Kim soykırımcı?

Ali Rıza Taşdelen

Ali Rıza Taşdelen

Paris

Düğmeye ABD Başkanı Donald Trump döneminde basıldı, Biden yönetimi de devam ettirdi. Emperyalist yalanların merkezi Washington aynı Ermeni Soykırımı yalanında olduğu gibi, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türklerine “soykırım” uyguladığını iddia ederek kuyruklu bir yalanı ileri sürünce, Batı basını ve medyası yalan makinesini çalıştırarak bu yalanı yaymaya başlamıştı.

Önce kamuoyunu bu yalanlara inandırmaya çalıştılar. Sonra Atlantikçi “Düşünce Kuruluşları” devreye girdi, ardından bakanlar, başbakanlar ve devlet başkanlarının açıklamaları. Süreci parlamentolarının aldığı “soykırım” kararlarıyla tamamladılar.

ABD ve İngiltere’den sonra Kanada ve Hollanda parlamentoları “Çin’in Uygur Türklerine yaptıklarını bir soykırım olarak tanıdı”lar. Avustralya Parlamentosu da koroya katılarak BM’ye soruşturma çağrısında bulundu.

Arkasında ABD, İngiltere, AB ve Kanada’dan 4 Çinli yetkiliye karşı yaptırımlar geldi. Çin de gecikmeden 10 Avrupa Parlamentosu üyesine ve 4 kuruma misilleme yaparak yaptırım uygulayacağını açıkladı.

Çin’e muhtaç olan Batı’nın bu zavallı devletlerinin yalanları Çin için bir sinek vızıltısından başka bir etki yapmaz, yapamaz. Ama aynı yöntemleri kullanarak ve bu yalanlara dünyayı “inandırarak” Afganistan, Irak, Libya ve Suriye gibi, başta ABD olmak üzere Batı emperyalizmine direnen ülkelere saldırarak, işgal ederek milyonlarca masum insanı katlettiler.

Tarih, kapitalist sömürgeciliğin ve emperyalist saldırganlığın katliam örnekleriyle doludur. Bugün ne kadar “insan hakları savunucusu” olduklarını söylerse söylesinler, bu karanlık ve kanlı tarihlerini insanlığın belleğinden silemezler. ABD’den sonra bu cambazlığı en iyi yapan ülke Fransa’dır.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian, Temmuz 2020’de Fransız Ulusal Meclisi’nde yaptığı konuşmada ABD emperyalizminin, NATO’nun, CIA’nın imal ettiği bu yalanları Meclis kürsüsünde dile getirmişti:

“Uygurlar için toplama kampları, büyük gözaltılar, kaybolmalar, zorla çalıştırma, zorla kısırlaştırma, Uygur kültürel mirasının ve özellikle ibadethanelerin yok edilmesi, nüfusun gözetimi ve daha genel olarak tüm baskı sistemi bu bölgede kurulmuş” demişti. Kendilerinin Afrika’da özellikle Cezayir ve Ruanda’da yaptıklarını sıralıyordu sanki.

Ruanda demişken, Uygur Türklerine soykırım yalanları havada uçuşurken; Fransa’da “Ruanda soykırımı” raporu açıklandı.

Macron’un talimatıyla kurulan 15 kişilik tarihçiler komisyonu raporunda Fransa’nın 1994’teki soykırımda ağır sorumluluk taşıdığı ve katliamlara hazırlık sürecine “kör” kaldığı tespitinde bulunuyor. Aslında burada “kör” kalmak; soykırıma göz yummak, soykırımcıların yanında yer almak anlamındadır. Tarihçiler komisyonu, özet olarak, Fransa’nın bir dizi “ciddi ve ezici” sorumluluk taşıdığı sonucuna varmış.

İşin aslını şöyle özetleyelim: Barış içinde yaşayan toplumları etnik ve dini gruplara bölüp birbirine kırdırmak, emperyalizmin bir klasiğidir. Bunun en kanlı örneği de Ruanda’da yaşanan soykırımdır.

Ruanda’da aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan Hutular ve Tutsiler barış içinde bir arada yaşıyordu. Sosyal konumları itibarıyla daha zengin olan Tutsiler önce Almanlar (1895), daha sonra sömürgeci Belçika (1918) tarafından üstün ırk olarak topluma dayatıldı. Hutular ise eğitimsiz bırakılmış ve toplum içinde ayrımcılık körüklenmişti. Aynı toplumun iki sosyal grubu, iki ayrı ‘etnik’ gruba dönüştürüldü. Öyle ki insanların Hutu veya Tutsi olduğunu gösteren kimlikler bile verildi. Aynı etnik kökene sahip olan bu iki grup birbirine düşman edilmişti.

Belçika’nın desteklediği ve iktidarda olan Tutsiler, Hutulara baskı uyguluyordu. 1960’ta Cumhuriyet’in kurulması ve bağımsızlığın ilan edilmesiyle çoğunluk olan Hutular iktidara geldi. Bu kez Tutsiler öldürülmeye başlandı.

Belçika’nın Ruanda’dan ayrılması üzerine boşluğu Fransa doldurmuştu. 1990 ve 1994 yılları arasında Ruanda’nın başında bulunan Hutu Habyarimana, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sosyal Demokrat François Mitterrand’ın yakın dostuydu. Hutular ve Tutsiler arasındaki iç savaşta Fransa, ülkedeki çıkarlarını korumak için bir Hutu olan Habyarimana’yı destekledi. Soykırım devam ederken Fransa, Hutu Ordusu’na silah sevkiyatını sürdürüyor ve orduyu eğitmeye devam ediyordu.

7 Nisan 1994’te Ruanda Devlet Başkanı Habyarimana’nın uçağının düşürülmesiyle Tutsilere karşı 100 gün sürecek olan soykırım başladı .Senaryo hep aynıydı: İç savaş tetiklenmiş ve bu iç savaşı durdurmak için de BM nezdinde görev Fransızlara verilmişti. Sözüm ona Tutsileri korumak için Ruanda’ya gelen Fransız askeri, iktidardaki Hutulardan yana davranmış ve yüz binlerce Tutsi’nin katledilmesine seyirci kalmıştı. Yakın tarihe ‘Ruanda Soykırımı’ olarak geçen ve BM rakamlarına göre 800 bin insanın yaşamını yitirdiği bu soykırıma Fransa, açıktan ortak olmuştu.

Şimdi kim soykırımcı?

# makale # ali rıza taşdelen # yazı