Ragıp Ferda AYDINALP
Ragıp Ferda AYDINALP Cephe

Gezgin de nasıl gezgin

 
Seyahat kültürünün  yaşamımıza gireli çok oldu, etkisi ise her geçen gün artıyor. Yeme-içme, barınma, sosyo-ekonomik güvence ihtiyaçlarımıza ilave olarak seyahat de ihtiyaçlar piramitinde yerini aldı. Bütçemize göre seyahatler yapıyoruz. Gezme, görme, eğlenme ve bilgilenmeyi çatısında buluşturan seyahatler kimiz zaman önceliğimiz de oluyor.
 

Seyahatlere çıkan/katılan bizler de gezginler olarak tanımlanıyoruz. Kimliği, özellikleri olan bir tip. Bu yazımızda ülke genelinde olması gereken gezgin kimliği ile milli kimlik arasındaki bağı irdeleyeceğiz.
 
Biz gezginler kimi zaman kendimiz kimi zaman da organize edilmiş tur paketleri satın alarak seyahatlere çıkıyor, turlara katılıyoruz. Amacımız gezerek, görerek, eğlenerek öğrenmek, bilgilenmek, öğrendiklerimizle hayatımızı ve ülke kültürümüzü zenginleştirmektir. Bu temel amaç ne yazık ki pratikte özünden sapmış durumda. Emperyalizm tarafından milli kimlik, değer ve iadeallerle bağı kesilen gezgin yurttaşlarımız bilgilenme yerine tarihi ve turistik bölgelerde  yeme-içme-eğlenme aktivitelerine dahil olmayı sadece fotoğraf, video çeken tipler olmayı tercih ediyorlar. Seyahatlerin finali tüm görüntülerin soyal medyaya servis edilmesiyle yapılıyor...
 

Milli Kurtuluş Savaşımız Anadolu’nun tarihinden, kültüründen, değerlerinden, coğrafi zengiliğinden oluşan birikimle, ruhla kazanıldı. Ege’nin efesi, Trakya’nın kızanı, Çankırı’nın yareni, Kırşehir’in abdalı, Elazığ’ın gakkoşu, Erzurum’un dadaşı, Sivas’ın yiğidosu, Karadeniz’in uşağı, Torosların yörüğü, Urfa’nın çeteleri hep bir olup vurdu emperyalizme. Her birinin mermisinde, süngüsünde, topunda yüzyılların ruhu -tarihi, kültürü-değerleri-coğrafi hakikati- vardı. Bu ruhları birleştiren Sarışın Kurt da yine bu toprakların mazisinden, hakikatinden aldığı kuvvetle paralosını haykırdı: ‘Ya İstiklal ya ölüm...’ ve zafer...
 
Bugünlere geldik, çok şükür. Ege’nin saklı köylerinde geziyor, deniz-kum güneşinden faydalanıyor, antik kentlerinde dolaşıyoruz; Mezopotamya’nın gözdeleri Urfa, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Maraş, Gaziantep’e GAP turlarıyla gidiyoruz; Batı-Doğu Karadeniz turlarımız Batum’a kadar uzanıyor; Doğu Ekspresi turlarımız Ankara’dan başlıyor Kars’a kadar ulaşıyor; Akdeniz’de deniz-kum-güneş ve antik kentlerin izleriyle buluşuyoruz; adalarımız, yaylalarımız, kanyonlarımız, mağaralarımız, Selçuklu-Osmanlı-Bizans- Anadolu mimari mozayiği ile oluşmuş beldeler bizleri bekliyor her daim; tüm bunlar bizlerin milli hazineleri ve bağımsızlık, gelişme yollarında esin kaynaklarımız. Ne var ki evlerimize döndüğümüzde bizlerde kalan sosyal medyamızda paylaştığımız yüzlerce fotoğraf ve dostlarımıza anlattığımız damak zevklerinden öteye geçemiyor; çoğunun izi kalmıyor dimak ve ruhlarımızda.
 
