İlk altı ay ölçeğinde geçen yıl ile kıyaslama yapıldığında ülkemize gelen yabancı turist sayısında %1’lik azalma dikkatleri çekiyor. Uzun yıllar düşük seviyede olsa da bir önceki yıla göre turist sayımızda artış olurdu. Bu yılki gerileme ciddi bir uyarı niteliğinde. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre ülkemize gelen ziyaretçi sayısı 26 milyon 388 bin. Turist sayısındaki mevcut durum yüzleri güldürmüyor...
Bu stratejik uyarıyı dikkate almak zorundayız. Tabloya baktığımızda anlıyoruz ki; turizmde de milli politikalarla hareket, turizmin Anadolu’ya yayılması ve çeşitlendirilmesi, ekonomik ve siyasi tutarlılık hayati derecede önem arz eder hale gelmiştir.
Ekonomik tutarlılıkla başlayalım. Eurostat verilerine göre Avrupa genelinde son bir yılda lokanta ve otel fiyatlarında artış yüzde 4 ile sınırlı kalırken ülkemizde artış bandı yüzde 36’lara ulaşmıştır. Türkiye artık yeme içme, konaklama ve ulaşım sektöründe Avrupa’dan daha pahalı bir destinasyon olmuştur. İktidarın yüksek faizi ile TL’yi değerli tutma politikası da ters tepmiştir. Türkiye döviz bazında da artık pahalı bir ülkedir. Mevcut ekonomik program sanayi ve tarımda olduğu gibi hizmet sektöründe de daralmaya götürüyor ekonomimizi. Fatura ise turist sayısındaki azalma olarak önümüze bırakılıyor. Sosyal medyada Türkiye’nin turizm açısından pahalı bir ülke olduğunu gösteren videolar süreci olumsuz etkiler vaziyette. Bodrum’da lahmacunun 1500 liradan satılması, afaki şezlong fiyatlarının lanse edilmesinin olumsuz etkisi oldukça fazla. Bu paylaşımların milli hassasiyetle hiçbir ilgisi yoktur, aksine ülke turizmine zarar veriyor. Döviz girişlerimiz her geçen gün azalıyor, bu da ülkeyi dış finansman teminine götürüyor, bir başka deyişle faiz ile para aramaya... Ayrıca hizmet sektörümüz hizmet enflasyonu ile boğuşuyor; girdiler kontrol merkezinden çıkmış durumda; elektrik, doğalgaz, su, haberleşme faturaları; sebze, meyve, ekipman, et, kahvaltılık fiyatlarındaki artışlar, araç ve tesis kira bedellerindeki zamlar turizmcinin belini büküyor, emperyalist kültürün aşıladığı ticari ahlaksızlık halkası da sektöre eklenince yabancı turist ülkemize gelmekten vazgeçiyor. Döviz kuru politikası, yüksek faiz turizmciyi sona yaklaştırıyor. Sektördeki gerileme bir milli sorun olarak ele alınmalı, ekonomik istikrar sağlanmalı, Hazine ve Maliye Bakalığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı sorunu masaya yatırıp etkili, verimli, kârlı sonuçlar elde etmelidir.
Siyasi tutarsızlık da yabancı turistin ülkemize gelmesine engel teşkil eden ayrı bir gerçek. İktidar ve muhalefet partileri arasındaki seviyesi düşük kapışma, şafak operasyonları, karşılıklı yolsuzluk iddiaları, her iki yapıda da liyakattan uzak kadrolarla siyaset yapılması özellikle zengin yabancı turistin dikkatinden kaçmazken ülkemize gelmemeleri için gerekçe oluşturuyor. Ne yazık ki ülke siyasetinde iktidarda kalmak için her türlü ayak oyununu yapmak olağan bir stratejik plan olarak ülke gündeminde. Milli menfaatlerden öte siyasi menfaatler ön planda, siyasetteki, tutarsızlık bir grup siyasinin koltukta kalmasına imkan sağlarken, sektörleri eritiyor. Bu halin akılcıl devlet poltikaları ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ekonomik tutarlılık kadar siyasi tutarlılık ve güven de turizm sektörü için hayati önem arz ediyor.
Gelelim turizmin Anadolu’ya yayılmasına. Ağırıklı olarak deniz-kum-güneş tatilinden para kazanıyoruz. Son yıllarda sağlık ve hobi turizmi gibi alanlar sahaya girmiş olsa da istenilen kazanç seviyesinde değiller. Turizmde uyuyan bir aslan var ki; o da Anadolu’nun turizm potansiyeli: Anadolu Medeniyetleri, mağaralar, kanyonlar, termal kaynaklar, Anadolu mutfak değerleri, yaylalar dünya turizmine açılmayı bekliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Anadolu’daki belediye ve sivil toplum kuruluşları arasında milli paydada bir işbirliği ve hizmek paydaşlığının olması gerekiyor; ne yazık ki bu yolda da arzu edilen olamıyor; çünkü orada da siyaset putu karşılıyor bizleri; siyasi kazanç ve rant düşüncesi ile iktidar ve muhalif belediyeler arasında ipler gergin, karşı tarafta olanın hizmet getirmesi istenmiyor siyasi kayıp olur sapkınlığıyla; bu da Anadolu’nun turizme açılmasında en büyük engeli oluşturuyor...
Özetle, bacasız fabrika olan turizm sektörünün ülkemiz için çok önemli bir gelir kaynağı olmasını, cari açık kapamada önemli bir güç olmasını istiyorsak turizmde de milli politikalar uygulamak zorundayız. Bu politikalar devlet poltikası olmalıdır, muhalefetin ve iktidarın ötesinde. Hangi parti gelirse gelsin bu politikalar uygulanmalıdır. Ekonomik ve siyasi tutarlılığın çatısı olan bu politikalarla turizm sektörünün yüzü gülebilir. Anadolu’nun turistik değerlerinin dünya turizmine kazandırılması da önemli bir lokomtif olacaktır sektör için. Halk, belediyeler, muhtarlıklar, turizm sektörünün paydaşları, sivil toplum örgütleri, İl Turizm Müdürlükleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrıyı gayrıyı bırakarak aynı gemide yol almalı, sonuçta Türk halkı ve dünya turistleri kazanmalıdır.
Yurtta Turizm Dünyada Turizm...