Alparslan Türkeş’in Başdanışmanı Miraç Demirbaş: ‘Milliyetçi toplumcu’ tanımını gündeme getirelim

Milliyetçilerin, 'Nazi' benzetmesi nedeniyle 'Milliyetçi toplumcu' olarak anılmaktan vazgeçtiğini bunun yerine '9 Işık gençliği' ve 'Ülkücü Hareket'in seçildiğini söyledi. Demirbaş 'Bu gidişatın bizi ümmetçi bir siyasete doğru sürükleyeceğini söyleyerek karşı çıktım' dedi.

Alparslan Türkeş’in Başdanışmanı Miraç Demirbaş: ‘Milliyetçi toplumcu’ tanımını gündeme getirelim

Mustafa İlker Yücel / Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

MHP’de etkili konumlarda bulunan Miraç Demirbaş’la bugün milliyetçi hareketin tarihine büyüteç tutuyoruz. Demirbaş “milliyetçi toplumcu” tanımından vazgeçmenin hata olduğunu söylüyor. 50 yıldır milliyetçi hareketin içerisinde yer alan Demirbaş “Kendinizi neden ülkücü olarak tanımlamıyorsunuz?” sorumuza “Her yolun ülkücüsü olabilir o yüzden kendimi Türk milliyetçisi olarak tanımlıyorum” diyor. İşte tartışma yaratacak görüşler:

Genç yaşta siyasete atıldınız. Öğrencilik hayatınız çalkantılı geçti. Geriye baktığınızda ‘keşke’ dediğiniz anlar var mıdır?

“Keşke şunu da yapsaydım” diye hüzün duyduğum birkaç husus var. Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini dinleterek “milli ruh” ikram etmiş bir esnaf babanın çocuğu olmak gibi bir avantajla, milliyetçilik ve vatanseverlik duygusu bende bir baba mirasıdır desem yeridir. Atatürk’ün hayatını kendime örnek alarak, kitap kurdu misali bolca kitap okuyarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Milliyetçi camiada ve ülke çapında efsanevi bir itibara sahip olan ve “Başbuğ” olarak anılan bir liderin karşısına itiraz ve karşı görüşlerle çıkmaya kimsenin cesaret edemediği o yıllarda milliyetçi siyasetin ana meseleleri üzerinde benim ciddi itiraz ve çıkışlarım olmuştur ve sanılanın aksine bu huyumdan dolayı babam yaşında olan Alparslan Türkeş beyden bir kem söz işitmek şöyle dursun bilakis onun nazarındaki itibarım daha da artmıştır ve bu beni bilhassa milli meselelerde müşavere edilen bir kurmay konumuna yükseltmiştir.

NEDEN VAZGEÇİLDİ?

Hangi konularda itirazlarınız oluyordu?

Mesela İstanbul’da mühendislik tahsil ettiğim öğrencilik yıllarımda “Milliyetçi Toplumcu Gençlik” olarak anılmaktan, Milliyetçi Toplumcu tanımlamasının Batı dillerinde Nasyonal Sosyalizm anlamına gelmesinin istismar edilerek, CHP ve bazı sözde solcu çevrelerin gazetelerinde bizim güya Nasyonal Sosyalist partinin iktidarda olduğu Hitler Almanya’sı “Nazi” gençliğinin bir benzeri olduğumuz iftirasına maruz kalmış olmamızdan dolayı vazgeçilerek, bundan sonra kendimizi “Dokuz Işıkçı Gençlik” olarak anmamız için bir heyetle İstanbul teşkilatımıza tebliğ edilen genel merkez iradesine itiraz etmiş ve buna riayet etmeyeceğimi bildirmişimdir. Çünkü “Türk milleti bizi milliyetçi gençlik olduğumuz için seviyor ve güveniyor, şimdi bunu değiştirirsek Türk milletinin güven ve sempatisini önemli oranda kaybederiz” diyerek bu değişikliğe karşı çıkmışımdır.

Ayrıca Erbakan ve MSP hareketinin toplumun dindar/mütedeyyin kesimini devlete karşı manipüle ederek Türkiye’ye büyük zararlar vermeye başladığı gibi haklı gerekçeler kullanılmak suretiyle dindar kitlelerin dini istismar siyasetinden kurtarılıp MHP’de konsolide edilebilmesi gibi ilk bakışta makul görünen bir sebebe sığınılarak bunun için şeyhlik ve seyidlik iddiasındaki bir takım bedevi kılıklı türedi tarikatçı tiplerin- birileri tarafından- hiç de öyle olmadığı halde “bu zatın arkasında on binlerce oy var”(!) diye lidere takdim edilerek bu gibilerin partiye ve partinin merkez organlarına alınmalarına, aday gösterilmelerine muhalefet etmiş ve lider nezdinde bu ilhaklara yüksek perdeden itiraz etmişimdir.

