Rantçı belediyecilik mi, halkçı belediyecilik mi?- II

Ragıp Ferda AYDINALP

Ragıp Ferda AYDINALP

Cephe

Çarpık kentleşme ülkemizin önemli sorunlarından biri. Metropollerden kırsala çok sayıda şehir ve beldemiz sağlıksız yapı ve manzaralara ev sahipliği yapıyor. Mavi kirleniyor, yeşil yok oluyor. Rantçı belediyeler beldeleri mahvetti. Pencere ve kapılar duvarlara açılıyor. Beton yığınlarına gömülmüş vaziyette belde sakinleri. Kahverengi ve gri göbek atıyor; mavi ve yeşil sürgünde. Fabrika bacaları, egzoz dumanları fink atarken, temiz havamız kirleniyor. Oksijensiz, parksız, bahçesiz beldelere hapsedilmiş durumdayız. Rant için dere yatağına kurulan siteler, patlayan kanalizasyonlar kaderimiz olmuş. Yağmur sularımız heba oluyor. Rantçı belediyeler yağmur sularını toplama ve arıtma eyleminden binlerce fersah ötede. Mahalle aralarında kalan fabrika ve imalathaneler beldelerimizi kirletiyor. Kent alanlarında yeşillik yok denecek kadar az. Belde arazileri özel çıkarcılara peşkeş çekiyor. Irmak ve deniz kıyıları yağmalanıyor, ne yazık ki belde kıyılarında mafya para kazanıyor. Yurttaşlarımız kamuya ait plajlara giremiyor. Birilerinin para kazanma hırsı yurttaşların kaliteli ve sağlıklı yaşamına kurşun sıkıyor. Çözüm halkçı belediyeciliktedir. Birilerinin karına hizmet etmeyen yurttaşı merkeze alan belediyecilikte.

Geleneksel kültürümüzün yapıtaşı, milli ruhun kaynaştırıcısı mahallerimiz de yok edildi. İnsanımız komşuluk kültüründen uzak, eyvah ki eyvah; kum yığınları gibi duvarların arkasına çekildi. Mahalle kültürünü yeniden oluşturmaya büyük ihtiyacımız var. Halkçı belediyecilikte uydu kenteler oluşturmak, aileyi ve komşuluğu koruyan, teşvik eden mahalleler kurmak esastır. Birbiriyle sohbet edebilen; sanat, kültür, spor aktivitelerine beraber katılabilen insanlar ancak ve ancak planlı uydu kent ve canlı mahallelerde var olabilir; rant uğruna oluşturulan yapay yaşam alanlarında değil. Kardaşlık, yoldaşlık, yarenlik rantçı belediyeciliğin mahalle ve sokaklarında hayat bulamaz.

Ekonomide de durum çok kötü. Neoliberal uygulamaların ülke ekonomisini getirdiği hal aşikâr. Özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın mağduriyeti her geçen gün artıyor. Kira ödemek artık hayati derecede bir sorun. Artan ev kiraları kontrolden çıkmış durumda. Rantçı belediyeciliğin çarpık yapılaşma uygulamaları kiracıları mahvediyor. Halkçı belediyecilikte dar gelirli yurttaşların ev sahibi olmaları hedeflenirken; çağdaş, depreme dayanıklı konutlar inşa edilir. Yakın geçmişte yaşanan depremde yıkılan çürük binaları hep beraber gördük, acımız taze. Halkın yararına belediye anlayışında kamu kurumları kendi çalışanları için işyerlerine yakın alanlarda çağda konutlar yapmayı üstlenir; amaç çoğunluğun/yurttaşın yaşam kalitesini yükseltmektir. Rantçı belediye başkan adaylarının çoğunun gündeminde bu konu yer almaz. Halka odaklanan belediyecilikte kira bedellerinin 3 yıl dondurulması ise yurttaşın lehine diğer uygulamadır. Rasyonel bir takip sistemiyle kiralama ve artışlarda keyfiyete son verilir. Rant değil, yurttaş merkezde olur.