Rehber Maraş’ta Sütçü İmamı anlatırken Maraş dondurmasını ne zaman yiyeceğimizi soruyoruz; Kars’ta Kafkas Müzesi’nin segilediği trajedi ve kahramanlık mazisi gözlerimizin önündeyken graveyer ve kaşar alışverişi aklımızda; 24 bin kişilik Efes antik kenti tiyatrosunda 8000 yıllık tarihin aşamaları anlatılırken güneşten kaçma derdine düşüyoruz; Ihlara vadisinin kiliseler koridorunda ‘bu kadar yol yürünür mü’ sorusunu soruyoruz; hediyelik eşya ve lezzetlere yüzlerce lira vermekten çekinmezken Bergama antik kentine çıkmak için 350 liralık teleferik ücretini pahalı buluyoruz; Trilye’de Taş Mektep, Dündar Evi arka sokakta bizleri beklerken, biz zeytin ve zeytinyağı dükkanlarına hücüm ediyoruz; mağara, kanyon ve adaları  sadece dekor olarak algılıyoruz; oluşumları, jeolojik geçmişleri zerre umrumuzda değil. Görme şansını yakaladığımız yerleri milli kültür/zenginlik/hakikat  kapsamında değerlendirmiyoruz. O hazinelerden haz, şevk alıp  kişisel gelişimimize, milli gelişimimize katkı sağlamıyoruz, tam bağımıszlık yolumuzda bizi biz yapan, itici güç olan değerlerin farkında değiliz. Bunun farkında olanların, emperyalistlerin oyununa geliyoruz, talimatlarına uyuyoruz: ‘Öğrenme, gelişme, ülkene birşeyler katmana gerek yok, ye-iç-eğlen, alışveriş yap, sosyal medyada yüzlerce fotoğraf paylaşarak ne kadar farkılı biri olduğunu göster; Sütçü İmam’dan sanane Algida’nın da Maraş dondurması güzel onu da tat; Erzurum Kongresi binasına girip de ne yapacaksın, vatan bütündür, bölünemezmiş sanane, 200 metre yukarıda cağ kebapları, kadayıf dolmaları, oltu taşından hediyelikler seni bekliyor, sizdeki bu mağaraları, yaylaları, kanyonları abartma, Avrupa’da, İskandinavya’da neler var biliyor musun...’
 
Evet değerli okur, seyahatteyken gezgin kimliği ile alakası olamayn bir kimlikle geziyor ve evlerimize dönüyoruz, yüklenmeyen seyahat fotoğraflarını vakit kaybetmeden sosyal medyamıza yüklüyoruz; yüzümüzde gururlu bir ifade....Gözümüz sosyal medyamızdaki ‘like’larda iken keyifle haber kanallarını açıyor, karşı partiye  veryansına başlıyoruz: ‘Bunlar vatan haini, memleket için bir çivi çakmazlar, alçaklar, ülkeyi mahvettiniz, yakışıyor mu yaptıklarınz bu güzel ülkeye’ ve de dahası...
 
Şimdi sormayalım mı:  ‘Gezgin de nasıl gezgin?’
 
Halk Ozanı Seyyahi’den bir şiir ile bitirelim:
 
ANADOLU
 
Ayağımda yemenim,
Şilebezi mintanım.
Sekiz köşem Harput'tan,
O dildadem çaputtan…
 
 
 
 
Sarıkızım Bitlis'ten,
Kaçağımsa Kilis'ten,
Yanık bozlak okurum,
Aşk heybesi dokurum...
 
Tekirdağ'dan has rakım,
Bursa'dandır şu çakım,
Bir hoyratım Urfa'da,
Horon'dayım ben Of'ta...
 
Aydın'dayım dil incir,
Sinop'tayım kol zincir,                                                                  
Galata'da berduşum,
Mevlana'yla bir hoşum...
 
 
Oltutaşı tespihim,
Beyoğlu'nda sefihim,
Akif ile coşarım,
Neyzen ile koşarım...
 
Seyyahiyim, Sivas’ım
Kongre’de, halasım,
Pirsultan’ım; duy Hızır,
Veysel’den aldım; huzur.

seyahat