‘TARİKATÇI PARTİSİNİ DEĞİL TARİKATINI DÜŞÜNÜR’

Bu gidişatın MHP ve milliyetçi/ülkücü camiadaki milliyetçi ideolojik dokunun hızla bozulmasına sebep olabileceğini ve bunun bizdeki heyecanı yok edebileceğini, daha güçlü bir “Milliyetçi Türkiye”yi kurma idealimizi bozarak bizi ümmetçi bir siyasete doğru sürükleyeceğini söyleyerek bu ilhaklara karşı çıktım. Bir tarikatçı, gücünü girdiği parti için değil partinin gücünü tarikatı için kullanır. “Milliyetçi Türkiye” ve “Milli Devlet, Güçlü İktidar” sloganlarından vazgeçilerek “Tek Yol İslam”, “Kanımız aksa da zafer İslam'ın” gibi Türk Milliyetçiliği siyasetinin ümmetçiliğe doğru evrilmesine sebep olmuş sloganların kullanılarak dağa taşa yazılmasına açıkça muhalefet ettim.

‘ÜLKÜCÜLÜK’ ÖNE ÇIKIYOR

Ülkücülük kelimesi esas olarak 1960’lardan itibaren kullanılmaya başlanıyor. Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’lerden beri Milliyetçilik kelimesi kullanılırken neden ‘ülkücülük’ de kullanılmaya başlandı?

“Ülkü” kelimesi “ideal” ve “Ülkücülük” kelimesi de “İdealizm” anlamına geldiğine göre Milliyetçi Ülkücü tanımlaması da “Milliyetçi İdealist” demek olur. Türkeş beyin özel sohbetlerinden aldığım izlenime göre “Milliyetçi Toplumcu” bir aksiyoner, Türk milliyetçiliği hareketi olarak yola çıkıp üniversite gençliği nazarında çok etkin ve hakim bir örgütlü güç haline geldiğimizde, zamanın Sovyetçi Marksist/Leninist sol kanatta ve bilhassa CHP basınında “Milliyetçi Toplumcu” siyasetimizin “Nasyonal Sosyalizm” olarak yorumlanıp buradan da “Alman Nazizmi”ne bağlanarak bize Hitler Almanya’sının Nazi gençliği iftirası edilmesinden sonra bu karalama kampanyasına karşı bir tedbir olmak üzere “Milliyetçi Toplumcu” gençlik hareketinin adı değiştirilerek bundan sonra “9 Işık” gençliği ve “Ülkücü Hareket” adıyla öne çıkarılmıştır. Bu “Ülkücü Gençlik” adlandırması, içinde barındırdığı “idealist” sıfatından ötürü hepimizin kulağına hoş gelmiştir!

“Bu yeni unvanın zamanla içeriden ve dışarıdan sızacak dış güdümlü art niyet sahibi gruplar tarafından bu Türk Milliyetçiliği siyasetinin temeli ve çıkış meşalesi olan Türklük bilinci ve Türk milliyetçiliği fikir dokusunu kendi amaçları doğrultusundaki her yöne çekebilecekleri bir katalizör kavram olarak kullanılabileceği ihtimali hiç kimsenin aklına gelmemiştir. Netice itibariyle Türk Milliyetçiliği gibi öteye beriye çekilmesi mümkün olmayan bir sağlam istinat unsurunu geri plana atarak her yöne çekilmesi mümkün olan, her ideolojiye ve her amaca göre evirip çevrilerek suistimal edilmesi mümkün olan bu Ülkücülük adlandırması yüzünden Milliyetçi siyaset kılıktan kılığa sokulabilmiş ve bu evrilmeler sürecinde milliyetçi siyasetin bünyesinden ne idüğü tartışmalı olan birkaç parti dahi dünyaya gelmiştir!

NEDEN TÜRK MİLLİYETÇİSİ?

Ben, her yolun idealisti/ülkücüsü olabileceğinden “Ülkücüyüm” demekle kendimi tam ve doğru ifade edemeyeceğimi düşünerek bu takdimi neredeyse hiç kullanmamış ve her zaman ve her zeminde hep “Ben bir Türk Milliyetçisiyim” demeyi tercih etmişimdir! Milliyetçi siyasetin nasıl ve hangi sebeplerle böylesine tanınmaz hale gelmiş olduğunu düşününce vardığım sonuç, Türk Milliyetçiliği yerine “Ülkücülük” sıfatını bu kadar uzun müddet boyunca tedavülde tutmakla yanlış yaptığımızdır.

