İsveç’te elektrik krizi

Tülin Uygur

Tülin Uygur

Köşe Yazısı

İsveç’te fiyatlar nedeniyle yaşanan bu kriz hükümet ile muhalefet arasında tartışmanın artmasına ve sorunun “nükleer enerji yatırımı” tartışmasına dönmesine neden oldu.

İsveç’te elektrik krizi - Resim : 1

İsveç’te elektrik fiyatlarının ülkenin genelinde 2021/2022 kışında çok artmasının ve birçok ev ve işyeri için şok edici yükseklikte elektrik faturalarının gelmesinin ardından, hükümet Ocak 2022’de kesenin ağzını açtı. 7 milyar kron ek harcamayla ayda 700 kWh ile 2000 kWh elektrik kullanan yaklaşık 2 milyon hane için Aralık-Ocak- Şubat ayları için yapılacak yardımları açıkladı. Birçok kaynaktan elektrik üretilen İsveç’te fiyatlar nedeniyle yaşanan bu kriz hükümet ve muhalefet arasında tartışmanın artmasına ve sorunun “nükleer enerji yatırımı” tartışmasına dönmesine neden oldu.
İsveç 2045 yılında fosil enerji kullanımına tamamen son vermeyi ve “yeşil enerjiye” geçmeyi hedefliyor. Son verilmesi planlanan enerji kaynağı da nükleer enerjiydi. İsveç’in elektrik üretiminin yüzde 40’ı halen nükleer enerjiden sağlanıyor. 3 nükleer santralde 6 reaktör elektrik üretiyor. Bu reaktörlerin 2040 yılına kadar üretim yapması ve daha sonra santrallerin güvenli bir biçimde kapatılması hedeflenmişti. Ancak Avrupa’da elektrik fiyatlarının artması ve AB’nin yeniden nükleer santralleri işaret etmesi İsveç’te de nükleer enerji santralleri konusunu gündeme getirdi. Muhalefet kriz yaratan ve birçok işyeri ve haneyi etkileyen fahiş elektrik fiyatları nedeniyle nükleer enerji santrallerinin kapatılması yerine, yeni santraller yapılmasını talep ediyor.
Geçen aylarda yaşanan hükümet krizi üzerine Sosyal Demokratlar (S)’ın tek başına kurduğu hükümetin Enerji Bakanı Khashayar Farmanbar, geçmişteki yaklaşımları reddedercesine Aralık 2021’de İsveç’in yeniden nükleer enerji santralleri kurulmasına sıcak baktığını ifade etmiş ve mevcut reaktörlerin 20 yıl içerisinde ömrünü dolduracağını belirtmişti. Farmanbar, İsveç’in işleyen santralleri kapatmak için acele etmemesi gerektiğini, karar verilirse yeni santral kurmak için çok uygun üç yerin hazır olduğunu da sözlerine eklemişti. Bakan, hükümet açısından rüzgâr enerjisi ya da nükleer enerji santrali kurmak arasında mali, vergi ve hukuk açısından fark olmadığını, hatta siyasal açıdan nükleer enerji santrallarının daha az riskli bulduğunu belirtmişti.(1)
Başbakan Magdalena Andersson da mecliste muhalefetin “enerji” konusunda verdiği soru önergesini yanıtlarken nükleer enerji santralleri kurmak isteyen aktörlerin serbest olduğunu belirtmişti.(2)
Ünlü iş insanı Jacob Wallenberg tartışmalara dahil olarak İsveç’te nükleer santral kurulmasının bir ihtiyaç olduğunu, kendisinin de gelecekte bu konuda yatırım yapmak istediğini söylemişti. “Bugün İsveç’in güneyinde fabrika kurmak istesen elektrik sıkıntısı olmadan fabrikanın çalışabileceğinin hiçbir garantisi yok” diyen Wallenberg yeni enerji kaynaklarına yatırım yapılmasına paralel olarak öngörülebilir enerji kaynağı yatırımlarının da aksatılmamasını istemişti. Wallenberg’e göre “güneş doğmadığında, rüzgâr esmediğinde kullanılabilecek elektriği garanti edebilmek için hidroelektrik ve nükleer enerji santrallerine ihtiyaç var”.(3)
Şimdilik iktidar ve muhalefet arasındaki en önemli sorun, pahalı bir yatırım olan nükleer enerji santrallerinin halktan toplanan vergiler mi yapılacağı yoksa yeni bir kaynak mı yaratılacağı. İsveç’te elektrik üretiminin yüzde 80’i su ve nükleer enerjiden sağlanırken, elektrik üretiminin büyük çoğunluğu tamamen devletin sahip olduğu Vattenfall şirketi kanalıyla yapılıyor. İkinci büyük aktör, Finlandiya devletinin hisselerinin çoğunluğuna sahip olduğu Fortum şirketi. Üçüncü büyük aktör ise İsveç belediyeleri. Yabancı özel şirketlerin enerji üretimindeki oranı ise yüzde 2.
İsveç ve komşusu ülkelerde elektrik üretiminde devlet hakimiyeti var. Elektrik satışında ise özel sektör hâkim. İrili ufaklı onlarca şirket elektrik satıcısı durumunda. Hatta devlet teşvikiyle çatısına güneş enerjisi panelleri yerleştiren kişiler veya siteler de üretim fazlası elektriklerini satan küçük aktörler arasında.
İsveç’te üretilen elektriği bölgelere taşıyan ana hatlar devlete ait. Bölgesel ve yerel dağıtımı ise çoğu belediyelere ait 170 şirket yapıyor. Yani özelleştirilen İsveç elektrik piyasasında tam bir kargaşa hâkim. Elektrik fiyatları bölgelere göre değiştiği gibi elektrik dağıtıp satan firmalara göre de değişiyor. Ayrıca Kuzey ülkelerinin ve Baltık ülkelerinin elektriği borsada “Nord Pool“ adlı ortak bir pazarda satılıyor. Piyasa ekonomi nedeniyle sınırlı üretim olduğu için talep artıkça fiyat artıyor.
Kısaca bu kış İsveç’te ve Avrupa’da yaşanan elektrik fiyatları artışlarında üç faktörün önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Birbirine bağlı ve bağımlı Avrupa elektrik sistemi. Aslında İsveç’te elektrik fiyatları Avrupa ile karşılaştırıldığında düşük. Çünkü yüksek oranda yatırım bedelleri çoktan ödenmiş su ve nükleer enerji kullanılıyor. Fosil enerji bağımlılığı düşük. Ayrıca yeni rüzgâr enerjisi yatırımları yapılıyor. Ancak AB anlaşmaları çerçevesinde İsveç kendi ürettiği elektriği tek başına kullanamıyor, komşuları ve diğer ülkelerle arasında serbest elektrik akışı var. Elindeki fazla elektriğini ihraç etmek durumunda.

