İlker Başbuğ: KHK'ler Milli Ordu'ya zarar verir

İlker Başbuğ: KHK'ler Milli Ordu'ya zarar verir

15 Temmuz'daki başarısız darbe girişiminin ardından TSK'da yapılan ve yapılması öngörülen yapısal değişiklikleri Aydınlık gazetesine değerlendiren emekli Org. İlker Başbuğ, "Etrafımıza bakalım. Bugün adeta “yönetilemez ülke” durumunda olan ülkelerde, “milli ordu” yoktur" dedi

Çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Napolyon’un dediği gibi bu coğrafya bizim kaderimiz. Şanlı bir geçmişe sahibiz.

Bütün bunların yanında ortada bir de tarihi gerçek var. Güçsüz devletlerin bu topraklar üzerinde yaşamını devam ettirmesi mümkün değil.

Günümüzde devletler gücünü, bulunduğu coğrafyadan, ekonomik, siyasi ve teknolojik ve elbette silahlı gücünden, yani ordusundan almaktadır. Bu dört güç odağı birbiri ile ilişkilidir ve bağımlıdır.

Ancak, bir ülkenin bulunduğu coğrafya, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya gibi güvenlik sorunları ile çevrili ise “Güçlü Ordu”nun mevcudiyeti için gerekirse, her türlü fedakârlıkların gösterilmesinden çekinilmemelidir.

Bu bir beka sorunudur. Her türlü önceliğe de sahiptir.

Bu noktadan hareket ederek, 30 Ağustos 2009’da Zafer Bayramı'nda “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganını kullandık. Bu slogan çok kimse tarafından benimsenirken, bazılarını da rahatsız etti.

TÜRK MİLLETİNİN ORDUSU

Türk Ordusu'nu güçlü kılan ana neden, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Milli Ordu” olmasıdır.

Milli Ordu'da üç husus önemlidir, vazgeçilmezdir.

Birincisi; Türk Ordusu, Türk Milletinin ordusudur. Ordunun varlığının tek nedeni; Türk Milletine hizmet etmektir. Türk Ordusu’nu bu temel üzerine kuran Mustafa Kemal Atatürk; bu hususu Sakarya Savaşı esnasında şöyle ifade etmiştir; Türk Ordusu artık padişah uğrunda değil, milletinin istiklali uğrunda savaşmaktadır.

Milli Ordu, milletin bütün bireylerini, etnik, dini ve mezhepsel hiçbir fark gözetmeksizin kucaklamalıdır. Bu nedenle Türk Ordusu’nda, Edirne’den Hakkari’ye kadar vatanın her köşesinden gelen subay, astsubay, uzman çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurları görürsünüz. Bu orduda etnik ve mezhepsel farklılıklar hiçbir zaman ayrımcılığa neden olamaz.

İkincisi, “Milli Ordu” da yükselmeler sadece ve sadece “liyakat” esasına dayandırılır.

Üçüncüsü ise; “Milli Ordu”da emir komuta birliğinin ve disiplinin korunması hayatidir.

DÜŞMANIN HEDEFİ

Etrafımıza bakalım. Bugün adeta “yönetilemez ülke” durumunda olan ülkelerde, “milli ordu” yoktur. Suriye’nin durumu ortada. Irak’a bakınca kuzeyde Kürtlerden oluşan Barzani güçlerini, diğer bölgelerde ise Şiilerden oluşan Merkezi Irak Ordusu'nu görüyorsunuz. Afganistan’da her yerde aşiretlerin ordusu bulunmaktadır. Pakistan’da da “milli ordu” niteliğini bulamazsınız. Kuzeydeki askeri birliklerin büyük bölümü o bölgede yaşayan kimselerden oluşmuştur.

Kendi hedeflerine ulaşmada, “Güçlü Türk Ordusu”nu engel olarak gören iç ve dış çevreler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Milli Ordu” vasfını hedef almışlardır.

FETÖ, neredeyse kırk yıldır Türk Ordusu'na sızdırdıkları ile ordunun “milli” yapısına ve “liyakat” sistemine büyük zarar vermiştir.

“Askeri vesayeti” ortadan kaldıralım diye, komplolar kurularak Türk Ordusu'nun değerli ve istikbal vadeden kadroları tasfiye edilmiştir.

