Gazi'ye haciz, Vekil'e zam!

Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Yukarıdaki başlık bana ait değil. Aydınlık gazetesi 20 Ekim 2014 günü, kişisel düşünceme göre “Yılın Manşeti” ile okuyucularının karşısına çıktı! Ülkemizdeki değerler kargaşası, sade bir slogan ile bundan daha güzel anlatılamazdı! Bu manşet günümüz Türkiye’sinin kısa bir özetidir ve arkasında felsefi bir derinliği gizlemektedir.

İzmirli kahraman gazimiz Bülent Kocaoğlan, 1996 yılında Hakkâri’deki bir çatışmada yaralanmış ve bacağını kaybetmişti. Bu yiğit vatan evladı, kendisine daha iyi bir yaşam sağlamak için değil, bizlerin daha rahat bir yaşam sürmesi için protez (takma) bacak ile yaşam kavgası vermek zorunda kalmıştı. Ve biz, hiç utanmadan ve sıkılmadan O’nun protez bacağını haczettik.

Bu sonuçtan hepimiz sorumluyuz. Eğer, bizi bir arada tutan değerleri yaşatmak, şanlı Bayrağımıza hak ettiği saygınlığı kazandırmak ve toprak parçalarını vatan yapmak için kolunu, bacağını, gözünü, vücudunun yarısından çoğunu feda eden asil ve fedakâr evlatlarımızı gönülden kucaklayabilseydik, hiç kimse böyle bir girişimde bulunmaya cesaret edemezdi. Böyle bir alçaklığa cüret edenin üstüne Türk Milleti kâbus gibi çökerdi!

Bizler ise onların kopan kol ve bacaklarının, görmeyen gözlerinin içine baka baka teröristleri baş tacı yaptık, terör ağaları ile Avrupalarda gizlice buluştuk, açılım saçılım diyerek kanlı katilleri şımarttıkça şımarttık. Teröristlerin, yol kesmesi, bayrak indirmesi, Atatürk heykellerine saldırması vakayı adiye haline geldi. Devletin savcısı bile yol kontrolü yapan PKK’lı zorbalara boyun eğmek zorunda kaldı!

İsterseniz, toplum olarak ne kadar vefalı (!) olduğumuzu gösteren bir olayı, Nefise Aslan’ın “Ödülü de Balyoz Oldu!” adlı eserinden nakledelim: “… bir taksiye atladığım gibi başbakanlığın önüne gittim. Gördüğüm manzarayı ömrüm boyunca unutmam mümkün olmayacaktı. Gazileri dövüyorlardı. Yerlerde sürükledikleri bir gazinin yakını çığlık çığlığa, “Yapmayın, bacağı çıkacak!” diye bağırırken, takma bacak çoktan fırlamış gitmişti…” Kaderlerine terk edilen gazilerimize gelen vuruyor, giden vuruyordu!

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Gazi Emekli Albay Abdülkerim Kırca’yı hatırlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in elinden Devlet Övünç Madalyası almıştı. PKK kurşunuyla felç geçirmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu. Bir PKK itirafçısı, kendisini faili meçhul cinayetlerle suçladı. Ergenekon soruşturması kapsamında, hakkında dava açıldı. Bu onurlu Türk subayı, bu muameleyi onuruna yediremeyerek, beylik tabancası ile intihar etti.

Durun, daha bitmedi! Bu şerefli Türk evladının arkasından, “Bir dakika, işlediğin suçların hesabını vermeden, neye kaçıyorsun!” diyebilecek kadar alçaldık. Bunu yapanlar hâlâ aramızda muteber insanlar olarak caka satabiliyor.

Biz, uzuvlarını vererek millet olabilmenin ön koşullarını adeta zorla bize öğreten canlarımızı yaşarlarken bir kez daha öldürdük! Onu, bunu, şunu suçlayarak bu zilletten sıyrılamayız. Herkesin önce aynaya bakarak kendisi ile yüzleşmesi gerekiyor. Gazileri ezen bu toplumsal koşulları bizler yarattık. Küçük menfaatlerimiz için ülkenin bütün değerlerine sırtımızı döndük. Bize dokunmayan yılanların bin yıl yaşaması için ne gerekiyorsa yaptık! Şu anda aklıma, sadece vatan şairi Namık Kemal’in “Vatanı Sattık Bir Pula” adlı şiirindeki dizeler geliyor: //Geldik vatan kavgasına/ Düştük rütbe yağmasına/Daldık dünya safasına/ Ne utanmaz köpekleriz//

Verdiğimiz oylarla Meclis’e dört parti gönderdik. Bir parti sadece siyasi Kürtçülük yaptı ve dağdaki teröristlerin sözcüsü oldu. En büyük iki parti birbirleri ile açılım yarışına girdi. Genelkurmay Başkanı’nı terörist sanık, PKK canisini muteber tanık yaptık! Vatanseverliği mahkûm ettik! Muhalefetteki parti, “Aha buraya yazıyorum. Avrupa Özerklik Şartını ben uygulayacağım!” dedi. Oy toplama kaygısı ile bölgeyi, neredeyse teröristlere teslim ettik! Milliyetçi (!) parti, her attığı adımla iktidarın önünü açarken, laf bombaları ile Güneydoğu’da mücadele etti.

Böyle bir ahval ve şerait içinde, seçtiğimiz vekiller doğru yolu (!) bularak, “durmak yok, zam’a devam!” derken, canımız ciğerimiz gazimiz, protez bacağı için haciz tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Ne bekliyorduk! Ne ektik ki ne biçeceğiz! Ama yine de zeytinyağı gibi üste çıkmaya ve mazeretler üretmeye başlayacağız. En yetenekli olduğumuz alan bu! Kendimizi kandırmada üstümüze yok!

Bu çıplak gerçeği, bir sloganla özetleyerek manşetine taşıyan ve hepimizin anlayacağı sadelikle suratımıza çarpan Aydınlık gazetesine teşekkür borçluyuz!

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

# gazi # ye # haciz # vekil # e # zam