Almanya'da karnavalda Türk sanat gösterisine polisten inanılmaz yasak!

Almanya'da karnavalda Türk sanat gösterisine polisten inanılmaz yasak!

Mehmet Canbolat Almanya'dan yazdı

Şimdi size burada anlatacağım olaya tanık olunca, sakın, bir “şaka” olarak algılamayın.

Her satırına dek ve hiç abartıya kaçmadan olduğu gibi yaşanmış ve ifade özgürlüğümüzün polis tarafından engellendiğini belgeleyen, başkaları bu hakka sahip iken, ayrımcı bir tavırla düşünce özgürlüğümüzün engellendiği gerçek bir olaydır, inanın.

Batılı ülkelerde karnaval kültürü bilen bilir; bilmeyen için özetle kısa bir tarih turu yapalım:

“Tarihte egemen güçler, halkına çok zulüm yaparmış. Halk artan baskılara dayanamayarak isyan etmeye kalksa, ne zaman “İnsaf edin artık. Bizim de hakkımız yok mu?” diyecek olsa, cezası ağır olurmuş. Bu durumu sollamak isteyen kitleler ise, çareyi kılıktan kılığa girerek, tam da “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” atasözümüze uygun biçimde yine de tehlikeyi göze alarak, protestosunu, eleştirilerini dolaylı biçimde dile getirmeye başlamış.

Bu uğurda elbette yine birçok insan acı çekmiş, baskı görmüş, yaşamını yitirmiş, halk direnci arttıkça, yani maya tutunca, halk kitleleri bu yolu denemeye başlamış

Bu durumla baş edemeyeceğini anlayan egemen güçler, durumu kurtarmak için: “Yılın belirli günlerinde bu tür eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Diğer günler yasaktır” diye ferman yayınlamış.

Ve o günlerde başlayan sokak gösterileri, geçen zaman içinde günümüze dek, geleneksel boyutta süregelmiş.

Gerçi karnaval kültürü, kendi özünden uzun süredir kopmuş ve tüketim furyasına dönüşmüş, ucuzlamış, anlam yitirmiş gibi görünse de, yine de zamanın egemen güçlerine, hükümranlarına yapıldığı gibi, günümüzün tüm siyasi kahramanları da, bu eleştiri kültüründen nasibini alıyor.

Yani hiciv dediğimiz mizah boyutlu eleştiri hakkı, karnaval döneminde hep hoşgörüyle karşılanıyor ve bu gelenek, yer yer yüz kızartıcı, utandırıcı ve hatta insanı yerin dibine sokarcasına boyutunda oluyor ki; yine de toplumsal dinamikler, siyasi kanaat önderleri ister istemez bunu hoşgörüyle karşılıyor ve her şey düşünce özgürlüğü ve mizah hakkı olarak kabul ediliyor.

Bu sene de bunun örnekleri çok yaşandı. Federal Başbakan Angela Merkel’den tutun da, Obama’ya, dünyayı kucağına oturtmak isteyen Putin’e, Hessen Eyalet Başbakanı Volker Bouffier ve yardımcısı Tarek Al Wazir’i aynı yatağa sokan dev maketlere kadar yaşanan görseller, bugüne kadar gözlenen en masum örneklerdi diyebilirim.

Tabii Toplum Gazetesi olarak, bizim Frankfurt’taki dev karnaval yürüyüşü için hazırladığımız, hicivli pandomim gösterileri, aslına bakarsanız, evrensel mesajlar içeren çok uygar, edep kurallarına uygun, kendi halinde ve masum söylemlerdi.

10. Köy Tiyatrosu’nun yetenekli, özverili, sanat heyecanı yüklü oyuncuları ile, vücut diliyle sergileyeceğimiz toplumsal eleştirilerimizi, birkaç pankart ile süslemek ve pandomim ile anlatmaya çalıştığımız bu iyi niyetli katkımızı yazılı slogan yoluyla dile getirmek istedik. Türk toplumunun da evrensel konulardaki hassasiyetini sergilemek istedik.

Hem de, bunun bu tür gösteri sanatları açısından çok doğal olduğu bilinciyle... Düşüncesiyle.

Ama YASAKLANDIK.

Evet! karnaval yöneticileri polis zoruyla yasak koydu. Sloganların “kadından, adaletten, çevreden, atomdan” söz ettiğini, bunların günümüz dünyasındaki gelişmeler nedeniyle “risk” taşıdığını, akıllarınca bize anlatmaya çalıştı. Gözlerimiz büyüdü birden. Kulaklarımıza inanamadık.