ZİYA GÖKALP’LER KİMLİĞİMİZİ ENKAZ ALTINDAN ÇIKARDI

PKK’nın talep ve onayıyla aday gösterilen belediye başkan adaylarına oy veren ve PKK ile beraber çalışan partiler, Atatürk’ün yattığı Anıtkabir’in ziyaretçilerini “putperest” sayan, “hiç kimsenin askeri değilim sadece Müslümanım” laflarıyla kendince güya bir “Ülkücü duruş” (!) sergileyerek o topluluk adına ahkam kesip sağa sola laf sokan nevzuhur tiplerin bu camiaya dış güdümlü yığınlar halinde sızmış olduğu çok açıktır! Ziya Gökalp’lerin zamanı çok farklıydı tabii ki; onlar 600 yıl üzeri örtülüp unutturulan muhteşem Türk kimliğimizi enkaz altından çıkarmanın mücadelesine yeni soyunmuş “Altın Türk”lerdi ve Avro/Amerikan şeytanlığı henüz bu kadar milli bünyemize nüfuz edememişti.

‘DIŞARIDAN SIZMA OLDU’

“Milliyetçi Türkiye” ve “Her Şey Türk İçin, Türk’e Göre ve Türk Tarafından” sloganlarıyla yürüyen büyük bir Milliyetçi Hareket siyaseti “aman CHP’nin bu Nazi iftirası üzerimize yapışmasın” endişesiyle bir anda “Tek Yol İslam” ve benzeri sloganlar eşliğinde “Ülkücü Hareket”e dönüştürülünce içimize sızarak bizi Kızıl Elma büyük yolumuzdan döndürmek için fırsat kollayan yığınla dış güdümlü “görevli” taifesi bir anda bu partiye çöreklenmiştir. Türk-İslam Sentezi denilen; Türklüğü eksik sayıp onu din ile tamamlama zırvasından Arap sempatisi temelinde İslamcılığa kadar, Türklüğe boş verip her türlü uydurma etnik azınlıktan atalar edinme sevdasından Fetullah denen Amerikan şeytanına “En büyük Türk evladı” (!) unvanıyla plaket verme sapkınlığına ve o haini Yusuf Akçura’lardan üstün tutan akıl fukaralığına kadar, NATO ve Avrupa Birliği uşaklığından ve internet üzerinden “Cuma” kutlaması yayınlamayı neredeyse “İslamın Şartı” haline getirme cehaletine kadar, Türk Milliyetçiliği ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi alakası bulunmayan her türlü “toksik siyaset” sızıntısı artık milliyetçilik üzerinden değil yeni unvanı olan Ülkücülük üzerinden yürüyen bu yeni siyaset içinde kendine daha kolay yer bulmuştur ve ideolojik doku hızla bozulmaya başlamıştır.

TÜRKEŞ SAĞ OLSAYDI...

“Sayın Türkeş’in Başbakan Çiller’i gümrük birliği anlaşmasından dolayı tebrik etmesini de doğru bulmadım ve kendisini ziyaret ederek bunu söyleyip gerekçelerimi sıraladım. Şunu da vurgulamak isterim. Milli konulardaki yüksek duyarlılığını herkesin bildiği Alparslan Türkeş bugün sağ olsaydı, Kıbrıs milli davamızın kahramanı olan Rauf Denktaş’ın emanet ettiği Talat Paşa Komitesi’nin bayraktarı ve lideri olarak milletçe göğsümüzü kabartan destanlar yazdırmış olmasından; Ermeni iftiralarına karşı yurtta ve Avrupa’da Türkiye adına yürüttüğü başarılı mücadelesinden ve akabinde getirdiği hukuk zaferinden, Amerikan askerlerine çuval geçirme eylemleriyle ve “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” afişleriyle büyük mitingler düzenleyip millici bir iklim yaratarak gerçek bir milliyetçi gençlik gücü olarak ortaya çıkan Türkiye Gençlik Birliği/ TGB gibi bir teşkilatı bu ülkeye kazandırmış olmasından, PKK ve FETÖ ihanetine karşı kararlı mücadelesi ve şu anda büyük bir kampanya haline getirdiği “PKK’nın HDP’sinin kapatılması” kampanyasındaki takdire şayan performansı nedeniyle sayın Doğu Perinçek’in ve onun ulusalcı/millici Vatan Partisi’nin iktidara bir şekilde dahil edilmesi için muhakkak ki bazı girişimlerde bulunurdu ve hatta kendi partisi MHP’nin vazgeçilmez bir bileşeni olacak bir koalisyon ihtimalinin doğması halinde diğer kurucu ortaklarına Perinçek ve kadrosunun da koalisyon hükümetine ortak edilmesini şart koşarak bunu başarırdı!”

# alparslan türkeş # Miraç Demirbaş