Dugin Ulusal Kanal'a konuştu: Amaçları Çin'i kullanarak Rusya'yı kuşatmaktı

Ulusal Kanal'a özel röportaj veren Rus felsefeci, Neo-Avrasya akımının öncülerinden Aleksandr Dugin, "Amaçları Çin'i kullanarak Rusya'yı kuşatmaktı" dedi

Aleksandr Dugin, Rus felsefeci, Neo-Avrasya akımının öncülerinden. Türkiye onu 15 Temmuz sürecinden sonra yakından tanımaya başladı. Dugin, darbe girişimi öncesi Ankara'da dönemin başbakanı Binali Yıldırım başta olmak üzere AKP'lilerle görüşerek darbe konusunda uyarılarda bulunmuştu.

Türk Rus ilişkileri krizde olduğu döndemde de Ankara Moskova hattının açılması için çaba gösteren Dugin'in, Avrasya üzerine pek çok kitabı bulunuyor.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından oluşan tek kutuplu dünyaya karşı çıkan Dugin, Avrasya'nın çok kutuplu dünyanın kapılarını açacağını ve dünyaya ancak bu şekilde gerçek demokrasi geleceği görüşünde.

Dugin'e göre Avrasya'nın kilit ülkesi ise Çin. Daha önce Çin'i hiç ziyaret etmemiş Dugin, Avrasya'nın bu büyük ülkesinde bir ay zaman geçirdi. Üniversitelerde ders verdi. Çin'den çok etkilendiği söyleyen Dugin ile Çin'in dahil olduğu Avrasya vizyonunu ve Çin'i konuştuk.

Röportaj şu şekilde:

"ULUSAL KANAL: Öncelikle Ulusal Kanal'a Çin'le ilgili gözlemlerinizi açıkladığınız için teşekkür ederiz.

DUGIN: Rica ederim.

ULUSAL KANAL: Yaklaşık bir aydır Çin'deydiniz. Açıkçası sizin Çin'e ilk kez 2018'de gittiğinizi öğrendiğimizde oldukça şaşırdık. Çünkü siz Avrasyacı bir stratejist, daha doğrusu Avrasya ideoloğusunuz. Daha önce ise Çin'i hiç ziyaret etmemişsiniz...

DUGIN: Neo Avrasyacı hareketin yaratıcısıyım. Avrasyacılık fikrini geçmiş yıllarda geliştirdim. Çin'i ise ilk kez ziyaret ettim. Ama daha önce Çin'le ilgili, Çin Medeniyeti ile ilgili kitaplar yazmıştım. Çin benim için mutlak bir bilinmez değildi.

Daha önce hiç Çin'i ziyaret etmemiştim. Çünkü fırsatım olmamıştı. Daha önce hiçbir kitabım çevrilmemiş ve davet de almamıştım.

1990'da Çin'in Jeopolitiği hakkında ilk kez yazmaya başladığımda Çin'in dış politikasıyla ilgili rahatsızlıklarım vardı ve ilişkilerde denge problemi olduğunu düşünüyordum. Çünkü Çin'in büyük bir gücü olduğunu ve ABD'nin dünya hegemonyası karşısında bir güç oluşturabilecek olduğu gerçeğini her zaman kabul ediyorduk. Ancak burada Rusya'nın adı geçmiyordu. Üstelik jeopolitik anlamda Rusya kıtalararası savaşta dünyanın kalpgâhı olmasına rağmen göz ardı edilirken Çin Olgusu fazla öne çıkarılıyordu. Bu durum bende bir takım çekincelerin oluşmasına neden oldu. Geçmişte Çin ile ilgili okumaların denge eksikliği içinde yapıldığını düşünüyorum. ABD stratejisi Rusya karşıtı olduğundan Çin'e yöneldi ve Atlantist stratejiler Çin'i fazla ön plana çıkarmıştı.