“Devlet adına karşımızda duran bir polis amiri, şaka mı yapıyor?” diye düşündüm bir an.

10. Köy Tiyatrosu, aslında bu çok masum sokak sanatı ve pandomim gösterisiyle Türk sanatçılar olarak karnavala renk katmak istedi. Hatta, Türk toplumunun bu tür etkinliklere katılarak, içinde yaşadığı toplumla bütünleşme yönünde hazır olduğunu göstermeyi, bunu kanıtlamayı arzuladı. Karnaval geleneğinin ana damarı sayılan, toplumsal ve sosyo-politik konularda hicivli eleştiri gücünü göstermek amacındaydı.

Dünyada çoğunluğun zaten en ağır yöntemle dillendirdiği evrensel konulara, çok masum bir yolla, sanatın gücüyle parmak istedi. Türk toplumunun da hassasiyetine vurgu yapmayı denedi, ancak izin vermediler... İzin vermediler... İzin vermediler.

Yani, düşünce özgürlüğü ile övünen ve gerçekten öyle bildiğimiz Avrupa’nın göbeğinde, düşünce özgürlüğüne pranga vuruldu.

Eli ayağı bağlandı. Pandomim sanatının gereği olan Almanca pankartlara yasak getirildi. Aksi takdirde, yürümemize izin verilmeyeceği yönünde uyarı/tehdit aldık.

Neden korktular? Anlayamadık. Ya “İşine geldiği gibi demokrasi” ya da “karnaval kültüründen lay lay lom anlayışı” bunlarınki.

Düşünce ve ifade özgürlüğünü karnaval yöneticileri ve çok sayıda polisle tartışırken, beynimden sanki kazanlar dolusu sıcak su döküldü. “Avrupa’da düşünce özgürlüğü var.

Böyle inanırız. Siz sanat yoluyla ifade özgürlüğünü nasıl engellersiniz? Hem de, eleştiri dozunun sınırsız olması gereken karnaval etkinliğinde? Hangi ülkede yaşıyoruz? Siz kimi temsil ediyorsunuz?” yolundaki tepkimize rağmen, yasak karşısında donup kaldık.

Sanki her şey bir oyun gibiydi. Biz tiyatro ile oyun yapmak isterken, sanki birileri oyun oynuyordu bize. Türk sanatçı ve gazeteciler olarak, dünyanın hemen her zaman, her yerinde yaşana gelen toplumsal sosyal konulara kendimizce boyut kazandırmak istedik.

Düşünce özgürlüğüne yönelik baskılara pandomim tiyatrosuyla pencere açmak istedik. Ancak düşünce özgürlüğümüz engellendi.

Hatta, katılan yüze yakın gencimizin neşesini, güzel heyecanını, anne babalarımızın katılım ve birlikte eğlenme heyecanını düşünerek, yürüyüşten çekilmedik ve ilkemizden ödün verip, pankartları kaldırdık. Kaldırmak zorunda kaldık.

Kendi demokratik hakkımızın, düşünceyi ifade hürriyetimizin engellenmesine boyun eğdik. Ağır geldi, ancak bunu çocuklarımız ve gençlerimizin eğlenme ve kendini gösterme, ve kervana destek veren her grubun, yani Frankfurt Türk Kültür Merkezi halk dansları oyuncularımızın, Avrupalı Eskişehirliler Derneği üyelerinin, Türk gücü takımının ve 10. Köy Tiyatrosu sanatçılarının “Türkiye'mizi tanıtma heyecanına gölge düşmesin” gibi ortak bir istenç uğruna, boyun eğdik.

Boyun eğdim. Evet itiraf etmeliyim; hayatımda ilk kez, bir dayatmaya boyun eğiyorum ve bu da iyi bir hayat dersi oldu insana.

Ancak ne bu yasağı unutacağım meslek yaşamım boyu; ne de, daha sonra gelen uyarıları…

“Pankartlar sakın ola ki, yolda açılmasın. Grubunuzu dağıtırız”, “Bildiri dağıtacak mısınız?” Yanınızda bildiri de olmasın. Yasak! Biz uyarmış olalım.” gibi tehditkar sözler, çok ağırımıza gitti. Yani bir militan eylemci kümesi gibi algılanmak, damgalanmak zor geldi bana. Sorumluluğunu taşıdığım yürüyüş konvoyumuza da.

Orada söyledim yüzlerine; “...Bu yaptığınız, ne Almanya’ya, ne Avrupa kültürüne ne de, karnavalın çıkış noktası, şah damarı olan mizah yoluyla eleştiri kültürüne hiç uymuyor, yakışmıyor.

