''Vahşi'' Afganlar ve ''Medeni'' Atatürkçüler

Emre Şenbabaoğlu

Emre Şenbabaoğlu

Köşe Yazısı

Sosyal medyada bazı çevreler Afgan halkına yönelik son derece çirkin ifadeler kullanıyor. Bu ifadeler arasında neler yok ki! Bu kesimlere göre Afgan halkı terörist, vahşi, tehlikeli, hasta, cahil, sapık, tacizci, tecavüzcü, hırsız, katil ve dinci. Bu ifadeler yargılanmış, suçlu bulunmuş ve hüküm giymiş herhangi biri için söylenmiyor. Bir ülkenin mazlum halkının tamamını bu iğrenç sıfatlarla hedef alıyorlar.

Türk halkının son yıllarda mülteciler konusunda hassas olduğunu biliyoruz. Toplumda Suriyeli mültecilere ve diğer ülkelerden gelen mültecilere karşı haklı tepkiler var ancak halkın bazı kesimleri bu tepkilerinde çok aşırıya kaçıyor. Elbette, bu aşırılıklar tesadüfen ortaya çıkmadı. Türkiye’nin 1945’ten sonra Atlantik sistemine girmesiyle birlikte Türk halkının Doğulu milletlere karşı bakış açısı da değişti. Atlantik sistemi içinde Türk milleti kendi “gerçek” kimliğini unuttu. Oysa Mustafa Kemal Atatürk, “Biz Türkiyalılar Asyaî bir milletiz, Asyaî bir devletiz” diyerek bu konudaki tartışmayı Cumhuriyet kurulmadan önce bitirmişti (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 12, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2015, s. 297; Hâkimiyeti Milliye, 5 Mart 1922).

ASYA’DAN KOPMAK

Cumhuriyet tarihine baktığımızda iki gelişmenin birbirine paralel bir seyir izlediğini görüyoruz. Türkiye’nin belirli kesimlerinin manevi anlamda Doğu’dan ve Asya’dan kopuşu ile 1938’den sonra Atatürkçülüğün aşamalı olarak reddi el ele gitti. Türkiye’de sosyal demokrat ideolojinin 1960’lardan itibaren Kemalizmi aşamalı olarak reddetmeye başlamasıyla birlikte, Türkiye’deki Batıcı çevreler Batımerkezci ideolojinin etkisi altına girmeye başladı ve Tanzimat Batıcılığının mirasını devraldı.

Bir kez Batımerkezci ideolojiyi benimsediğinizde toplumdaki ve dünyadaki her gelişmeye bu ideolojinin gözlüğüyle bakarsınız. Bugün Atatürkçü olduğunu iddia eden Tanzimatçı ve Batıcı sosyal demokrat çevreler gerek Türkiye’deki gerek dünyadaki tüm gelişmeleri bir Batılıymış gibi okumaya çalışıyor. Onlara göre tüm Doğu toplumları geri kalmış, demokratik ve evrensel değerleri benimseyememiş, kaderci, siyasi liderlere tapan, diktatörlükleri destekleyen ve Batılıların ulaşmış olduğu medeniyetten nasibini almamış toplumlar.

Söz konusu çevreler Doğulu ve Asyalı kimliklerinin farkında değil. Bu kimliklerinin farkında olanlar da bu kimliklerinden utanıyor ve bunları saklamaya çalışıyor. Ben “Avrupalıyım” diyor. Avrasya ise sadece bir maratonun adı. Doğuluğun ve Asyalılığın reddi Türkiye’yi zihinsel olarak sadece belli bir coğrafyadan koparmıyor. Doğu’yu ve Asya’yı reddetmek, Türk kimliğinin ve Türk uygarlık birikiminin reddine çıkıyor. Attila’ya barbar demek, Türk tarihini sadece göçebeliğin tarihi olarak görmek, Orta Asya Türk devletleri ile Türkiye arasında bir bağ görememek normalleşiyor.

Kendini Batılı olarak görmeye çalışan Atatürkçülerimiz Batımerkezci ideolojinin etkisi altında olduğu için önüne gelen her Doğulu toplumu küçümsüyor. Öyle olunca, Ruslar ahlaksıztır, İranlılar dincidir, Afganlar sapıktır, Hintler pistir, Çinliler önüne gelen her şeyi yer, Araplar haindir. Afrikalılar aç ve hastadır çünkü bu onların kendi hatalarıdır. “Medeni” Atatürkçüler, Atatürk’ün hayatta iken dayanışma içinde olduğu “mazlum milletler”den kendilerini ayırmak için elinden geleni yapar. Onlarla hiçbir ortak noktamız olamaz!

Doğulu toplumlar gelişememiş ve kalkınamamışsa bu kesinlikle onların kendi eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Sömürgecilik ve emperyalizm hiç yaşanmamıştır! Merkezde yer alan gelişmiş kapitalist ülkeler ile çevrede yer alan gelişmemiş ülkeler arasındaki uçurum, eşit olmayan ekonomik gelişme yüzünden değil de kültürel ve dini nedenlerden dolayı ortaya çıkmıştır! Maduro diktatördür, Kübalılar “özgürlük” için sokaklara dökülmektedir, devletçilik ve halkçılık ölmüştür, kamuculuk ilkelliktir, tarihin sonu gelmiştir. Oysa bunların hiçbiri doğru değil!

