Atatürk'ün Suriye ve Irak ile konfederasyon girişimi

Atatürk'ün Suriye ve Irak ile konfederasyon girişimi

Atatürk’ün Irak ve Suriye örgütleri ile geliştirdiği Konfederasyon Planı, günümüzün elverişli şartlarında kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. Bu Plan, ABD’nin bölge ülkelerini parçalamaya yönelik projelerini başarısızlığa uğratacak gizilgücü içermektedir. Kürt meselesinin de kalıcı çözümü açısından büyük değer taşımaktadır.

Mustafa Kemal Paşa’nın, konfederasyon veya federasyon planı üzerine görüşlerini iki başlık altında toplayabiliriz: Tarihsel zemin ve temel ilkeler. Her iki başlık dörder madde halinde toparlanabilir.

Konfederasyon / federasyon planının tarihsel zemini

1. Ortak geçmiş: Türkler ve Araplar Osmanlı imparatorluğu içinde birlikte yaşıyorlardı.

2. Dünya Savaşı dersleri: Dünya Savaşı, hem Araplar hem de Türkler için öğretici oldu. Türkler, Arapların bağımsız devlet kurma haklarının Türkiye’nin de yararına olduğunu anladılar. Araplar ise emperyalizme dayanarak bir kurtuluşun olmayacağını tecrübeyle gördüler.

3. Ortak cephe: Dünya Savaşı sonrasında Mazlum Milletler konumunda bulunan Türkler ve Araplar, nesnel olarak emperyalizme karşı savaş cephesinde buluştular.

4. Ortak menfaatler: Türkler ile güney komşuları olan milletler arasında, iktisadi, siyasi, kültürel, her alanda ortak menfaatler bulunmaktadır.

Konfederasyon / federasyonun temel ilkeleri

1. Bağımsızlık: Türkler ve güney komşuları, ancak bağımsızlıklarını kazanarak konfederasyon veya federasyon kurabilirler. Aralarındaki birlik, emperyalizmden bağımsız devletlerin birliği olacaktır.

2. Halkların arzusu: Halklar, federasyon veya konfederasyon halinde birleşmeyi arzulayacaklardır.

3. Milli hâkimiyet rejimi: Konfederasyon veya federasyon, milli hâkimiyet rejimine sahip olan devletler arasında olabilir. Atatürk’ün bu görüşü, milli hâkimiyeti kabul etmeyen krallıklarla böyle bir birleşmenin mümkün olamayacağını örtük olarak içermektedir.

4. Konfederasyon veya federasyon biçimi: Bağımsız ve milli hâkimiyet rejimine sahip olan devletler arasındaki birlik, konfederasyon veya federasyon biçiminde olabilir.

“O gün gelecektir”

Atatürk’ün Irak ve Suriye ile konfederasyon planı İstiklal Savaşı sonrasında gerçekleşmedi. 1930’lu yıllarda da koşullar oluşmamıştı. Çünkü Irak ve Suriye bağımsızlıklarını kazanamamışlardı. Ancak Atatürk bu planından hiç vazgeçmedi. Hatay sonunun güncel olduğu dönemde bile, konfederasyon ufkuna sahipti. 1937 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Suriye Başbakanı Cemil Mardam’a şöyle diyordu:

“… Ben bütün kuvvetimi ve kudretimi bu imparatorluk içindeki Türk olan unsura hasretmek zorunda kaldım. Ancak ben bu işi yaparken çok emindim ki, asılardan beri beraber yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar ayrılmazlar. Yalnız imparatorluğun yarattığı bir takım sui tefehhümlerin[kötü anlayışların] unutulabilmesi nihayet beraber yaşamış bu insanların birbirlerini anlayabilmesi için muayyen bir zamanın geçmesi lazımdı. Bugün henüz gelmiş olduğuna itiraf ederim ki kani değilim. Fakat o gün gelecektir. (…) İslam âlemi ve Suriye milleti tamamıyla ve kesinlikle bağımsız olmalıdır. Bunu burada söylediğim gibi Fransızların ve bütün dünyanın önünde tekrar etmek benim için şeref ve zevktir. (…) Türkiye Cumhuriyeti’nin arzusu, bağımsız bir Suriye İslam devletinin kurulmasıdır. Fransa bunu istemiyor. Fransızlar, Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur. Suriyeliler böyle düşünmelidirler. (…) Suriyeliler henüz olgun değilmiş. Fransızlar ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih maalesef yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmel medeni iken acaba Fransızlar ne vaziyetteydi? Sorunları çözmek için kuvvetli olmak gerekir. Türkiye kuvvetini kurmuştur. Suriye de mükemmelen kuvvet yapabilir. Fakat Suriye’nin ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o bağları!”(abç-DP) 1

Sonuç

1. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı önderliği, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden başlayarak, millî hudutları, 30 Ekim 1918 günü Türk askerinin hâkimiyeti altındaki topraklar olarak saptadı. Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda, bir millî devlet kurulacaktı. Bunun dışındaki topraklarda yaşayan milletler kendi devletlerini kuracaklardı. Süreç, Mustafa Kemal’in millî devlet tasarımını haklı çıkardı.

2. Kurtuluş Savaşı’nın başında, Mustafa Kemal Paşa, Irak ve Suriye halklarının kendi bağımsız devletlerini kurmak için, İngiliz ve Fransız işgalcilerine karşı mücadelesini kararlılıkla destekledi. Hatta bu mücadelenin desteklenmesi için, işgal altındaki Irak ve Suriye’ye görevliler ve özel askerî birlikler yolladı.

3. Anadolu’da, Irak’ta ve Suriye’de emperyalizme karşı mücadele eden örgütler, birbirleriyle samimî ve kuvvetli bağlar kurdular; ortak mücadele yürüttüler.

4. Türkiye, Irak ve Suriye’de emperyalizme karşı mücadele yürüten örgütler, bağımsız devletler kurulduktan sonra üç ülke arasındaki dayanışmayı bir “konfederasyon” çerçevesinde yürütmeyi de kararlaştırdılar ve planladılar. Fikrin önce Anadolu Devrimi önderliği içinde doğduğu ve Arap örgütlerine açıldığı, ilk resmi önerinin ise, Suriye ve Irak örgütlerinden geldiği görüşündeyiz.

5. Kurtuluş Savaşımız, Irak ve Suriye’nin emperyalizme karşı bağımsızlık savaşlarıyla dayanışma halinde ve bağımsız devletlerin kurulmasından sonra “konfederasyon oluşturulması” ufku içinde yürütüldü. 24 Temmuz 1923 günü Lozan Antlaşması yapıldığı zaman, Irak ve Suriye’nin bağımsızlık mücadelesi kesin zafere ulaşmamıştı. Bu durumda, konfederasyon tasarımı uygulanamadı. Ancak Atatürk, emperyalizme karşı Sovyetler Birliği ile stratejik dostluğu ve Batı Asya ile Balkanlarda ittifakı esas alan siyaseti kararlı olarak yürüttü. Bu kapsamda Sadabad ve Balkan Paktlarını gerçekleştirdi.

6. Atatürk, Irak ve Suriye ile konfederasyon planından hiç vazgeçmedi. Hatay sorununun güncel olduğu dönemde bile, konfederasyon ufkuna sahipti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu kez de Türkiye, Atlantik denetimi altına düştü.

7. Kurtuluş Savaşımızın Irak ve Suriye ile konfederasyon planı, bugün İran, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de içine alacak kapsamda yeniden tarihin gündemine gelmiştir. Buna Batı Asya Birliği (BAB) diyoruz. Anadolu, Hititlerden beri tarih boyunca hep Irak ve Suriye ile birlik halinde olmuştur. Bu gerçeği, Suriye’nin bugünkü en yüksek düzeydeki yöneticileri, Türkiye Heyetini oluşturan bizlere, Suriye Devleti’nin stratejik görüşü olarak bildirmişlerdir. Irak’ın ABD işgaline karşı savaşan örgütlerinde de, Türkiye ile birleşme isteği güçlüdür. İran yetkilileri de, Türkiye ile ekonomiden güvenliğe kadar her alanda işbirliğini ısrarla savunmaktadırlar.

