlatılıyor.

Kitap bilimsel bir kitap. Ama bilgiler, rakamlar, tarihler verilerden oluşan kupkuru, sıkıcı bir kitap değil. Her bölümü bir macera filminin senaryosu olacak şekilde süslenerek yazılmış. "İsveç Müslümanları" adı altında bir dizi film bile olabilir.

Simon'un Ailesi de gurbetçi, Almanya'dan gelmişler. Alman Yahudisi mi, diye merak ettim, sordum; ama Yahudi olduklarına dair elinde bir bilgi yokmuş. Önemsemiyor da... Yeni bir ülkede mücadele vermişler. Soyadındaki gibi, bunları dert etmiyor ("Sorgenfrei" Almanca "kaygısız" demek. Simon'da İbranice Şimon isminden gelme. "Kaygısız Şimon")... Kravatlı, takım elbiseli, asık suratlı bir üniversite hocası değil. 47 yaşında profesör olmuş ama bunu kasıntılık nedeni yapmıyor. Çok sevecen, güleryüzlü genç bir adam.

Önce edebiyat okumuş. Gunnar Ekelöf ve Mevlana'nın etkisinde kalmış. Farsça biliyor. Mevlana'yı Farsçadan İsveççeye çevirmiş. İslama merak salmış. Din tarihi okumuş; derken, bu işin profesörlüğüne kadar yükselmiş.

MÜSLÜMANLARLA DOSTLUK

             Arhanların halı mağazası

Prof. Dr. Simon Sorgenfrei önce İsveç'te İslam konusunu inceleme görevi almış ve ”İsveç'te İslam kitabını yazmış. Bu çalışmalar sırasında tanıdığı ilk Müslümanları ayırarak bunları daha derinlemesine araştırmaya başlamış. Bu ailelerden ikisini tanıyorum. Biri Arhan ailesi diğeri Soukkan ailesi... Diğerlerinin bazılarını duydum, bazılarını hiç bilmiyordum.

İLK GELEN MÜSLÜMANLAR

          Bayram kutlayan ilk Müslümanlar Yurttaşlar Evi merdivenlerinde    

1900'lü yıllarda İsveç hem etnik hem dinsel olarak çok karışmamış bir ülke. 1900'de İsveç'te sadece seksen yedi yabancı yaşıyormuş. Bugün her türlü etnik grubun, din ve mezhebin temsil edildiği, iki yüzden fazla dilin konuşulduğu bir göçmen ülkesi oldu. Kitap, bu gelişmeyi oldukça basit ve anlaşılır bir dille aşama aşama, aralara ilginç anıları, olayları, heyecanlı maceraları katarak okuyucuya aktarıyor. Bu işin zorluğundan kaygı duymamış tam da Sorgenfrei (kaygısız) bir şekilde anlatmış.

IRK ENSTİTÜLÜ ÜLKEDEN GÖÇ ÜLKESİNE

1900'lü yılların başlarında İsveç yabancıların gelmesini engelleme siyaseti izliyor. Katı bir yabancılar yasası var. 1927'de Irk Enstütüsü açılmış. Bu enstitü 1958'e dek dünyaya ırk-ırkçılık öğretiyor, Alman ırkçılarının da esin kaynağı oluyor. Sosyal Demokrat sendikalar da İsveçlilerin işlerinden olacağını öne sürerek yabancı alımına karşılar. İlginçtir ki, her ikisi de Nobel ödülü sahibi olan ve bugün de saygınlıkla anılan Sosyal Demokrat ideologlar Alva Myrdal, Gunnar Myrdal da temiz ırk istiyorlar. 1934'te yazdıkları "Nüfus Sorununda Kriz" adlı kitapta zorla kısırlaştırmayı öneriyorlar. 1934 - 1941 yılları arasında çoğu işçi sınıfından eğitimsiz binlerce kadın kısırlaştırılıyor. Sosyal Demokratların iktidarda olduğu 1932 - 1976 yılları arasında, Çingeneler, Laponlar [Laponların başına gelenleri Lapon Kanı filminde ve konuya ilişkin yazımda bulabilirsiniz (1)] ve özürlüler zorla kısırlaştırıldılar. Kısırlaştırılanlar arasında etnik kökeni bilinmeyen,herkes tarafından hor görülen, yoksul, evsiz barksız ve Tatarlardan esinlenilerek kendilerine ”Tattare” denen insanlar da vardı. ”Tattare”ler üzerine araştırmalar yapıldı, ”Tattare yükü”nden nasıl kurtulunacağı belirlendi: KISIRLAŞTIRMA. Türkiye’nin Süryani, Keldani, Ermeni, vb. soykırımı yaptığını öne süren İsveç 1976 yılına dek kısırlaştırmalarla bu saydıklarımızın soyunu kuruttu.

