Avrupa Birliği ekonomi diktatörlüne mi gidiyor?

Avrupa Birliği ekonomi diktatörlüne mi gidiyor?

Amerika ile sürdürülen ve kısa adı TTIP olan Transatlantik Sözleşmesi tepkilere yol açtı

Avrupa BirliğiEkonomi Diktatörlüğüne miGidiyor?

AB üyesi ülkelerde 18-19 Nisan günlerine denk gelen bir hafta sonu, yakın gelecekte önemli bir milat olacağa benziyor.

Çünkü milyonlarca insan, eşzamanlı olarak aynı hedefe odaklandı ve benzer sloganlarla yollara düştü.

Amaç, TTIP (İngilizcesi: Transatlantic Trade and Investmnt Partnership) denilen ve son haftalarda günışığına çıkan Transatlantik Sözleşmesi'ni (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Sözleşmesi) protesto etmek.

Nedir bu TTIP denilen sözleşme? Anlatalım:

AB ile ABD, son birkaç yıldır hiç renk vermeden gizli bir işbirliği modeli üzerinde görüşüyor. AB Komisyonu'nun verdiği yetkiyle oluşturulan dar bir kurul, Topluluk adına ABD ile ticaret ve yatırım konularında "Serbest Bölge" konumunda Sınırsız Ticaret Anlaşması yapıyor. Kısa adı TTIP olan bu sözleşme, Topluluk üyesi ülkeler ile, AB arasında ticaret-yatırım ilişkilerine sözde, dinamizm kazandırmak. İki cephe arasında karşılıklı mal ve hizmet alımının önündeki engelleri kaldırıp serbest dolaşımı hızlandırmak amaçlanıyor.(muş)

Bu açıdan bakıldığında bu anlaşma, Topluluk üyesi olup, ekonomik ve mali açıdan darboğazda olan ülkelere canlılık getirsin isteniyor. İddialar en azından o yönde. Ancak tersini düşünenler de var. Son zamanlarda böylesi bir işbirliğinin, varolan darboğazı daha da kötüleştireceğinden kaygı duyan uyarılar da geliyor.

Yani AB'nin, "piyasamı daha da genişleteceğim" hayalinin kabusa dönüşmesi sözkonusu.

Yani "ortaklık" derken atlantik ötesinde yeni piyasa ararken, pazar olmak da sözkonusu. Daha açıkça söyleyecek olursak, Türkiye ile AB arasında yıllar önce imzalanmış ve büyük sloganlarla toplumun gözünü boyayan "Gümrük Birliği Anlaşması"nda olduğu gibi, Türkiye'nin pazar olmaktan öteye gidemeyeceği bir tablo da yaşanabilecek. Uyarılar o yönde. Uzun süredir gizli tutulan bu anlaşma kamuoyuna yansıyınca, gelen tepkileri de dikkate alan Avrupa Birliği, şimdi, adeta kayan tekerleri yeniden raya oturtmaya çalışıyor. Öyle ki, Jean Claude Juncker başkanlığındaki kabinede TTIP'i sevdirmek ve "çok masum ve yararlı bir şey" olduğunu gösterebilmek için, bakanlığa eşdeğer özel bir komiser koltuğu var ve bu birimin başında da İsveçli liberal politikacı Cecilia Malmström bulunuyor.

Ama bu kadın politikacının işi gerçekten çok zor. Çünkü, artık nereye gitse, önünü aynı soru geliyor. Meselenin de gizlenecek başka yolu olmasa gerek; bulunduğu her ortamda, sözkonusu gizli anlaşmayı her boyutuyla şeffaflaştıracağı sözünü veriyor.

Sizler, şimdi bu satırları okuduğunuz zaman, yani takvimlerin 20 Nisan 2015'i gösterdiğinde, Newyork'ta sözkonusu gizli anlaşmanın ayrıntıları üzerinde konuşulmuş ve yeni stratejilerin de adı çoktan konmuş olacak.

TTIP taraftarlarına göre, bu anlaşma sayesinde giderek daralan AB ekonomisi yıllık 119 milyar Euro tutarında büyüme kazanacak. Hatta iddialar öyle bir düzeye götürülüyor ki, AB üyesi ülkelerde hane başına, diyelim aile bütçesinin, bu anlaşma ve mal hizmetlerin serbest dolaşımı sayesinde, yıllık ortalama 545 Euro artış göstereceği öne sürülüyor.

Ancak, toplumun dinamik kesimleri aynı görüşte değil. Bu serbest bölge anlaşması sayesinde, Avrupa'nın ABD güdümüne gireceğinden kaygı duyuluyor. Bu yüzdendir ki; 18-19 Nisan günleri, ağırlığı Almanya Avusturya, Lüksemburg olmak üzere Topluluk ülkelerinde, milyonlarca insan, yani TTIP karşıtları sokaklara döküldü.

Kapitalizm, yani sermayenin zor günler geçirdiği belli. "Para"cıların, "daha çok kar" heveslilerinin imaj cephesinde son yıllarda görece gedik açılmaları bariz biçimde gözleniyor. Avrupa Merkez Bankası'nın resmi açılışı sırasında Frankfurt'ta yaşanan iç savaş görüntüleri, çatışmalar ve kent meydanların hali, bunun en canlı örneğidir.

