Songül

Tülin Uygur

Tülin Uygur

Köşe Yazısı

Türkiye adı kadın cinayetleriyle anılan bir ülke oldu. Nasıl olmasın ki 2020 yılında 409 kadın, 2021 yılında bugüne kadar 166 kadın eşi, ayrıldığı eşi veya erkek arkadaşı veya erkek akrabaları tarafından öldürüldü. Cezalar caydırıcı olmaktan o kadar uzak ki cinayetler artarak devam ediyor. Evet, kadına yönelik şiddet uluslararası bir sorun ama biz ulusal düzeyde kendi çözümlerimizi üretmek zorundayız.

Songül 24 yaşında genç bir kadın. 3 küçük çocuk annesi. İstemeden evlendirildiği bir kocası var. Uyuşturucu kullanan, içki içen, Songül’e her türlü şiddeti uygulayan bir koca. Songül’ün bir de kaynanası var, birlikte oturuyorlar. Songül’ü günlerce aç bırakan, odaya kilitleyen, gittiği kebapçıdan yediği yemeklerin fotoğrafını gönderen bir kaynana. Üstelik “oğlumu aldattı o yüzen oğlum uyuşturucu bağımlısı oldu “diyerek gelinini suçlayan bir kaynana.

Songül’ün babası ve bir ağabeyi şizofreni hastası. Annesi yıllarca şizofren bir koca ve oğul arasında ezilmiş, korkuyla yaşamaya alışmış bir anne. Çaresizliğini tarikat hocalarına sığınarak yenmeye çalışan, hocanın sözünden çıkmayan bir anne. Daha önce kızı evini terk ettiğinde de hocayı dinlemiş. Hoca “kızın çocuklarıyla kocasına, dönsün” dediği için kızını kolundan tuttuğu gibi dayak yediği, aşağılandığı eve geri götürmüş. Bir hocanın dövülen, aşağılanan kadınlara “evinize dönün, kocadır sever de döver de” deme hakkı olabilir mi? Devlet bu hocaların çalışma alanlarını ve sınırlarını belirlemeli, onlara devletin kanunlarını ve kadına yönelik şiddetin suç olduğunu öğretmeli.

Songül dövülen, horlanan bir kadın. Bu kez dövülürken komşuları polis çağırmış. Polis Songül’ü ve çocuklarını alıp sığınma evine götürmüş. Songül’ün kocası bu defa da sabahlara kadar karısının annesini arayıp çocuklarını istemiş. O da damadının kendisine ve oğluna zarar vereceğinden korkup kızını ateşe atmış. Songül’ü, sığınma evinden ayrılmaya, çocukları kaynanasına teslim etmeye ikna etmiş.

Songül sığınma evindeki odasında 3 çocuğuyla yapayalnız kaldığında onlarla baş edemediğini söylüyor. Şizofren bir babanın baskılarıyla, kendisi desteğe muhtaç bir annenin yönlendirmeleriyle büyüyen Songül, koca şiddetiyle dolu sevgisiz bir evliliği sürdürüyor. Kafası karmakarışık. Kendi psikolojik açmazlarıyla boğuşurken çocuklarına ne kadar annelik yapabilir?

Bu çocuklar ülkemizin geleceği. Yanlarında uyuşturucu içen babalarıyla aynı zehirli dumanı soluyan, uyuşturucu etkisiyle yüzleri sararıp solan 3 küçük çocuk. Şimdiden uyuşturucu bağımlısı olma riski yüksek 3 küçük çocuk. Tüm bilimsel araştırmalar işlevini yitirmiş aile yapılarında büyüyen çocukların sıkça duygusal ve fiziksel tacize uğradıklarını, sağlıklı iletişim kuramadıklarını gösteriyor. Songül’ün çocukları da sürekli tacizle karşı karşıya. Annelerine uygulan şiddetin de tanığılar. Bu çocuklara doğruyu yanlışı, yasayı, sevgiyi, şiddetsiz yaşamayı, hayatı kim öğretecek?

Okumasına izin verilmeyen, hiçbir eğitimi, iş tecrübesi olmayan Songül 3 çocuğuyla sığınabileceği kalıcı bir yer arıyor, destek istiyor, başka bir şehirde yeni bir hayat düşlüyor, çaresizliğinin umutlara dönüşmesini diliyor.

Songül hukuk bilmiyor. Boşanma davası açmıyor, açamıyor. Boşanma davası süreci nasıl işler bilmiyor, sonrasında ne olur, nereye sığınır hiçbir fikri yok. Üstelik boşanma lafını eder etmez kocası tarafından ölümle tehdit ediliyor. Songül bir kalabalığın ortasında yapayalnız. Hiçbir şeye karar veremiyor, Hayatının hiçbir döneminde kendi kararlarını vermemiş birisi boşanma-velayet-şiddet-yeni bir yaşam-çocukların geleceği gibi önemli konularda nasıl karar verebilir ki? Kim bu uzun süreçte ona hem ekonomik-psikolojik-sosyal destek olup hem de koruyabilir?

Tabii ki devlet! Devlet neden var? Kişilerin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, bireylerin maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak için değil mi? Kişi dokunulmazlığını sağlamak da devletin görevi değil mi?

O halde Songül ve Songüllere devlet yardım elini uzatacak! Şartsız!

Kadınlar ve yakın çevresiyle ilgili risk analizi yapıp “ölüm tehdidi” var mı, tehdit hangi aile bireylerinden geliyor, kadın ve/- veya, aile bireylerinden kimler tehdit ediliyor, kadını nasıl korumak gerekiyor ve kimden korumak gerekiyor diye araştırmak ve sonucuna göre gerekli önlemleri almak devletin görevi. Sığınma evlerinde şiddet gören kadınlara ve çocuklarına psikolojik destek ve danışmanlık hizmeti vermek de devletin görevi. Kadınların kendileri ve çocukları için yeni bir yaşamın temelini sağlıklı olarak kurabilmeleri için bu destek ve danışmanlık şart.

Kadınlar devlete, korumasına ve desteğine güvenirse kendi başlarına hatalı, işleri daha da karmaşık yapan, çözüm olmayan çözümler üretmeye çalışmazlar. Songül ve Songülleri yaşatmak devletin temel görevi. Kadınların kocaları, yakın aile bireyleri, birlikte oldukları erkekler tarafından öldürülmesi engellenmeli. Bu suçları işleyenler cezasını çekmeli.

Artık Türkiye kadın cinayetleriyle değil, topluma ve üretime katılan özgür, özgüveni tam kadınlarıyla gündemde olmalı.

# mahkeme # Devlet # kadına şiddet # üretim # Kadın Cinayetleri # Taciz # adalet # şiddet # hukuk # Üreten kadın # özgür # Türkiye devleti # ölüm tehdidi