İLK GELEN MÜSLÜMAN TÜRK

            İbrahim, İsveçli eşi Elsa ve oğlu Hüseyin

İşte bu sert rüzgarların estiği bir yılda, 1897’de Tatar Türklerinden Ebrahim Umerkajeff İsveç'e geldi. İsim sanırım kulağa geldiği şekilde zamanın İsveççe alfabesiyle böyle yazılmış. Türkçesi İbrahim Ömerkayef olmalı. O yılda İsveç'i dünyaya modern bir ülke olarak tanıtmak için bir fuar düzenlenmiş. İbrahim de bu fuara katılmak için Rusya'dan gelmiş. Kendisini "Tattare" diye aşağılamasınlar diye "Türküm" demiş. Ancak o zamanlar İsveçliler Türklere de tarihten gelen düşmanlıkla, "barbar, zalim, çocuk eti yiyen, Köpek Türk" gibi efsaneler nedeniyle kötü gözle bakıyorlar. İbrahim, Penza Vilayeti Sinorovo köyünde 1877'de doğmuş. Maceracı, ticaret kafası olan, girişken bir karakteri var. Başarılı oluyor ve İsveç'İn başkenti Stockholm'ün ünlü Birgerjarlsgatan isimli caddesinde bir kürkçü dükkanı açıyor. Zenginlerin oturduğu Östermelmstorg semtinde oturmaya başlıyor.

İbrahim'i başka Tatarlar izliyor. Bunların birçoğu önce Finlandiya'ya, bazıları Baltık ülkelerine; oralardan da İsveç'e geliyorlar. Bunlar arasında Türkiye'den bisikletiyle geze geze Finlandiya'ya giden Osman Soukkan da var. Soukkan Finlandiya'da bir Tatar Türkü'nün kızıyla evlenip orada kalıyor. Şimdi Tuz ve Ekmek pastanesinde Simon Sorgenfrei ve Mehmet Öget ile birlikte oturduğumuz Türker Soukkan da onun oğlu. Türker, İsveç’in BM Kıbrıs Barış Gücü’nde üsteğmen olarak da görev almış. Daha sonra hukuk öğrenimini tamamlayarak yıllarca İsveç Polis Yüksek Okulu'nda hukuk öğretmenliği yapıyor. Türker hakkında İsveç Televizyonu için küçük bir belgesel yapmıştım. Onun, babasının ve kitapta anlatılan insanların mücadeleleri, aşkları, kavgaları, renkli maceraları romanların, film senaryolarının konusu olur. Bu yazımıza sığmaz. Başka zaman anlatırım.

Osman Soukkan oldukça bilgili, aydın bir kişi. Onun dil, tarih, edebiyat ve din bilgisine hayran olan Finandiya'daki Tatar Türkleri onu kendilerine imam yapıyorlar. İsveç'e geldiğinde görevini sürdürüyor. İsveç'in ilk imamı oluyor.

Daha sonra İsveç’e 1930'da halıcı Arhan ailesi geliyor. Onlar da İbrahim'in yakınına bir halıcı mağazası açıyorlar. İki mağazanın arasında Birgerjarlsgatan 36 numara'da Kjelssons Pastanesi Türklerin buluşma yeri oluyor. Yeni gelen Türklerle burada buluşulup onlara yardım ediliyor.

 Derneğin amblemi

22 Ekim 1949'da gene Kjelsson Pastanesi'nde oturuyorlar ve İsveç Türk İslam Din ve Kültür Derneği'ni kuruyorlar.

İlk kez Medborgarplatsen'deki (Yurttaşlık Meydanı) Medborgarhuset'te (Yurttaşlar Evi) ve Lillienhoffs Evi'nde hep birlikte namaz kılıyor, bayram kutlaması yapıyorlar. Önemli günlerde çay buluşmaları düzenliyorlar. Türker'in böyle günlerdeki görevi ise otomobille Arhanların halı mağazasından buluşma salonuna halı taşımak ve toplantı bitince geri götürmek.