Örneğin Brzezinski Rus karşıtı olduğundan Çin komünist olsa bile onları kabul etmeyi tercih etti. Çünkü Atlantistlerin düşüncesinde, Çin Rusya'nın kontrolündeki kalpgah ile Anglosaksonların kontrolündeki deniz yollarının arasında Kenarkuşak'ta (Rimland) yer alıyordu. Atlantistler bu açıdan Çin'i kullanmak istediler. Bunun için de Rusya'yı eleştirmeye devam ederken Çin'i de ön plana çıkardılar.

Bense bu bakış açısını daha gerçekçi bir teoriyle açıklamaya çalışıyordum. Küresel bakış açısına göre dünyada stratejik açıdan en önemli yeri Rusya'nın sahip olduğu alan oluşturuyor. Bu nedenle küreselleşmeciler Çin'i küresel sisteme dâhil ederken Rusya'yı ise görmezden geliyorlardı. Bu bilinçli yapılmıştı. Bu nedenle 90'lardaki ve 2000'lerde Çin'e yaklaşımım daha farklıydı.

İlginç olan bu yıllarda Çin ile ilgili ciddi araştırmalar yaparken Çin Avrasya fikriyle kitaplarıma ve yazılarıma gereken ilgiyi göstermiyordu. Onlar güncel bakış açısına odaklanmışlardı. Ama son yıllarda bir şey değişti. Çin son derece kibar bir şekilde, kimsenin gücünü inkâr edemeyeceği bir noktaya geldi. Çin böylece ABD planlarını da karşısına alabilecek bir noktaya ulaştı.

Putin ve Rusya dünyanın çok kutuplu bir hal alması için çalışırken Çin bu şansı iyi değerlendirdi. Sonuçta genel jeopolitik durum değiştiğinden Çin'in de Avrasya'daki konumu değişti. Tam bu sırada Çin'de benim çalışmalarıma karşı bir ilgi oluştuğunu gördük. Avrasyacılık ile Çin'in karşılaşmasının geç olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu karşılaşma sonuçta gerçekleşti.

Benim açımdan Çin ziyaretim muazzam derecede önemliydi. Çin ve Avrasyacılık arasındaki ilişkiyi Türkiye örneğiyle de açıklayabilirim. 1990'lardaki Türkiye'ye Atlantik cephesinin bir parçası olarak görüyordum. ABD'nin elinde bir enstrüman olarak kabul ediyordum. Türkler kitaplarımı çevirmeye başladıktan sonra ben de Bağımsız, Avrasyacı Türkiye'yi keşfetme fırsatı yakaladım. Ve Türkiye ile ilgili birçok görüşümü değiştirdim. Aynı zamanda Türklerin de Avrasyacılık ile ilgili fikirleri de değişti. Örneğin Erdoğan'ın da pozisyonunun değiştiğini görüyoruz. Batıdan koparak Milli Avrasyacı bir konuma geldiğini görüyoruz. Bunlar şansa olmuyor. Jeopolitik mantığın işleyişiyle alakalı bir durum.

SORU: Jeopolitik yasaların bizi olmamız gereken yere ittiğini söyleyebilir miyiz?

DUGIN: Jeopolitika aynı zamanda tarihin kendisidir. Belli bir alanda gerçekleşen tarihtir. Tarih belli bir alanda cereyan eder. Bu açıdan jeopolitik sadece coğrafya değildir. Aynı zamanda tarihtir. Burada bazı güç çizgilerini görüyoruz ve bununla ilgili öngörülerde bulunabiliyoruz. Günümüzde Çin'in dünyadaki değişimler sonucunda yerini değiştirdiğini düşünüyorum.

SORU: Çin Kuşak ve Yol Girişimi'ni başlattı. Eğer ürettikleri ürünleri Asya'yı kat edip Avrupa'ya ulaştırmak istiyorlarsa onlar açısından Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmek bir zorunluluk halini almıyor mu?