15 Temmuz darbesi ise en büyük darbeyi Türk Milletine ve bu Milletin bölünmez bir parçası olan “Milli Ordusu”na vurmuştur.

Bu durumdan çıkış yolu tektir. Öncelikle; Türk Ordusu'nun zedelenen “Milli Ordu” nitelikleri en kısa zamanda tamir edilmeli, güçlendirilmelidir.

LİYAKAT ZARAR GÖRÜRSE DİSİPLİN DE ZEDELENİR

15 Temmuz darbesi sonrasında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, “Güçlü Ordu” ve “Milli Ordu” niteliklerine olan etkilerinin dikkatle incelenmesine ihtiyaç vardır.

Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ve Milli Savunma Bakanlığı arasındaki ilişkileri yeniden düzenleyen Kanun Hükmündeki Kararnamelerle, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir ve komuta birliği zedelenmektedir.

Son çıkartılan Kanun Hükmündeki Kararname de “Personel hizmetlerinin özel kanunlarla yürütüleceğini” ifade etmektedir.

Terfi ve tayinlerde “liyakat” sisteminin zarar görmesi, ordunun bel kemiğini oluşturan “disiplin” anlayışının da zedelenmesine yol açabilir.

Bu nedenlerle, Mustafa Kemal Atatürk, bizzat İç Hizmet Kanunu’nun 43. maddesini şu şekilde kaleme almıştır:

“Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin üstündedir.”

TARİHİ KÜLTÜR VE EĞİTİM MİRASIMIZ

Deniz Harp Okulu 1773’te, Kara Harp Okulu 1834’te, Harp Akademisi ise 1848’te kurulmuştur. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye’ye bıraktığı tarihi kültür ve öğretim müesseseleridir.

Kuvvet Komutanlıkları için Harp Okulları subay, Harp Akademisi ise kurmay subay yetiştirir.

Bu öğretim kuruluşları, Kuvvet Komutanlıkları için en önemli varlıklardır. Çünkü, Kuvvet Komutanlıklarının geleceği bu öğretim müesseselerinin başarısına bağlıdır.

Harp Okullarının ve Kuvvet Harp Akademileri’nin, Kuvvet Komutanlıklarının direkt emir ve komutasından alınarak, oluşturulan Milli Savunma Üniversitesi'ne bağlanmasının, dünyada hiçbir örneği olmadığı gibi, doğuracağı sorunların da “Güçlü Ordu” yapısına vereceği muhtemel zararları düşünmek bile, bu işi bilen insanların uykusunu kaçırabilir.

Bu konu çok önemlidir, hayatidir. Mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir.

Askeri Liselere gelince; özellikle Kuleli Askeri Lisesi ile Deniz Lisesi, askerler için birer tarihsel simgedir, tarihsel askeri köklerin yer aldığı müesseselerdir.

Her vesile ile Osmanlı’nın tarihi mirasına sahip çıktığını göstermeye çalışanların -ki bu tarihi miras aynı zamanda bizimdir de- bu mirasa karşı da aynı hassasiyeti göstermesi beklenmelidir.

Askeri tıp alanı ayrı bir ihtisas alanıdır. Askeri hastanelerin, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması doğru bir çözüm olabilir. Bütün dünyadaki uygulamalarda bu şekildedir. Ancak askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na bağlanmasının haklı gerekçelere dayandığını ileri sürmek ise pek inandırıcı gelmemektedir.

'SİVİL VESAYET'E İMKAN TANINMAZ

Etrafımız ateş çemberi ile çevrildiği bir anda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tekrar eski gücüne kavuşmasına çalışmak, herkese düşen bir görevdir. “Güçlü Ordu” Güçlü Türkiye için hayati öneme sahiptir.

Bugünkü koşullarda, Kanun Hükmünde Kararnameler ile alınan kararların, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Güçlü Ordu” ve “Milli Ordu” niteliklerinin güçlendirilmesinden ziyade; zayıflatılmasına neden olabileceğinden endişe duyulmaktadır.

Birçok kişinin ifade ettiği gibi bu uygulamalar ile “Askeri Vesayet”ten ülkeyi kurtaralım derken; asker üzerinde bir şekilde “Sivil Vesayet”in oluşturulmasına imkân tanınmaz.

Umarız; bu seslere yetkili makamlar kulak kabartır ve dinler.

ulusalkanal.com.tr

# ilker başbuğ # khk # milli ordu