Beldelerimiz araç enflasyonu altında yok oluyor. Rantçı belediyecilikte araç sayısının artması maalesef bir övünme vesilesi. Çağdaş toplumlarda ise bisiklet kullananların sayısının artması, parasız ya da en uygun ücretlerle toplu taşıma övünç vesilesidir. Bu sistemde trafik sorun olmaktan çıkar, zamandan tasarruf edilir, atmosferin kirlenmesi azalır. Özellikle büyük kentlerde işe/okula gitmek, eve dönmek başlı başına bir sorun. Ömrümüz yollarda geçiyor. Milyarlarca litre benzin egzozlardan güzel semalarımıza savruluyor. Trafik çilesinde yaşlı/kadın/çocuk ve engelli yurttaşlarımız, motor kuryelerimiz mağdur oluyor. Arabayı totem haline getiren emperyalist anlayışın artık sonuna gelinmiştir. Toplu taşımanın kalitesinin yükseltilmesi, bisikletin yaygınlaşması hayatları kurtaracaktır…

İçimiz yanarak üzerinde durmamız gerekiyor ki; deprem… Rantçı belediyelere oy vermenin faturasını yüzlerce canımızı, milyonlarca liramızı kaybederek ödedik. Aslında depreme değil; çıkarcılığa kurbanlar verdik. Ülkemiz bir deprem bölgesi, Türkiye’de fay hatlarına bina kurulamaz; bu hatlar yeşil alanlar için ayrılmalıdır. Rantçı belediyelerin yakınları pazar genişletecek diye can, para ve itibar kaybedemeyiz. Halkçı belediyecilik jeoloji biliminin verilerine göre şehirleşmeye gider. Bu konuya gösterilecek önem yaşamsaldır. En kısa zamanda çürük binalar için gereken yapılmalı, yeni binalar ise jeolojinin prensiplerine göre inşa edilmelidir.

Ve İstanbul… Bir taşına bütün acem mülkünün feda olacağı İstanbul… Güzel İstanbul’umuz çok kötü durumda. Rantçı ve çarpık şehirleşmenin kurbanı oldu can İstanbul; battallaştı, şişti, taşıyamıyor kendisini. Köyünü, kasabasına terk eden yüz binler İstanbul’a koştu, düşük ve ilkel yaşam şartlarıyla hayata tutunmaya çalışıyor. Şehir nüfusu 20 milyonlara dayandı. İstanbul’un hakkı ise bize göre 5 milyon… Halkçı belediyecilik İstanbul’u on yılda uygun nüfusa çekmeyi başarır. Sanayi kurumları, üniversiteler, fabrikalar acilen İstanbul dışına taşınmalıdır. İstanbul’un güncel ve daimî sorunu deprem de göz ardı edilmemeli; dönüştürme ve depreme dayanıklı yeni binalarla İstanbul güvenceye alınmalıdır. İstanbul milyonların zor şartlarda yaşadığı, çarpık ve düzensiz bir metropol değil; ticaret, turizm ve kültürün merkezi olmalıdır.

Rantçı belediye başkan adaylarının seçim propagandalarında kullandığı İstanbul Kanalı muhtemel projesi de bir ayrı garabet. Gerçekçi ve bir ihtiyaç olmayan bu ‘Çılgın Proje’, gerçek anlamda bir çılgınlıktır. Ülke kaynakları bu yanlış proje için heba edilemez. Her tarafı denizlerle çevrili İstanbul’a yeni bir su yolu açmak Anadolu ile Trakya arasındaki ulaşımı ve bağı zorlaştırmaktan başka bir şey değildir; bu gereksiz proje milli ekonomimiz ve savunmamız için de jeopolitika açısından akıl dışıdır. İddia edildiği gibi boğazlarımızın trafik yükü ülkemiz için bir sorun değil. Var olan bu yükü azaltmanın yolu da yapay bir kanal yapmak hiç değil; çözüm Karadeniz ile Akdeniz’i karadan bağlayacak ve daha ucuza mal olacak boru hattı döşenme projesidir. Mesele Anadolu’da olduğu gibi İstanbul’da da su teminini sağlamaktır. Rantçı belediye başkan adaylarının söylemlerine baktığımızda bu gerçeğin bir harfini bile göremiyoruz ne yazık ki…

