Bedel yoksa değer de yoktur, Kırlangıçlar rehberimiz olmalı!

Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Bizleri üzüntüye boğan siyasi ve ekonomik gündem hepimizi fazlasıyla sıktı. Bu nedenle izninizleemekli bir amiralin gönderdiği, Sadi Bayram imzalı “Kırlangıçları hep çok sevdim” isimli inceleme yazısını bu kez sizlerle paylaşacağım.Daha sonra bu konudaki naçizane fikirlerimi nakledeceğim. Sayın Bayram’ın doğayı gözlemleyerek günümüze ait sorunlara çözüm arayan yaklaşımı, ünlü doğa bilimcisi Charles Darwin’den (1809-1882) izler taşıyor:

Ayvalık'ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta.

Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarıda,gagalar açık.

Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar : AİLE BAĞLARI

Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmadılar:

ADALET

Akşama doğru sudan çıktım, baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış. O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde dalıp, çıkıp kediyi uzağa kadar kovaladılar: CESARET

Otel sahibi şunları anlattı:Bahar başlarında göçten döndüklerinde yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce, resepsiyon görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar: AKIL.

Sabah su içmek için fıskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı, ta ki fıskiye açılana kadar: İLETİŞİM.

Yuvalarını öyle bir yaparlar ki yıllarca dayanır:

KALİTE.

Yazları sıcak ülkelere göç ederler:YENİLİK.

Onların yaptığı yuva, diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı dingildik yuvalara hiç benzemez.

Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur:FARKLILIK.

Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz?Devamlı uçarlar:

ÇALIŞKANLIK.

İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar:HIZ.

Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler.Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar: YURT SEVGİSİ

Ben Kırlangıçları hep çok sevdim.

Sayın Bayram, gözleminin sonunda da bu incelemesi ile ilgili temennilerini kâğıda dökmüş:

Uyuşuklaştırılmaya çalışılan yeni nesil Türk gençlerine,zekâsı yeterince mevcut ama cips-kola-hamburger-playstation oyunlarla dünyaları basitleştirilmeye ve daraltılmaya çalışılan,her yerde cep telefonu ile konuşma ve ipod ile pop müzik dinlemeye sevk edilerek kulaklıkla dolaşıp,

yerde yatan kaza yapmış yaralıya bile bakmadan geçebilecek duyarsızlığa kanalize edilen,

survivor- kutu kutumanyaklıklarını kaçırmayan ama -hakiki- haberleri izlemeyen,

babası çalıştığı fabrika kapandığı için işsiz olduğu halde alış veriş merkezlerinde her şeyi ithal kullanmaya alıştırılmak istenilen,bu güzel ülkemin geleceği, aydın gençliğimizebir sinyal, bir başlangıç olsun...

İnşallah bu gözlem, yazarın özlemleri gibi bir sinyal, bir başlangıç olur. Hayatımıza en az kırlangıçların yarattığı kadar değerler katamazsak yaşamımız kuru, soğuk ve donuk olur; gerçek mutluluğu bulamayız. Emekle yoğrulan içten gelen bir sevgi, yani bedel yoksa değer de yoktur.

Değerleri olan bir insan, her zaman ilkeli hareket eder. Bütün dünyayı verseniz, derisini yüzseniz bile, ülkesine sırtını asla dönmez! Amaç tabii ki bu dünya nimetlerinden vazgeçmek değildir. Ancak erdem, mutluluk ve haz (zevk) arasında denge kurabilme bilinç ve yeteneği olan nesiller yetiştirmek en büyük hedef olmalıdır.

Bakın DesideriusErasmus (1466-1536) “Deliliğe Övgü” adlı ünlü eserinde ne diyor: “Sıradan insan sadece maddi olana hayranlık besler, sadece maddi olanın gerçek olduğunu sanır. Ama inançlı insan maddi şeye tenezzül etmez, sadece görülmez olanı seyre dalar. Çünkü sıradan insan önceliği paraya pula, sonra bedensel zevklere verir, onun için ruh en sonda yer alır, hatta çoğu, ruhun gözleri ile görmediğinden, kendi varlığına bile inanmaz!”

Nelson Mandela (1918-2013) da bu konudaki düşüncelerini şu şekilde bilgece ortaya koymaktadır: “Ruhu, ulusal gurur duygusu ve bir ideali olmayan insanlar hiçbir zaman bozgun ve aşağılanma yaşamazlar. Ancak bu insanlar, ne ulusal bir miras yaratabilirler ne de kutsal bir misyondan ilham alabilirler. Bu tür insanlar içlerinden, ne ulusal kahraman ne de şehit çıkarabilirler!”

Kadim çağlarda bile insanlık bu ayırımın bilincindeydi. Bilindiği gibi günümüzde bile bir başvuru yapıtı olan Platon’un ( MÖ 427- 347) “Devlet” adlı eserinde, Sokrates’in (MÖ 469-399) fikirleri yansıtılır. Sokrates’in bu konudaki tespitleri oldukça anlamlıdır:

“Bilgeliğe, ruh üstünlüğüne ermeyenlerin gözleri hayvanlarda olduğu gibi hep aşağıda sofradadır. Yarış eder gibi karın doyururlar, sen çok yedin, ben az yedim diye itişip kakışırlar.Boynuzları ve nallarıyla birbirlerini iter kakar, yine de doyuramazlar aç gözlerini. Neden? Çünkü gerçek yiyecek değildir yedikleri, doyurdukları yanları da asıl var olan, yediğini saklayabilen yanları değildir. Duydukları, zevkin kendisi değil gölgeleri, renksiz taslaklarıdır; acıyla yan yana konmadıkça anlamı olmayan taslaklar…”

Bu nedenle eğitimin ilk hedefi, erdem içeren ortak değerleri aşılamak olmalıdır. Bu değerler yoksa Sadi Bayram’ın betimlediği dünya vatandaşı tüketim varlıkları, diğer bir ifade ile hayata sadece maddi kaygılarla bakan “homo-ekonomikus”laryaratılır. Büyük yatırım yapılarak yetiştirilen bu çocuklar ile toplum geleceğe güvenle koşamaz. Ne zaman ne yapacakları kestirilemez! Hiçbir yere ait olmadıkları için her yerde olurlar. Öyle şeyleri savunurlar ki, “bunları biz mi yetiştirdik?” diye hayıflanırız.

Kırlangıçlar gibi özgürce kanat çırpan, sorumluluk bilinci ve yurt sevgisi yüksek nesiller varlığımızın en büyük teminatıdır. Her türlü yatırım bu alana yapılmalıdır. Dünyanın en büyük, en pahalı ve en görkemli adalet saraylarını yaparak, ülkedeki hukuk alt yapısını bir karış olsun geliştirebildik mi?

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

# bedel # yoksa # değer # yoktur # Kırlangıçlar # olmalı