Ragıp Ferda AYDINALP
Ragıp Ferda AYDINALP Cephe

Sosyal varoluşun dayanakları ve tam bağımsızlık

Sosyal varoluşumuz iki temel kültürel kimliğe bağlıdır: itaat eden kimlik, kendini gerçekleştiren kimlik. Bunlardan hangisine sahip isek, ona göre bir hayat kurgularız. Bu iki kimliğin karıştığı yaşamlar da var tabii.

İtaat eden kimlik, okumaktan, sorgulamaktan, diğer kültürlere açık olmaktan fersah fersah uzaktadır. İçinde bulunduğu aile, mahalle, kasaba, köy, şehir ve ülkenin değerlerini yüzde yüz kabul eden bu kimlikte, dini kabuller belirleyici ve referans noktasıdır. Bağlı olduğu sosyal grup hangi siyasi partiye oy verirse bu kimlik sahibi o partiye oy verir; bağlı olduğu sosyal grup hangi mezheptense, bu kimlik o mezhebin koyu savunucusudur.

Onun namus anlayışı, müzik kültürü, komşuluk ilişkileri hatta damak zevki, bağlı olduğu sosyal grubunkinden asla farklı olamaz. O tam bir itaatkârdır; o değerlere boyun eğmiş, “tav” olmuştur (etimolojik).

İtaatkâr kimlik, kendisi gibi düşünmeyeni, hissetmeyeni, algılamayanı, yaşamayanı reddeder; dinsel açıdan “kâfir”, siyasi açıdan “vatan haini” olarak ilan eder. O bir seçmen olamaz; o siyasi bir müriddir, iradesini bağlamıştır. Desteklediği parti başkanının çelişkileri söylendiğinde, “Onun bir bildiği vardır, biz onu bilemeyiz.” önermesiyle çelişkiyi reddeder.

Mensubu olduğu dinin kutsal kitabını da Türkçe okumaktan kaçınır. Arapça okuma ve zikir sayısıyla ibadet ettiğini düşünür. İbadet kurallarını ahlaki değerlerin önüne alır. Mensubu olduğu mezhebin şeyhinin söyledikleri onun için ayetten farksızdır; onun her şeyini kabul eder. Şeyhini eleştirenler de ona göre dinden çıkmış zındıklardır.

Okuma ve sorgulamadan uzak olduğu için akıl-bilim kulvarına da çıkmaz. Sanat dendiğinde de son derece yüzeysel bir haberdar olma ile geleneksel sanatları kabul eder, dışındakilerin “içine tükürür”. Milliyetçilikte de itaatkârdır; sınıfının ya da partisinin milliyetçilik anlayışını benimser, sorgulamaz da... Ona göre mensubu olduğu millet dünyanın en üstün milletidir; diğer milletler ona tabi olmalıdır. Bir gün gelecek, olacaklardır da...

Özgürlük anlayışına gelince, o son derece özgür bir kimliktir; özgürlük de ancak sahip olduğu kimliğe sahip olmakla kazanılır. Bilmez ki bağlı olduğu sosyal grubun değerlerinin esiridir, kölesidir. Farkında olmadan, kimi zaman o değerlerin biraz dışına çıktığında da endişe–kaygı–korku–vesvese hücrelerine çekilir. Buradaki ızdırabı taşıyamaz, kabilesinin değerlerine sıkı sıkı tekrar bağlanır.

Kendini gerçekleştiren, dünyayı bu gerçekleştirme yolunda yorumlayan ve kurgulayan kimlik ise itaatkâr kimlikten tamamen farklıdır. Bu kimlik sahibi, kendini gerçekleştirme sürecinde okur, sorgular, üretir, seyahat eder, yabancı dil öğrenir. İçinde bulunduğu sosyal yapıyı ve kültürü sorgulamaktan çekinmez.

Kültürlerin de doğup, büyüyüp, gelişip öldüklerini bildiğinden diğer kültürlerle etkileşime açıktır. Sanat ile ilgilidir; sanatın değişim, gelişim, ilerleme sahası olduğunun bilincindedir. Hayatın değişen akışlarla seyrettiğini bilir.

Bir siyasi partiyi destekler ama partisini sorgulamaktan, yaptığı sorgulamaları parti genel merkezine iletmekten çekinmez. Siyasi kabullerden çok, siyasi üretim ve gelişmenin peşindedir; değer odaklıdır, körü körüne bağlanmayı reddeder.

Tarikat, şeyh, mezhep alt kimliklerini itaat esaslı oldukları için reddeder; ama inançlara saygılıdır, din işleriyle devlet işlerinin ayrı olduğunu bilir. Ahlakı esas alır. Aklı ve bilimi önemser. Hayattaki en önemli yol göstericisinin bilim olduğunun bilincindedir. Kamucudur. Farklı sosyal yapılarla millet çatısı altında ortak hedefe ilerlenebileceğine inancı tamdır. Toplumsal gelişmeyi önemser; evrensel değerlere ilave olarak halkın değerleriyle halkın geliştiğinin idraki içindedir. Milli birikimden güç alır, milli yükselişin stratejik bir hedef olduğunun farkındadır.

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız iki sosyal tipin seçmen kitlemizi oluşturduğunu biliyoruz. Ne yazık ki ülke siyasetinde oransal güce sahip olan partilerin çoğunluğunun itaatkâr seçmeni arzuladığı son derece net görünüyor; çünkü o partilerin yönetim kademeleri de itaatkâr kişilerden, kadrolardan oluşmakta.Bir grup muhafazakâr itaatkârlar topluluğu oluştururken, diğer grup demokrat itaatkârlar topluluğunu temsil ediyor; aslında birbirlerinden hiçbir farkları yok.

Bu nedenle mesele siyasi iktidar değişikliği değildir; mesele, sosyal varoluşumuzda kendini gerçekleştiren, sorgulayan, biatı kabul etmeyen yurttaşlardan oluşan bir millet olma yolunda, evrensel ve milli hedefler doğrultusunda ilerlemektir. Her alanda tam bağımsız olmak için bundan başka da çare yoktur.

sorgulama kimlik milli