İşte Sakine Cansız cinayetinin perde arkası

İşte Sakine Cansız cinayetinin perde arkası

7 Şubat 2012’de Savcı Sadrettin Sarıkaya, “MİT-KCK işbirliği” suçlamasıyla Hakan Fidan’ı gözaltına almak istedi. Hükümet bir geceyarısı operasyonuyla sürecin önünü keserken, Abdullah Öcalan da İmralı’da Cezaevi Müdürünün kapısını çalıyordu: “MİT’e 7 Şubat darbesi… Cezaevi Müdürü’ne, ‘Hakan Bey’i yalnız bırakmamak gerekir’ dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim. Beş ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı.” (A. Öcalan’la BDP Grup Bşk. Vekili Pervin Buldan, İst. Mv. Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır Mv. Altan Tan görüşmesi, 23 Şubat 2013). Demek ki, Abdullah Öcalan’ın yeniden görüşme talebi 2012’nin Ekim ayında cevap buluyor. Bu arada KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar’ın “görüşmelerin yeniden başlaması” çağrısını da hatırlatalım. (24 Eylül 2012) Zübeyir Aydar sonraki günlerde Aydınlık yazarı Rafet Ballı’ya, “2012 yılındaki operasyonlarla PKK’ya büyük darbe indirildiğini ve çok bunaldıklarını” anlatmıştı.

İKİ AYAKLI OPERASYON Açılım sürecinde atılacak kritik adımların öncesinde PKK’ya yönelik iki ayaklı sıkıştırma operasyonu başlatıldı. Bir yandan yurtiçinde KCK operasyonlarıyla PKK’nın hareket alanı daraltılırken yurtdışında da ölüm listeleri dolaşıma sokuldu. AKP hükümetini hedefi PKK’nın yurtdışındaki kadrolarını öldürmek değildi ancak “ölüm tehdidi” ile PKK’nın yurtdışındaki kadrolarını açılım sürecine hazır hale getiriyordu. Bu çerçevede yoğun bir basın kampanyası yürütüldü. Örneğin, Emre Uslu “PKK’nın üst düzey 20 sorumlusu öldürülürse terör biter” diye yazıyordu. Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru (Taha Kıvanç) bu planı Tamil Yöntemi diye adlandırdı. Koru, PKK’ya karşı, Sri Lanka’da uygulanan, Tamil gerillalarını tasfiye planının devreye sokulacağını yazıyordu. Hürriyet gazetesi, PKK yöneticilerine karşı ödül yönetmeliğini haber yapıyordu: PKK’nın üst düzey 50 kadrosundan birini yakalatana 4 milyon TL, alt yöneticilerinden birisini yakalatana 2 milyon TL ödül verilecekti. (Hürriyet, 19 Ekim 2012) Oysa PKK’ya yönelik bu çapta bir suikast süreci başlatacak bir devletin bu durumu açıkça ilan etmesi düşünülemezdi. Böyle bir plan gerçekten varolsaydı gizli bir şekilde yürütülürdü. O dönem Türkiye’nin Belçika Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa’ydı. 2011 Ekim’inden 2012 Ekim sonuna kadar Brüksel’de görev yaptı. İşte bu dönem, PKK yöneticilerine karşı suikast söylentilerinin zirve yaptığı dönemdi. Gazeteci Ferda Çetin bu dönemi şöyle anlatıyordu: “KCK üst düzey yöneticilerinin büyük bölümü Brüksel’de yaşıyordu. Brüksel’deki merkezde KCK tepe yöneticilerinin öldürülmesi planlandı. Öldürülecekler listesinde en çok Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’ın adları geçiyordu. İskandinav ülkelerinden birinin istihbaratı Kartal ve Aydar’ı uyardı. Onlar da bu bilgiyi Belçika makamlarıyla paylaştılar. 2011 Temmuz’unda İran Kandil’e saldırdı. Türkiye de İran’a jest olarak İran’daki PJAK’ın Başkanı Heci Ahmedi’yi öldürmeye kalktı. Almanya istihbaratı Ahmedi’yi uyardı” (Ferda Çetin, www.galawej.net) Ferda Çetin’e göre İ. Hakkı Musa, F tipinin MİT ve Emniyet imamlarıyla birlikte çalışıyordu. MİT’te Murat Karabulut, Emniyet’te ise, Kozanlı Ömer lakaplı Osman Hilmi Özdil. “Fransa’daki Türk hücresi canlandırıldı. Ömer Güney’e görev verildi. Güney, Brüksel’e gidip geliyordu. Suikast girişimi Paris’te yoğunlaşınca İ.Hakkı Musa Büyükelçilik’ten ayrıldı ve MİT Dış İlişkiler Daire Başkanlığı’na atandı.” (aynı yerde) Ferda Çetin, Hakan Fidan’ın bu bilgileri Tayyip Erdoğan’a ilettiğini yazdı ve Karabulut’un Özdil’le birlikte 17 Aralık operasyonlarını bizzat yönettiğini ekledi. “Başarılı olamayınca karşıt operasyon korkusuyla 4 Şubat 2014 günü aynı uçakla ABD’ye kaçtılar” (aynı yerde) diye noktayı koydu. Avrupa’daki bazı Kürt kökenli yayın organlarına göre, 2012 sonundaki “müzakere” kararından sonra “Remzi Kartal cinayeti” ve diğer suikast planları “donduruldu”. PKK ve MİT yöneticilerine göre, “Herhalde karardan habersiz birileri vurdu Sakine’leri”. Ya da “süreci sabote etmeye çalışan birileri”. Göreceğiz, ileriki aylarda gerek MİT-Hükümet, gerekse PKK yöneticilerinin bu konudaki tek ve ortak açıklamaları “paralel güçler yaptı” şeklinde olacaktı.