DUGIN: Kuşak ve Yol Girişimi'nin başta Kenarkuşaklar'ın bir entegrasyonu olarak ortaya çıktığına inanıyorum. "Rimland" özellikle Avrasya Kıtası'nın kenarlarını ifade eden jeopolitik bir terim. Bu terim kıtanın kalpgâhı'nda yer alan Rusya ile Anglosaksonların kontrolündeki geniş deniz alanları arasında kalan bölgeler için kullanılıyor. Bu kavram Spykman (Spaykmen)'in jeopolitik kanunda yer alıyor: Kenarkuşaklar'ı kontrol eden Asya'yı kontrol eder, Asya'yı kontrol eden Dünya'yı kontrol eder".

Kuşak ve Yol Girişimi'nin ilk ortaya çıktığında küreselleşmeci, Atlantist bir proje olduğunu söyleyebilirim. Çünkü Avrupa ile Çin arasında kurulan doğrudan ilişkiler başta Rusya'ya karşı geliştirilmişti. Bu girişim başta Atlantikçi bir projeydi. Bu nedenle ilk başlarda tüm küreselleşmeciler bu girişime destek verdiler. Bu şekilde Asya'yı engelleyerek doğrudan Kenarkuşak'a erişim sağlayabileceklerdi. Burada iki Kenarkuşak var. Bir tanesi Batı'nın Kenarkuşak'ı olan Doğu Avrupa, diğeri de Asya'nın Kenarkuşak'ı Çin. Bu iki kenar arasında bir bağ kurmak istediler. Aradaki bölge, Pakistan, İran ve Türkiye de bu iki Kenarkuşak tarafından kontrol edilecekti. Küreselleşmecilerin başlardaki planı buydu.

Ama son yıllarda ilginç bir şey oldu. Çin Dünya'nın en büyük ikinci ekonomik gücü oldu. Sonuçta küreselleşmeciler fark ettiler ki Çin verilen tüm küresel imkânları en iyi şekilde kullandı. Kendisine verilen küreselleşme zehrini Çin kendisi için panzehir olarak kullandı. Sonuçta Çin bu politikaların aracı olmadı, uluslararası politikada karar alan özne durumuna yükseldi. Küreselleşmeciler Çin'in gücünü Rusya'nın genişlemesine, Rusya'nın jeopolitik gücünün restorasyonuna karşı kullanmak istediler. Ancak Çin bu stratejinin nesnesi olmak yerine kendi stratejisinin öznesi olmayı tercih etti. Böylece Çin'in de jeopolitik pozisyonu değişmiş oldu.

Gelinen noktada şimdi artık küreleşmeciler değil Çinliler Kenarkuşak'ın kaderine karar verecek. Bu bütün her şeyi değiştirdi.Çin'in gücü tutarlı bir şekilde Komünist Parti'ye bağlı. Çünkü tam bağımsızlığı; entelektüel, ekonomik, politik her alanda bağımsızlığı sağlayan güç Komünist Parti. Bu güçlü bağımsızlık fikriyle birlikte Çin'in büyük sosyal, ekonomik, toplumsal gücü harekete geçirdi.

Tam bu sırada, özellikle şu sıralarda, Çin Kuşak ve Yol Girişimi vizyonunu değiştirdi. Rusya'ya bağlam içinde yer almasını teklif etti. Şu anki projede karasal köprüler Rusya'dan geçiyor. Şi Cinping, Rusya'nın bu projede yer alması için Putin'e teklif götürdü. Böylece proje Avrasyacı bir boyut kazandı. Proje kalpgâh'a taşındı.

Bu arada Çin'in İngiltere ve ABD ile olan ilişkileri de değişti. Çin' karşı şu anda yaptırımlar, baskılar uygulanıyor. Huawei'in Prensesi'nin Kanada'da başına gelenleri gördük.