  • Kovid-19 salgını sürecinde fosil yakıt talebi düşünce üretimi de azaldı. 2021 sonbaharında ise ekonomideki kıpırdanmayla birlikte talep artışları oldu. Bu da doğrudan fiyatlara yansıdı. AB’nin ortak enerji kurumu ACER’e göre Rusya, Avrupa ülkelerine gönderdiği fosil gaz ihracatını kısıtladı, bu yüzden tüm Avrupa’da elektrik fiyatları arttı.
  • İsveç’te yaşanan iklim değişikliklerine bağlı olarak çok yumuşak bir sonbahar geçirilirken birden bastıran şiddetli kış nedeniyle hidroelektrik santrallere su taşıyan büyük nehirler dondu. Böylece sudan elden edilen elektrik üretimi düştü.
  • İsveç gibi Avrupa’da da kasım ve aralık ayları soğuk geçti ve rüzgâr da az esti. Bu nedenle rüzgâr tribünlerinden elde edilen elektrik üretiminde düşüş yaşandı.

Nükleer enerji santralleri sürekli çalışarak enerji üretebiliyor. Talebe göre yönetilebiliyor. Kömür ve fosil gaz enerjisi ise pahalı. Bunlar dışında da su, rüzgâr, güneş enerjisi kullanılıyor ama bunlar da doğa şartlarına bağlı enerjiler. Daha ucuz olan rüzgâr ve su enerjisiyle üretilen elektrik yetmeyince daha pahalı olan petrol veya doğal gazla yapılan üretim devreye giriyor. O zamanda elektrik fiyatları artıyor hele ki dışa bağımlılık varsa.
AB’de, çevrecilerin protestosuna rağmen, doğal gaz ve nükleer enerjiyi iklimsel açıdan sürdürülebilir enerji olarak sınıflandırma eğilimleri artıyor. Avrupa Komisyonu bu kışın fahiş elektrik fiyatları nedeniyle yapılan tartışmaların ardından teklifini sundu. Teklife göre 2030 yılına kadar 270 gr/kilovatsaatten az koldioksit bırakmak şartıyla gazdan elektrik üretimi yapılabilecek. 2045 yılına kadar da yeni yapılan nükleer santrallerin en son teknikle üretim yapmaları eski santrallerin ise modernleştirilmesi şartıyla elektrik üretiminde nükleer santraller kullanılabilecek. Bu önerinin reddedilebilmesi için teklife ya AB’yi oluşturan halkların yüzde 65’ini kapsayacak şekilde en az 20 ülkenin “hayır” demesi gerekiyor ya da AB parlamentosunda çoğunluğun “hayır” demesi gerekiyor.(4)
Kısacası İsveç ya da Türkiye dahil herhangi bir ülke için domino etkisinden kurtulmak, piyasa ekonomisinden olumsuz etkilenmemek, elektrik fiyatlarında şok artışlarla karşılaşmamak için elektrik üretiminin “devletleştirilmesi” önemli bir garanti! Bunun dışında tüketicilerin de kendi yapabilecekleri tüm kısıntıları yapmaları ve elektriği evdeki sonsuz bir enerji gibi kullanmamaları önemli.


DİPNOT
1- https://www.svt.se/nyheter/inrikes/energiministern-oppnar-for-ny-karnkraft
2- https://www.aftonbladet.se/nyheter/a /EamkwP/andersson-pressas-om-karnkraften-fragan-ar-akut
3- https://www.svt.se/nyheter/inrikes/jacob-wallenberg-vi-behover-karnkraften
4- https://www.nyteknik.se/energi/gron-gas-och-karnkraft-bitter-strid-i-eu-7028177

# türkiye # rusya # ekonomi # Devlet # kış # Mali # son # şubat