Türk İslam Derneği kuruluş toplantısı. Soldan sağa: Ali Zakerof, Hayrullah Samlıhan, İsveçli Bror Hemhaele, Osman Soukkan, Yusuf Alioğlu, Halidullah Utarbay, Alibek Velibek

Müslüman nüfus arttıkça dernek de büyüyor. Çalışmaların ardındaki önderler yavaş yavaş yaşlanıyorlar. Çocukları öğrenimlerini sürdürüyor, çağın yeni akımlarına, Elvis'lere, arabalara, yeni yaşam biçimlerine ilgi duymaya başlıyorlar.

İSLAM DERNEĞİNE MİNİ ETEKLİ BAŞKAN

Derneğin kurucularından Ali Zakerof'un kızı Didar yeni gelenlere yardım edenler arasında öne çıkıyor.

Mini etekli Başkan Didar Salamettin Aftonbladet gazetesinde

Yeni gelen Türkler kötü muamele görüyor, en kötü işlerde çalıştılıyor ve en kötü şartlarda yaşıyorlar. Türklerin sırtından para kazanan uyanık Türkler de çıkıyor. İş bulma, yatacak yer sağlama gibi "yardımlardan" para kazanıyorlar. Kitapta bunların en tanınmışından "fixare (iş bitirici)" diye bahsediliyor. Ben bu şahsın kim olduğunu yüzde 99,99 biliyorum. Türker, "yüzde yüz o" diyor. Simon'a ısrarla sormamıza karşın doğrulatamadık. Didar Hanım işbitiricinin ismini açıklamamasını rica etmiş. Artık yıllar sonra önemi var mı, bilmem. İsveç'teki Türklerin çoğu da tahmin eder. Ama sömürülen işçilerimizin çoğu da daha sonra bu tür insanları ifşa etmemeyi yeğlediler. Günün birinde Didar hanımla konuşmak mümkün olursa çekilen acılar konusunda belki tarihe yeni notlar düşmek mümkün olabilir.

Didar Hanım daha sonra derneğe başkan da seçiliyor ve basında büyük ilgi görüyor. Müslüman derneğine kısa etekli çağcıl bir kadının başkan olması İsveçlileri de şaşırtıyor.

GELEN GELENE

   Nisan 2022… Ebrahim ve Lisa Umerkajeff'in, Akif ve Muzaffer Arhan'ın, Ali ve Zeinab Zakerov'un ve Osman ve Emine Soukkan'ın torunlarını, torunlarının torunlarını Yurttaş Evi merdivenlerinde görüyorsunuz.

Sorgenfrei daha sonra gelenleri ve Müslümanların daha başka örgütler kurduklarını anlatıp gelişmeyi 1970'li yılların ortalarına dek gözler önüne seriyor.

"Devamı gelecek kitapta" diyor.

"Tadı damağımda kaldı, geriye kalan bölümü de yakın zamanda yazmanı dilerim" diyorum.

Kahvelerimiz bitti, pastaneden çıktık. Medborgarplatsen’de Müslümanların eski ve yeni mekanlarını gezdik.

İlk namaz kılınan Lillienhoffs Evi'nde (kimisi buraya sarayı da diyor) sevgili arkadaşım Yaşar Oğuz bir 1980’lerde bir meyhane açmıştı. O daha da büyümüş meydana yayılmış. Her yer lokanta, eğlence yeri.

1900'lü yılların başında İsveç nüfusu beş milyon kadar. O zaman bunların yüzde 99,7'si İsveç Kilisesi'ne bağlı. Hele 1800'lü yıllar ve daha öncesi papazlar insanları din sınavından geçirebiliyorlar. 20. yüzyıl başlarında 35.000 yabancı var. Onların da çoğu diğer İskandinav ülkelerinden. Bugün nüfus 10 milyon civarında ve bunun yüzde yirmisi yabancı kökenli. Müslümanların sayısı bir elin parmağı kadarken bugün ikinci büyük din durumunda. Hele 1952 yılında kiliseden çıkma, din seçme özgürlüğü gelince her türlü inanış geldi. Her türlü din ve mezhep yayıldı. İnsanlar birbirlerine karıştı.

Umarım Gerek Simon Sorgenfrei’nin anlattıkları, gerekse kitapta anlatılanlar birgün konu kıtlığı çeken film dünyasına iyi bir senaryo olarak gelir. Ve umarım kitap en kısa zamanda Türkçeye kazandırılır.

Severek okuyacağınıza eminim.

(1) https://www.aydinlik.com.tr/haber/bu-filmi-mutlaka-izleyin-lapon-kani-41815

Tüm yazılarını göster