Bunu gazeteci olarak bir ömür boyu anlatacağım. Duyarsanız şaşırmayın” dedim. Ve işte bunu burada da yapıyorum. Demokrasi ve düşünce özgürlüğünün kimin isteğine ve dayatmasına bağlı olduğunu gösteren bu anlatımımda hiçbir abartı yoktur ve hatta eksiği bile vardır.

Öyle inanıyorum ki, gün gelecek, Frankfurt Karnaval yürüyüşünde yaşanan bu engellemeyi bile, yine bir gün bu karnavalda birileri konu edinecek, öne çıkartacak ve bize bu dışlanmayı yaşatanların yüzüne vuracak. Karnaval kültürü, Frankfurt gibi bir kentte gölgelendi ne yazık ki. Anlamsız bir yasak yüzünden.

Bu konu bence, Alman'ların büyük mizah ustası Efrahim Kischon veya Türk eleştirel mizah kültüründen Aziz Nesin’e Muzaffer İzgü’ye göre dört dörtlük bir konu olurdu bence. İnanılacak gibi değil. Ama gerçek bir olay bu.

Buradan bir kez daha gördük ki; hangi sistem olursa olsun, demokrasi ve düşünce özgürlüğüne, hep kendi ekseninde, kendi algısıyla bir tanım yapıyor. Yani her şey işine geldiği gibi anlayacağınız. “...Hak varsa, o benimdir, sen bu işleri bilmezsin” gibi bir ders verir türünden bir şey işte!

Bu yazının kaleme alındığında olayın üzerinden henüz sayılı saatler geçmişti. Hala unutmadık.

Belki bir gün okunduğunda günler aylar geçmiş olacak. Yine unutulmayacak büyük olasılıkla. Ve unutulmasını da istemiyoruz. Tarihe, buradan bir not düşelim, istedik.

Karnavalda Türk konvoyu ekseninde engellenen, aslında biz değil, insanlığın temel hakkı olan düşünce özgürlüğüydü. Bunu başaran zihniyet ise, yeri geldikçe dünyaya “düşünce özgürlüğü”, “basın hürriyeti”, “kadın hakları”, “çevre ve insan hakları” gibi temel insanlık değerlerini, işaret parmağıyla gözlere sokan bir garip güç.

Başkalarının değerlerine dokunmayı, küresel bir hak olarak kendinde gören, “ifade özgürlüğü”, 3insan hakları” “basın hürriyeti” teranelerini dilinden düşürmeyen diyen bir yapı, bir sistem, bu hakkın altını başkası sanat yoluyla çizmek istediğinde ise, “Bir dakika! Yasak!” diyor.

Nasıl anlarsanız anlayın artık!

Demokrasi güya! Hadi canım sen de!

Evcilik oyunu gibi… DEMOKRASİ oyunu bu!

Mehmet CANBOLAT Yaşadı, Yazdı, Yorumladı

Resimler: Mehmet Canbolat, Alman polis amiri ve ekibi ile, pankartların cok masum düşünceyi ifade özgürlüğü olduğunu ve bunun da karnaval geleneğinin şah damarı, olmazsa olmazı olduğunu anlatmaya çalıştı. Kortejde yer alan diğer slogan ve maketlerin daha riskli olduğunu hatırlattı. Ancak polis amiri, anlamsız yasak kararında ısrar etti ve özgürlüklerin en koyu deminin yaşandığı karnaval günlerinde sanata ve evrensel mesajlara "riskli" diyerek, "dünya zaten karışık" diyerek izin vermedi.

10. Köy Tiyatrosu oyuncuları, adı geçen polis memuru ile birlikte adi gecen "riskli pankartlar" arasında görülüyor.

Pankartlarda temsil edilen öğeler:

Baltalı Zalim: Sistemi ve dayatmaları temsil ediyor ve kim hakkını arasa, ses çıkarsa, ona balta savurarak, bastırıyor, susturuyor.

Hak arayan ve konuşanlar:

Adalet, çaresizlikten yakınıyor.

Basın - Özgürlük istiyor ve yeter artik diyor

Kadın: İmdat diyor ve hakkını arıyor.

Sanatçı: Ne kadar sanat yapabilirim? diye soruyor.

Gençlik: İş istiyor.. Bağırmak istiyor.

Doğa: Daha temiz bir dünya istiyor.

İşte plakat üzerinde yasaklanan sloganlarımız...

ulusalkanal.com.tr

# almanya # karnaval