8. Batı Asya Birliği (BAB), Rusya, Orta Asya Cumhuriyetleri, Hindistan ve Çin ile oluşturulacak Avrasya Birliği’nin Batıya bakan kalesini oluşturmaktadır. Öte yandan Güney Amerika Birlikleri (ALBA ve CELAC) ve Afrika Birliği örgütlenmeleri de, ABD’nin başını çektiği emperyalist küreselleşme saldırısının önünü kesmiştir ve bağımsız ulusal devletlerin kıtasal ve bölgesel işbirliği ve dayanışmaları zeminini güçlendirmektedir. Avrasya Birliği ve BAB, dünyada yükselen halkçı, kamucu, aydınlanmacı, barışçı, yeni uygarlığın temel projeleridir. Avrasya ve BAB siyasetlerini izlemek, Türkiye’nin öncelikle Avrupa ve aynı zamanda ABD ile ilişkilerini normalleştirmesine hizmet edecektir. Dış siyasetinde bölge ve Avrasya ağırlıklarını değerlendiren bir Türkiye, AB ve ABD ile ilişkilerini, bağımsızlığa ve egemenliğe karşılıklı saygı, eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde sürdürme ve geliştirme olanaklarını da kazanacaktır.

9. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında Irak ve Suriye örgütleri ile geliştirdiği Konfederasyon Planı, günümüzün elverişli şartlarında kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. Bu Proje, ABD’nin bölge ülkelerini parçalamaya yönelik projelerini başarısızlığa uğratacak gizilgücü içermektedir. Ayrıca Kürt meselesinin de kalıcı çözümü açısından büyük değer taşımaktadır. Bölge halkları, Sümerlerden başlayan Akadlar, Asurlar, Hititler, Persler, Emevi, Abbasi, İran, Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları ile devam eden büyük uygarlık birikimleri temelinde birleşerek, 21. yüzyıl uygarlığının öncüleri arasındaki yerlerini alacaklardır. Batı Asya’nın büyük uygarlık gücü ve zenginleşme birikimi, bölünmede değil, birleşmededir. Etnik, mezhepsel bölünmeler felâkete, Batı Asya Birliği, zenginleşmeye, barışa ve yükselen uygarlığın öncülüğüne götürür.

Milletler arasında yeni bir ahenk ve işbirliği çağı

Suriye ve Irak bağımsız oldukları zaman, beklenen gün gelmiş olacaktır. Atatürk, o günün geleceğini çok iyi biliyordu. Onu da yine bir Arap kardeşinin konuğu olduğu zaman belirtmiştir. Atatürk, Ankara’da 26 Mart 1933 günü Mısır Büyükelçiliği’ni ziyaret ediyor ve gün ağarana kadar kalıyor. Güneşin ilk ışıkları belirirken o büyük öngörüsünü söylüyor:

“Doğu’dan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan, bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak olan daha çok kardeş millet vardır. Onların yeninden doğuşları, şüphesiz ki terakkiye[ilerlemeye] ve refaha müteveccih[yönelmiş] olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, manileri yenecekler ve kendilerin bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı kaim olacaktır.” (abç-DP) 2

Doğu Perinçek

Aydınlık

1 Bilal Şimşir, Atatürk Dönemi-İncelemeler-, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2006, s.249-250’den aktaran Şule Perinçek, “Suriye’deki Uluslararası Sempozyum Bildirisi”, s.26 vd.

2 Dünya, 20 Aralık 1954, Numara: 1007, s.1, 7; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.26, s.144.