Bütün bunlar Amerikalıların hata yaptıklarını anladıklarının işaretleri. Avrasya'daki Rus gücüne karşı Çin'i bu kadar güçlendirdiklerinde uyuyan Büyük Ejderha'yı uyandırmış oldular. Üstelik bu Büyük Ejderha pasif ve küreselciler tarafından kontrol edilebilir de değil. Çünkü Çin geniş bir alanda büyük bir gücü kontrol eden eski bir medeniyet. Çin henüz tamamen özgür değil. Ama Çin pozisyonunu revize etmeye başladı. Avrasyacı boyutunu keşfeden Çin, Rusya ile de ilişkilerini geliştirmeye başladı.Bunun jeopolitik açıdan çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Eğer Çin, seçimini Avrasya'dan yana kullanırsa dünya bir anda çok kutuplu hale gelmiş olur. Putin'in Rusyası, Çin, bağımsızlık arayışında batıdan kopan Erdoğan'ın yönettiği Türkiye, İran, ABD'den her geçen gün daha da uzaklaşan Pakistan…Bütün bu ülkeler tarihin öznesi haline geliyorlar. Bu da dünyada tek kutupluluğun bittiği, biteceği anlamına geliyor. Bu Ortadoğu'daki, Kuzey Afrika'daki güç dengelerini tamamıyla değiştirecek.

Avrasya güçleri Asya'daki geleneksel devletler: Rus İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, İran İmparatorluğu… Dünya çok kutuplu olduğunda sömürgeci dönemden de çıkılmış olacak. Modern Batı dünyasının genişlemesi bitmiş olacak. Bu da modernitenin sonu anlamına geliyor.

SORU: Bu süreçte Almanlar Ruslarla ticareti geliştiriyor, İngilizler Çinlilerle ilişkilerini derinleştiriyor… Bu durumdan ise ABD memnun görünmüyor. Asya ülkeleri birleştikçe Atlantik cephesindeki çatlakların büyüdüğünü söyleyebilir miyiz?

DUGIN: Tam olarak böyle. Jeopolitika dediğimiz de bu. Asya ülkeleri tam olarak birbiriyle entegre olmasalar dahi, dostane ilişkiler geliştirmeleri bile diğer güçlerin bölünmesini sağlıyor. Biz ne kadar birleşirsek onlar o kadar çözülecektir. Bugüne kadar bunun tam tersi geçerliydi. Bizleri bölerek kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı. Ruslar İran'a karşı, Çinliler Ruslar'a karşı, Türkler İranlılar'a karşı, hep bu şekilde bölerek kontrol altında tutmaya çalıştılar. Bu batının böl ve yönet stratejisiydi. Artık bunu anlamamız gerekiyor. Biz ne kadar bölünmüş durumda olursak batılılar o kadar güçlü hale geliyorlar.

Asya'da bağımsızlıkçı çok kutuplu bir anlayış gelişirse Avrupa ülkelerin bir kısmı da bu yapının içinde yerini alacaktır. Örneğin Almanya ya da başka Kıta Avrupası'nda bulunan ülkeler… Sonuçta Avrupa'da Asya'nın bir parçası. Ama çok kutuplu Asya'nın. Avrupalılar bu Avrasyacı boyutu kendi kültürlerinde kendi çıkarlarında, stratejilerinde kavrarlarsa bu yeni kıtasal kulübün üyeleri haline geleceklerdir. İnanıyorum ki çok kutuplu dünyada her türlü ikili ilişki mümkün hale gelecektir. İngilizlerle, Amerikalılarla, Araplarla, Afrikalılarla, Güney Amerikalılarla yeni bir dünyaya şekil verme şansımız olacak. Unutmayınız ki dünya henüz tamamlanmadı.

Dünyayı birleştirirken tamamen intihara giden bir yol izleniyor. Bu Batı tarzı modernizmle birlikte başlıyor. Bu gerçeğin mekanik vizyonlu bir izdüşümüydü.Aslında birleştirme değil, insanlığın kültürlerin yıkımı. Biz ise dünyaya başka bir alternatif vizyon sunuyoruz. Farklı medeniyetlerin birliğinden, kendi öz değerlerine, yapılarına bağlı ama barışçıl, dostane, açık ilişkiler geliştirdiği bir demokrasiden söz ediyoruz. Gerçek demokrasi budur. Bugünkü demokrasi biçimleri yeni batılı totalitarizmdir. Gerçek demokrasi farklılıkları tanımayı gerektirir. Batılılar değerlerinin evrensel olduğunu düşünüyorlar. Ama öyle değil. Liberalist değerler, modern ya da post-modern olsun batılıdır.