Engelsiz kent kavramı ve uygulamaları çağdaş belediyeciliğin en önemli maddelerinden kuşkusuz. Halkçı belediyecilikte engelli ve yaşlı yurttaşlar için yaşanabilir kentler kurmak son derece kolay. Rantçı belediyeciliğin ihmal ettiği bu konu mutlaka halk yararına gündeme alınmalıdır. Engelli yurttaşlarımızı iş sahibi yapmak, onları hapsoldukları evlerden çıkarmak, kentlerin merkezlerinde üretim süreçlerinin kalbinde yer almalarını sağlamak bir hayal değil. Yaşlıların tecrübelerinden faydalanmak, ihtiyacı olanlar için sağlıklı huzur evleri tesis etmek de yapılacaklar arasında ön sıralarda.

Gelelim kültürel yozlaşmaya. Emperyalizm, tek kutuplu dünya oluşturmada ulus devletlere ekonomik baskı ve yaptırımlar uygularken milli yapı ve kültürleri de yozlaştırma stratejisini uyguluyor. Uyuşturucuyu teşvik ve LGTB önemli silahları arasında. Ne yazık ki, uyuşturucu kullanımı her geçen gün artıyor. Rantçı belediyelerin uyuşturucuyla mücadele yolunda çabaları yok denecek kadar az. Halkçı belediyecilik kadın ve gençlik örgütleriyle uyuşturucuya karşı stratejik bir savaş açmış, seçkin uzmanlar önderliğinde hazırlanan bilimsel programlarla mücadele etmektedir. Halkçı belediyeciliğinde programında Uyuşturucuya Karşı Mücadele dairleri için hazırlıklar tamamlanmıştır, gençliğimiz bu beladan halkçı anlayışla kurtulacaktır. Tedavi görmüş bağımlılara yönelik uyum programlarıyla gençlerimizin üretime, kültür/sanata yönelmeleri de ihmal edilmemiştir. Her köşede, her mahallede uyuşturucu satıcıları değil; spor salonları, halk eğitim merkezleri, kültür-sanat evleri yer alacaktır. Emperyalizmin dayattığı, LGTB diye kısaltılan, kadın-erkek cinsel kimliklerinin dışındaki doğal olmayan cinsel kimlik ve propagandası da halka odaklanan belediye anlayışının gündeminde. Milli kimlik ve devletimiz için ciddi tehdit oluşturan; Kadını, erkeği ve çocuğu, aileyi hedefe koyan LGTP propagandaları karşısında rantçı belediyeler kimi zaman sessiz kimiz zaman da taraf olarak çıkmaktadır kamuoyunun karşısına.

Rantçı belediyeler yurttaşlarımızın kendi cinsel kimliklerine yabancılaştırılmalarını, kendi bedenleriyle kavgalı hale gelmelerini göremiyor ya da görmek istemiyor. Masum ve bilinçsiz yavruları niçin tehlikeli sulara atılıyorlar? Rantçı belediyelerin LGTB söylemlerine sessiz kalmaları hatta destek olmaları milli bir faciadır. Emperyalizm ülkemizi kültürel ve ahlaki yozlaşmaya taşımak için bu konu için özel fonlar ayırıyor. Halkçı belediyecilik konuya ‘Doğal Olmayan Cinsel Kimlik ve İlişkilerin Propaganda ve Örgütlenmesinin Suç Oluşturduğuna İlişkin’ kanun önerisi hazırlamıştır. Lütfen kapınızı çalıp, sizden oy isteyen rantçı belediye başkan adaylarına bu iki konu hakkında neler yapacaklarını sormayı ihmal etmeyiniz.

Devam edecek…

# yerel seçimler # 31 mart seçimleri