Mevcut sıkıntılar gözönüne alındığında, AB Komisyonu'nun, vahşi ABD kapitalizmi ile kol kola girmesinden ve evine davet etmesinden kaygı duyanların öfkesinin daha artması, uzak bir ihtimal değil. Çünkü, sözkonusu TTIP Sözleşmesi, sadece mal ve hizmetlerin "kardeş kardeş, hakkaniyet ölçüleri içinde kol kola özgürce dolaşması, gidip gelmesi"nden ibaret değil. Almanya başta olmak üzere, birçok ülkede yaygın bir gelenek olan bir dizi yaşam biçimini de sallayacak.

Birkaç örnek verelim: - İş güvenliği, işten çıkartmalarda yasal kolaylık zemini gelecek. - Genetik olarak omurgası değiştirilmiş ürünlerde ibare zorunluluğu kaldırılacak. - Kişilere özgü iletişim bilgilerine daha çabuk erişim sağlanacak. - Klonlama teknolojisi yasallaştırılacak. - İklim korunmasına yönelik tabu nitelikli ilkeler yumuşatılacak. - Kamu ulaşım sektörü özelleştirilecek, - Kültür destekleme fonları, sosyal konut yapımları, hastanelerin, çoçuk yuvalarının finansmanı gibi sosyal boyutlu uygulamalar tarihe karışacak. - Asgari ücret uygulaması kaldırılacak. - Alışveriş mağazaları, işyerlerinin açılış kapanış saatlerindeki kurallardan vazgeçilecek. - Sağlık ve kozmetik alanında bağlayıcı olan AB katıl kurallarından vazgeçilip, ABD'nin isteğiyle liberal anlayış benimsenecek. Bu duumda Avrupa'da çok sıkı olan ilaç ve kozmetik sanayii kuralları yerine, "isteyen gelsin, isteyen gitsin" uygulaması olacak. Katı kurallar, yumuşatılacak.

2 yıl öncesinden başlayan gizli görüşmeler artık saklanmıyor. Çünkü bu anlaşmaya karşı toplumsal direnç te hızla yayılıyor. Öyle ki, belirttiğimiz gibi 18-19 Nisan 2015 günleri sadece Almanya'da 200'ü aşkın merkezde, TTIP karşıtı gösteriler yapıldı. Meydanlarda bilgilendirme masaları açılarak, halka bilgi verildi. Sosyal medya üzerinden hemen her toplumsal kesime hitap edecek boyutta yayınlar, görseller akmaya başladı. Hatta çocuklara bile TTIP'i basit biçimde anlatan oyunlar da hazırlanmış. Sosyal medya üzerinden yaygın biçimde yer alıyor.

Tepkiler artmaya başlayınca, Avrupa Birliği Komisyonu da harekete geçti. Şimdi yetkililer, TTIP sayesinde "daha çok kazanmak"tan, refah seviyesinin artacak olmasından, dünya piyasası konusunda söz sahibi olmaktan, Topluluk bünyesinde henüz yoksulluğu yenememiş güneydeki birçok ülkenin yeni iş alanları kazanacağından, mallarını Atlantik ötesine rahatlıkla satacağından, gümrüklerin sıfırlanacağından sürekli söz ediyor.

Ancak, ABD cephesinden TTIP'e bakışın bir başka boyutu daha var ki, o da güvenlik stratejilerini hedefliyor. Çünkü, ABD de iyi biliyor, Avrupa Birliği piyasası, şimdilik her ne kadar cazip gibi görünse de, nüfusu sürekli küçülen bu coğrafya, orta vadede cazip olmaktan çıkabilecek. Ancak geniş bir coğrafyada dünya politikasına yön verebilmek için önemli bir alan kazanımı elde etmiş olacak.

Çünkü ABD'de biliyor ki, dünyayı yöneten süper güç olmak, eskiden inanıldığı gibi, dünyanın uzaklarda geri kalmış az gelişmiş belli coğrafyalarında aktif konuçlanmaktan değil, dengeli, varlıklı coğrafyalarda, uzak mesafeden doğrudan söz sahibi olmaktan geçiyor. En azından ABD'nin yayılmacılıktaki yeni stratejileri, şimdilik böyle görünüyor.

Bilindiği gibi, Hindistan ile Çin Halk Cumhuriyeti, dünya ekonomisinde son dönemlerde inanılmaz boyutta hamleler yaptı. AB öncü kademeleri, bu iki gücün, yakın bir gelecekte, dünya ekonomisini tamamen ele geçireceğini söylüyor, biraz da kaygı duyuyor ve bu kaygıları sistematik yöntemlerle toplumsallaştırarak, AB ile ABD arasındaki mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını öngören TTIP Serbest Bölge Anlaşması'nı gerekli ve orta vadede "yaşamsal ve kaçınılmaz" görüyor.

TTIP yeni bir kavram. Ancak o kadar da yeni değil ve 2013'ten beri Atlantik ötesi süper güçle inanılmaz görüşmeler yapılmış. Dünya, bizler, hepimiz, başka şeylerle meşgul edilirken ilkeler, anahatlar gizli gizli belirlenmiş ve kağıda dökülmüş bile. Toplumlar, bunun yeni farkına varıyor. Meseleyi yakın takibe alan ve feryat eden akil çevreler de isyan ediyor: "…Ekonomi diktatörlüğü geliyor. DİKKAT!" diye uyarıyor. Bu uyarıya biraz kulak vermeli mi acaba? İyi izleyin, derim. Neden mi? Çünkü mesele Atlantik ötesi. Eeee…

Mehmet Canbolat - Frankfurt (19 Nisan 2015)

ulusalkanal.com.tr

# avrupa birliği # gidiyor # frankfurt # mehmet canbolat # yazıyor