İyi haber, artık kesinlikle eminim Çin çok kutuplu dünyaya katıldı. Çin ciddiyetle çok kutupluluğu savunuyor. Bunu bilinçli ve ölçülü şekilde başkalarına saldırganlaşmadan yapıyorlar. Batı tipi küreselleşmeyle Çin tipi küreselleşme aynı şey değil. Çinlilerin kendi değer sistemleri var. Bu sistemlerini koruyorlar. Birileri Çin'i taklit etmek isterse buna itiraz etmezler, ama bütün bunlar bir model olarak ortaya konur. Yoksa evrensel değerler denilerek empoze edilemez.

Aslında Çinliler bunun acısını çok çektiler. İngiliz ve Japon işgalleri onlar için utanç nedeni. Empoze etmenin en saldırgan hallerine tanık oldular. Bu nedenle de değerlerini korumakta kararlılar…

DUGIN: Çok büyük, eski ve güçle bir medeniyetten bahsediyoruz. Çok sayıda halkı bir araya getirmiş bir medeniyet. Modernizm ve sömürgecilik Çinlilerin hafızalarında aşağılayıcı hatıralarla yer etti. Bu Çin bilinci şimdi uyanıyor. Uyanan şey öç alma isteği değil. Aslında olan olay bu büyük medeniyetin restorasyonu. Yaşanan olay ekonomik bir büyüme değil. Çok daha derin bir uyanıştan bahsediyoruz. Çin'in bir özne olarak restorasyonundan bahsediyoruz. Tarihin aktörü olmak isteyen bir Çin var. Kendi kaderine karar vermek isteyen bir medeniyet var. Şu anda modernleşen ekonomiden ya da stratejik tercihlerden çok daha büyük bir şeyden bahsediyoruz; Çin Bilinci'nin uyanışına tanıklık ediyoruz.

Şanghay'da bazı Komünist Parti lideriyle tanışma fırsatım oldu. Örneğin bu kişi için Mao ve Konfüçyüs'ün çok büyük değeri var. Ama Konfüçyüs Mao'dan daha önemli. Çin'deki uyanış bu nedenle çok derin. Komünist Partisi'nden birisi için Konfüçyüs Mao'dan daha önemliyse o zaman burada bir medeniyetin uyanışına tanık oluyoruz.

ULUSAL KANAL: Bir ayı aşkın süre Çin'de kaldınız. Hangi şehirleri görme fırsatınız oldu, Çin ile ilgili izlenimleriniz neler? Üniversite öğrencileriyle, akademisyenlerle bir araya geldiğinizi tahmin ediyoruz…

DUGIN: Çin'de kaldığım bir aylık sürenin uzun bölümünde Şanghay'daydım. Burada Fudan Üniversitesi'nde bulundum. Çin'in başkenti Bejing'i, ülkenin merkezindeki Vuhan'ı, Urumçi-Sincar'ı gördüm. Yani Çin'in farklı taraflarını gözlemleme şansım oldu. Özellikle yolculuklar sırasında bu ülkeden gerçekten çok etkilendim. Çünkü Çin gelişmemiş ülkeler seviyesindeydi. Şimdi ise çoğu batılı ülkeden daha gelişmiş durumda. Örneğin Şanghay. 40 milyon nüfusuyla tamamıyla modern bir şehir. Büyük binaları, büyük mağazaları ve zengin nüfusuyla kesinlikle harika işliyor. Tabii ki burası diğer bölgelere göre zengin bir şehir. Ama 40 milyon nüfustan bahsediyorsak böylesi bir zenginlik yine de olağanüstü. Avrupa ve ABD'deki şehirlerden daha gelişmiş. Çünkü burada oradaki kadar gelir uçurumu yok. Ama ortalama seviye çok yüksek. Genel çoğunluk çok iyi şartlarda yaşıyor. Güvenlik inanılmaz boyutlarda. Neredeyse suç hiç işlenmiyor. Şanghay sokaklarında gece boyunca gezebilirsiniz ve istenmeyen bir durumla karşılaşmazsınız. Bu dünyanın geri kalanı için hayal edilemez. Çin'deki güvenlik seviyesi olağanüstü boyutlarda.