SAKİNE’NİN ZİHNİNİ KEMİREN SORU Kritik süreç MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 2012’nin Ağustos ayında Almanya’nın Berlin kentinde tedavi gören Celal Talabani’ye “geçmiş olsun” ziyaretiyle başladı. Talabani’nin bütün bu “müzakere sürecinde” etkili rol oynadığı biliniyor. Talabani bu rolünü özellikle KYB’nin Ankara Temsilcisi Behruz Galali üzerinden yürütüyordu. Hakan Fidan’ın Almanya gezisinden kısa süre sonra MİT-PKK görüşmeleri yeniden başladı. Bu arada PKK adına Sakine Cansız’ın MİT yetkilileriyle Köln’de iki kez görüştüğünün altını çizelim. Sakine’nin görüşme izlenimlerini arkadaşlarının notlarından öğreniyoruz: “Çok samimi”, “çok sıcak”, “barışçı”, “çok verici” vb… Ancak bir konu Sakine’nin zihnini kemirip duruyordu; “Yeni vizyonumuz İslam bayrağı altında”. Buyurun karar verin: Görüşmelerin hedefi barışa özendirmek mi, yoksa PKK’nın Alevi kökenli önderi üzerinden büyük bir kışkırtma mı? Tabii bu görüşmelerin Sakine öldürüldükten sonra MİT tarafından basına, “çok yapıcı”, “karşılıklı anlayış içinde” övgüleriyle servis edildiğini de anımsatalım.

ÖCALAN’IN DIŞARIYLA BAĞLARI KESİLİYOR 2011 sonlarına doğru Öcalan MİT tarafından cezaevinde tecrit altına alındı. Dışarıyla bağlantı kurması engellendi. Amaç PKK’yı devre dışı bırakarak, Öcalan’ı doğrudan yönlendirmekti. Öyle ki Öcalan, 2012 yılının Ocak ayında kendisiyle görüşmek isteyen kardeşi Mehmet Öcalan’a “burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir” notu gönderdi ve görüşe çıkmadı. Bu süreçte Öcalan ve Hakan Fidan arasındaki bağ da giderek güçlendi. Apo, Fethullahçılarla çatışmasında Hakan Fidan’ın yakın koruması konumundaydı.

APO İSLAM BAYRAĞI AÇIYOR Yeni bölünme sürecinde kritik adım, Hakan Fidan’ın 16 Aralık 2012’de İmralı'da Abdullah Öcalan’la görüşmesinde atıldı. Fidan “İslam Bayrağı” altındaki çerçeveyi çizdi. Öcalan’a bu çerçevede Kandil’e, BDP’ye ve Avrupa’ya mektup yazma görevi verildi. Sakine Cansız da mektubu aldıktan sonra Avrupa’daki PKK unsurlarını bilgilendirmekle görevlendirildi. Öcalan 23 Şubat 2013 günkü görüşmede HDP Heyetine mektupları yazıp gönderdiğini söylüyordu. PKK’nın Avrupa sorumlularının 28 Aralık 2012 günü yaptığı toplantıya Sakine Cansız’la birlikte Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal da katıldı. Toplantıda “yeni sürecin desteklenmesi” kararlaştırıldı.

ÖCALAN’IN ERDOĞAN’A TARİHİ MEKTUBU Açılım sürecinde Öcalan’ın bütün bu adımları atması Erdoğan’a yazdığı mektup ile mümkün oldu. Ağustos-Eylül 2012 içinde Öcalan’a görüşme kanalının açılmasının ardından Apo’dan Tayyip Erdoğan’a hitap eden bir taahhütname alındı. Taahhütname, Öcalan’ın istihbarat örgütü üzerinden sürece bağlanması anlamına geliyordu. Zira bütün istihbarat örgütleri bu tür durumlarda önce imzalı belge alır, ondan sonra uygulamaya geçilir. Öcalan’ın bu süreçten “vazgeçmeyeceği” yönündeki kararlılık beyanı, Apo’nun Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’a bağlılığının belgesi niteliğindedir.

Aydınlık

Yarın Aydınlık'ta: 'Çember daralıyor' -Öcalan-MİT mutabakatının ardından Sakine Cansız etrafındaki çember daralmaya başladı. -Sakine Cansız'ı "senin dilini koparırım" diye tehdit eden PKK yöneticisi kim? -"Sakine, Ahmet Kaya'nın yanında yer beğensin" diyen PKK yöneticisi kim? Öldürülmeseydi nereye uçacaktı? -Moskova'da öldürülen keskin nişancı ile Sakine Cansız cinayeti arasındaki bağ

# aydınlık gazetesi # cinayeti # sakine cansız # perde arkası