Anayasa tanımayanlara bazı sorular!

Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Anayasa bir devletin kuruluş sözleşmesidir. Bir savaş sonunda ya da bir devrimle bir devlet kurulur ve halkını anayasada belirtilen esaslar çerçevesinde örgütleyerek tarih yolculuğuna yelken açar. Anayasa bir anlamda kuruluş evresinde devletle millet arasında yapılan toplumsal sözleşmedir. Bir evlilik mukavelesidir. Anayasaların özü ve asıl maksadı seçimlerle değişmez; referandumların konusu olamaz. Sadece günün gereklerine ve siyasi iklime uygun olarak yeni düzenlemeler yapılır.

Darbe Anayasası denilen 12 Eylül anayasasında onlarca değişiklik yapılmış ve son olarak 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylaması ile AKP’nin istediği tüm değişikler bu Anayasaya ithal edilmiştir. Ama tüm bunlara rağmen Anayasaya meydan okunuyorsa, mesele dar bir anayasal kalıp içinde açıklanamaz! Ortaya çıkan açık bir devlet sorunudur. Rahatsızlık yaratan T.C. Anayasa’sı değil, bu Anayasada belirtilen ve devletin ruhunu ve özünü ortaya koyan maddelerdir. Daha açık bir ifade ile Atatürk Milliyetçiliğine dayalı tekil (üniter) devlet ve anayasanın değiştirilmesi bile teklif edilemez maddeleri, kişisel düşünceme göre sıkıntı yaratmaktadır. Tek millet, tek dil, tek bayrak hedeftedir.

Aşağıdaki açıklamayı hem de Meclis kürsüsünden yapan herhangi biri değil, TC. Hükümeti’nin İçişleri Bakanı’dır. Ülkedeki tüm polisler ve jandarmaların O’na bağlı olması, yani zor kullanan bir kurumun başında olması bu sözlerin niyet, anlam ve maksadını daha da kuvvetlendirmektedir.Bakan’ı dinleyelim: Anayasa diyor ki, “Milletindir egemenlik, millet bu egemenliği devletin anayasal kurumları eliyle kullanır.” Katılıyor musunuz buna Allah aşkına! “Millet egemenliği milletvekilleri eli ile kullanır; referandum yoluyla kullanır. Hiçbir anayasal kurum millet egemenliği kullanma yetkisine sahip değildir; tanımıyorum!

Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir kişi ya da organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz! Efkan Ala ve başında olduğu tüzel bir kişilik olan İçişleri Bakanlığı, meşruiyetini Anayasa’dan almakta ve kaynağı Anayasa’ya dayanan yetki ile devletin zor kullanan bir organı olarak görev yapmaktadır. Bizler hem Bakan olarak Efkan Ala’yı hem de Bakanlık olarak T.C. İçişleri Bakanlığı’nı tanıyoruz! Ama görüyoruz ki Efkan Ala hem kendisini hem de başında olduğu Bakanlığı tanımamaktadır. Bu öylesine güçlü ve yaman bir çelişkidir ki Hegel’in ünlü diyalektik “tez-anti tez” yöntemi bile bu konuya bir çözüm bulamaz!

Ülkedeki anayasal kurumları tanımayan Efkan Ala, tanımama alışkanlığını bu kez anayasanın bütününü hedef tahtasına koyarak sürdürüyor: “Anayasa’ya yemin ediyoruz; uyuyoruz. Bu Anayasa’nın kötü bir Anayasa olduğunu söylememize engel bir durum yok, olsa da tanımıyoruz! Milletin iradesini gasp etmiş, satır aralarına gizlemiştir, söküp çıkartıp millete teslim etmek bizim görevimizdir!”

Her onurlu ve ilkeli insan ettiği yemine ve attığı imzaya sadık kalır. Balyoz davasında tanık olarak ifade veren Emekli Org. Yaşar Büyükanıt, “Genelkurmay Gözlemci Raporu’na imzam atmam, içindekileri onaylamam anlamına gelmez!” mealinde bir söz sarf edince, duruşma salonunda kıpkırmızı olmuştuk. Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükselen bir şahıs attığı imzanın arkasında duramamıştı! Davanın geleceği için değil, askerliğin geleceği için endişe etmiştik.

Basına yansıyan metni inceleyince, bir kafa karışıklığı olduğunu görüyoruz. Yemin ettikten sonra “Anayasa’ya uyuluyor mu, yoksa tanınmıyor mu”sorusu iyot gibi açıkta duruyor! “İnsan tanımadığı bir şeye nasıl uyar?” konusunu mantık ve felsefe uzmanlarına bırakalım… Acaba, ifade etmekte bir güçlük çekilmiş olabilir mi? Türkçe garip bir lisan! Bazen yanlış anlamlar çıkarılabiliyor! Eğer, tüm kamu görevlileri Bakan gibi düşünseydi, ülkede kargaşa hâkim olmaz mıydı? Bakanlığa bağlı polis ve jandarmalar, “Bakın Bakanımız bile Anayasa’yı tanımıyor; biz de tanımayalım!” derlerse ne yaparız?

Herhalde bilinmiyor! Biz gündeme getirelim. Çıkaralım bütün yasaların Anayasa’ya uygun olması gibi zorunluluk var! Anayasa’yı tanımayan bir zihniyetin yasaları adam yerine koymasını herhalde bekleyemeyiz. Anayasa’nın ve yasaların nadasa yatırıldığı bir yönetim şekli mi arzu ediliyor?“Merak etmeyin, iki yıl sonra daha gür çıkar mı” diyorsunuz! Gürbüz yasalar! Osmanlı’nın son dönemlerinden kopya edilen “yok kanun yap kanun” dönemimden “yok kanun” dönemime mi geçiyoruz? “Şu okullar olmasaydı maarifi gül gibi idare ederdim!” diyen idareciler ilham kaynağı mı oldu.

Yine biz gündeme getirelim. Açıklamalardan bilinmediği anlaşılıyor! Ülkedeki yargı erki de anayasal bir kurumdur ve Anayasa’dan yetki alarak faaliyetlerini yürütür. Efkan Ala’ya göre millet egemenliğini, “milletvekilleri eli ile ya da referandum yolu ile” kullanacağına göre mahkemelerde hâkim, savcı ve mübaşir görevleri vekiller tarafından mı yapılacak? Ya da mahkeme kararları referandum ile halkoyuna mı sunulacak? Benim fikrimi soruyorsanız, bence muhteşem olur! İleri demokraside Demokratik Yargılama! Bakanımız mebus olmak için başvurmuş! İnşallah seçilir! TBMM’nin entelektüel kapasitesini yükselteceğine inanıyorum!

Anayasalar dünyanın her yerinde toplumu bir arada tutan kurucu ve kutsal mukavelelerdir. ABD, Fransa, Almanya, Rusya, aklınıza gelen her yerde bu böyledir. Eğer bu kutsal sözleşmeler bizzat yönetenler tarafından tanınmıyorsa, diğer bir ifade ile ülkenin tarihe açılan seyrinde, ileri doğru akışı durduracak sıra dışı fırtınalar ortaya çıkmışsa, “toplumsal sözleşme” bozulmuş demektir. Bu gibi durumlarda bazı ülkelerde açık olarak belirtilen, bazı ülkelerde zımnen kabul gören yurttaşların direnme hakkı doğar…

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

# anayasa # sorular # Bazı