Lozan: Ülkemizin onur anıtı

Dr. Berna Bridge

Dr. Berna Bridge

Köşe Yazısı

Lozan göl kıyısında ama hayli yokuşlu, şirin bir kent. Leman Gölünün karşı tarafı Alpler, Mon Blanc, Avrupa’nın en yüksek dağı. Karşı yaka, gölün güney kısmı Fransa, kuzey tarafındaki Lozan, Cenevre ve Montrö ise İsviçre. Burada da Fransızca konuşuluyor. İnsan kendini Fransa’da zannediyor. Bernli bir İsviçreli, “Buralar İsviçre’nin sömürgesiydi” diyor. Tren kentin, tepenin tam ortasındaki gara geliyor. Gardan yokuş aşağı on beş dakika yürüdüğünüzde konferansın yapıldığı Ouchy Şatosuna, göl kıyısına iniyorsunuz. Hemen yanında Lozan Anlaşmasının yapıldığı ihtişamlı Beau Rivage oteli var, yine göl kıyısında.

Gardan beş dakika yokuş yukarı yürüdüğünüzde ise Lozan Palas oteline geliyorsunuz. Burası da büyük, ihtişamlı, beş yıldızlı bir otel. Türk heyeti bu otelde kalmış. Tepede olduğu için muhteşem bir göl manzarası var. Yakınında da Adalet Sarayı ve çok hoş bir park. Buradan yokuş yukarı on beş dakika daha yürürseniz şimdi müze olan, kapanış töreninin yapıldığı Rumine Sarayı ve davetiyelerinin sergilendiği hemen karşısındaki Lozan Tarih Müzesine gidiyorsunuz.

Anlaşmanın imzalandığı 100. yılda anımsanması gereken yerler olarak adım adım Türk heyetimizi buralarda izledim. Onlar gibi düşünmeye, onların yaşadıklarını yaşamaya çalıştım. Varoluşumuzda, özgürlüğümüzde, onurumuzda bu denli etkisi olan bu kenti tamamen bu açıdan içime sindirmeye çalıştım. Heyetin kaldığı Lozan Palas’ta özel anlar yaşadık, bazı toplantıların yapıldığı salonu bize gezdiren Sufizm ve Mevlana’yla ilgilenen otel görevlisinden ayrıntılı bilgi aldık…

4 Şubat 1923’te tıkanan ve kopan Lozan Konferansı ertesinde neler oldu? İsmet Paşa Ankara’ya dönünce Meclis’te şiddetli tartışmalarla karşılaştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya ve tüm heyete sert çıkışlar yapılıyordu. Bu tartışmalar 6 Mart 1923’te tamamlandı ve İsmet Paşa tekrar işe koyuldu, karşılıklı notalar gitti geldi, bu notalar belli bir sonuca ulaştı ve 23 Nisan’da tekrar toplanmaya karar verildi. Bu defa Lord Curzon yoktu, İngiltere tarafında Rumbolt vardı, Fransızlarda ise General Pele.

Birinci oturumda siyasal konuların çoğu çözülmüş, geriye ekonomik konular kalmıştı. Yine karşı tarafın amacı yeni Türkiye’yi ekonomik darboğaza sokacak kararları zorlamaktı. Sanki 100 yılda pek değişen bir şey de yok. Batı’nın hedefi hep ülkemizi ekonomik darboğazlarda sıkıştırıp kazanım sağlamak. Uzun çekişmelerden sonra uzlaştırıcı bazı sonuçlar gelmeye başladı. Borç sorunu ileride yapılacak bazı anlaşmalara ertelendi. Onarım ısrarından vaz geçildi,  ekonomik imtiyazlar sorununun Türk yasalarına göre düzenlenmesi kabul edildi yani kapitülasyonlar kaldırıldı.

Temmuz ortalarında konferans sona erdi. 24 Temmuz’da yapılan imza töreninde Lozan Kenti tarihinin en büyük, unutulmayacak günlerinden birini yaşadı. İsmet Paşa saat üçe beş kala anlaşmayı imzalamak için Rumine Sarayına geldi. Saray iç ve dış görünümüyle tarihi bir görünümdeydi. Türk Heyeti salona girdiğinde ortamı bir heyecan dalgası kapladı. Saat üçü beş geçe İsviçre Federal Başkanı ve diğer heyet içeri girdi. Toplantıyı İsviçre Federal Başkanı açtı.

İnönü anlatıyor, "Müttefikler Türkiye’nin bu anlaşma hükümlerini yerine getiremeyeceğini ve anlaşmanın düşeceğini bekliyordu. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Cumhuriyet ilan edildi. Şeyh Said isyanı gibi silahlı ayaklanmalar oldu ama üstesinden gelindi. Lozan’ın değeri anlaşıldı. İmzalandıktan sonra kazanılamayan Musul Kerkük gibi konular tekrar eleştiri nedeni olmuştur. Hatay ve Boğazlar sorunu sonradan çözülmüştür. Sabit olan gerçek şudur ki Lozan Konferansı elli yıldır her gün değerini kanıtlamakta ve muhafaza etmektedir” diyerek ellinci yılda Lozan’ın değerini tekrar anlattı. Şimdi, 100. yılında bu değeri tekrar tekrar anlatmak bizlere düşüyor. Bu onur anıtını bize armağan edenlerin tümü ışıklar içinde uyusun.

Sevr’i parçalayan Lozan “Ya İstiklal ya Ölüm” diyen bir ülke halkının onur anıtıdır.

# lozan antlaşması # İsmet İnönü # lozan