Pekin'de de Komünist Partisi'nin başarılarından çok etkilendim. Sovyet Sistemi çok ekonomik ve mükemmel değildi. Büyük bir refah toplumu haline gelen Çin'deki esas büyük güç ise Komünist Partisi'nde. Çin Mucizesi'nde en büyük rol Komünist Parti'ye ait. Parti Komünist, ülkenin kimliğini, bağımsızlığını, devamlılığını ve adaletini garanti altına aldığı için bu mucize gerçekleşti. Çinliler çok ciddi bir şekilde Rus tarihini etüd ettiler ve bizim neden kaybettiğimizi iyi analiz ettiler. Rusya'da Komünist Parti ülkeyi, her şeyi kaybetti. Şu anda biz Ruslar bunu telafi etmeye çalışıyoruz. Büyük çabalar harcamamıza rağmen ufak ufak eski etki alanımıza sahip olabiliyoruz. Çinliler çok daha akıllılar. Komünist Parti'yi yıkmak yerine onu dönüştürüyorlar. Bizim de bunu yapmamız gerekiyordu. Komünist Parti'nin dogmatizminden kurtulup adalet, devamlılık, tasarım noktalarını elimizde tutmamız gerekiyordu. Pekin'de bunu gördüm. Çin'de ilk kez gerçek anlamda bilge komünistlerle tanıştım. Bizim deneyimimizdeki gibi, komünistlerin bizim ülkemizde olduğu gibi aptal olmalarını beklersiniz. Ama Komünist Çinliler aptal değiller. Sorumluluk sahibi, modern, kimliklerine sıkı sıkıya bağlı insanlar. Materyalist değiller. Komünizmin anlamını değiştirmişler. Daha doğru ve faydalı bir şekle dönüşmüş. Pekin'de, Vuhan'da, Şanghay'da toplumun refah seviyesinin çok yüksek olduğuna gözlerinizle şahitlik ediyorsunuz.

Çinliler şu anda Dünya'daki gerçekten sağlıklı tek halk olabilir. Çinlilerle karşılaştırınca bizler psikotik ve nevrotikleriz. Sadece bizler değil, Japonlar ve Avrupalılar da… Bizler dengesini kaybetmiş toplumlarız. Çinliler'de psikolojilerinde, toplumsal ilişkilerde mükemmel dengeyi görüyorsunuz. Kültürlerinde denge unsuru büyük bir etkiye sahip.

ULUSAL KANAL: O zaman Çin için ekonomik, psikolojik ve güvenlik açısından sağlıklı bir toplum diyebiliriz…

DUGIN: Çünkü Çin kültüründe denge çok büyük bir değer. Eğer bir aşırılık varsa bütün içinde onu dengeliyorlar. Bu yüzden kapitalist değiller. İhtiyaçlarından çok çok daha fazlasına sahip olmak istemiyorlar. Yeterli demeyi biliyorlar. Yaşamam için bu yeterli diyebiliyorlar. Bu tam anlamıyla antikapitalist. Kafi demeyi bilsek burada gerçek antikapitalist devrim başlıyor. Sosyal adalet buradan başlıyor.

Çin'de Mackinder'in jeopolitika teorisini biraz değiştirdim. Bence yeni formül şu: Çin'i kontrol eden Kenarkuşak'ı kontrol eder. Kenarkuşak'ı kontrol eden Avrasya'yı kontrol eder. Avrasya'yı kontrol eden dünyayı kontrol eder."

ulusal.com.tr

# ulusal kanal # dugin