COĞRAFYANIN İDEOLOJİSİ

Batımerkezci Atatürkçülerimiz ne yazık ki coğrafi terimlerin altında yatan ideolojiyi de fark edemiyor. Batı Asya'yı önce Yakın Doğu, sonra Orta Doğu olarak adlandıran İngilizlerdir. Dünyadaki coğrafi bölgeleri kendi coğrafyasını temel alarak adlandırmışlar ve bu konuda kültürel bir hegemonya yaratmışlardır. Bu konuda tüm toplum olarak Batımerkezci bakış açısını kabul ettiğimiz için Doğu Asya'yı Uzak Doğu diye adlandırıyoruz. Uzak ama İngiltere'ye göre uzak, bize göre ise daha yakın. Orta Doğu ve Uzak Doğu kavramlarını kullanınca Asya milletleri ile aramıza mesafe koymuş oluyoruz. Doğrusu Batı Asya, Orta Asya, Doğu Asya, Güney Asya ve Güneydoğu Asya’dır.

Batımerkezci Atatürkçülerimiz ise bu kültürel hegemonyayı kabul etmekten büyük keyif alıyor. “Coğrafya kaderdir” diyor. Yaşadığımız coğrafyayı kilometrelerce uzaklıktaki bir ülkenin bakış açısına göre adlandırmanın altında yatan ideolojik nedenleri göremiyor. Orta Doğu’nun aşağılama, küçümseme ve kadercilik içeren yan anlamlarını algılayamıyor. Dolayısıyla çaresizlik, çözümsüzlük ve karamsarlık ile bütünleşiyorlar.

Batımerkezci ideoloji, “Orta Doğu” kavramını kadercilik, savaş, çatışma, gözyaşı ve kan ile eş anlamlı görüyor ve Batı Asyalı halkların bunu kanıksamasını istiyor. Bu coğrafya senin kaderindir şeklindeki oryantalist bakış açısı, bölgedeki insanların içinde bulundukları durumu normalleştirmesi için bilinçli bir şekilde dayatılıyor. Batı Asyalı halklar Orta Doğulu olduklarını reddederse içinde bulundukları durumun kaderleri olmadığını anlar ve emperyalizmi hedef alır. Orta Doğulu iseniz yenilgiyi kabul ederseniz, Batı Asyalı iseniz direnirsiniz ve kazanırsınız.

Batı, Batımerkezci coğrafi kavramları ve yan anlamlarını hakim olmak istediği coğrafyalarda yaşayan halkların zihnine kültür emperyalizmi vasıtasıyla aşılıyor. Bu coğrafyalarda yaşayanlar bunu kabul ettiği ölçüde önce kendine sonra da kendisiyle aynı cephede yer alan mazlum milletlere yabancılaşıyor. Kültür emperyalizmi bu ideolojiyi dizileriyle, filmleriyle, çizgi filmleriyle, romanlarıyla, müzik eserleriyle ve diğer yollarla insanlara dayatıyor. Bu dayatmaya karşı çıktığınızda ve milli kültürünüzü savunduğunuzda “gerici” olarak yaftalanıyorsunuz.

Mustafa Kemal Atatürk, en zor anlarında dahi “coğrafya kaderdir” dememiştir, aksine Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak Türk milletinin kaderini değiştirmiştir. Batımerkezci Atatürkçülerimiz ise arabalarını park edecek yer bulamayınca, fatura kuyruğunda biraz fazla bekleyince, bir iş görüşmesinden olumlu yanıt alamayınca, Türk milli futbol takımı maç kazanamayınca, yangın çıkınca, sel basınca, deprem olunca “coğrafya kaderdir” diyor. Atatürk’e bakıp direnmeyi değil, çaresizliği tercih ediyor.

SONUÇ

Batıcı, sosyal demokrat ve “medeni” Atatürkçülerimizin, bu Tanzimat zihniyetini ve Batımerkezci ideolojiyi ne zaman reddedeceklerini bilmiyoruz çünkü Türk milletinin devlet geleneğini, imparatorluk birikimini ve devrim mirasını öğrenmemek ve benimsememek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sosyal demokrasinin, devlet geleneğimizi, imparatorluk ve uygarlık birikimimizi yok saydığını, dahası Kemalist devrimi reddettiğini anlayamıyorlar. Sahip oldukları hazinenin farkında değiller.

Batı’nın dayattığı siyasi, kültürel ve tarihi kalıplarla mücadele etmediğimiz takdirde bağımsız bir ülke olmamız mümkün değil. Derdimiz Batı halkıyla değil emperyalizmle. O yüzden Türk halkı, Afganlara, Suriyelilere, Hintlere, İranlılara, Araplara veya Batılı olmayan başka milletlere karşı bakış açısının emperyalizm tarafından şekillendirilmesine izin vermemeli. Afganları ve Suriyelileri mülteci durumuna düşüren ana neden emperyalizmin mazlum milletlere, yani Üçüncü Dünya’ya karşı açtığı savaştır. Hedef alınması gerekenler mazlum milletler değil, onları bu duruma düşüren emperyalizmdir. Vahşi olanlar Afganlar değil, onların ülkelerini istila edenlerdir. Bunu göremeyenler ve görmek istemeyenler emperyalizmin oyuncağı olur.

# abd # türkiye # uzak doğu # hindistan # çin # afrika # Batı Asya # asya # arap # batı # emperyalizm # afgan # ideoloji # türk milleti # orta doğu # coğrafya # Atatürkçüler # Afganlar # türkiye asya # kültür emperyalizmi