Tülin Uygur

Tülin Uygur

Köşe Yazısı

Yeni hükümet, yeni dışişleri bakanı, yeni politika mı?

İsveç’te 18 Ekim’de açıklanan Ulf Kristersson kabinesindeki en önemli bakanlıklardan birine getirilen Ilımlı Muhafazakâr (M) partisinden Tobias Billström, Magnus Thorén’in sorularını cevaplayarak yeni hükümetin dış politikası önemli hakkında açıklamalarda bulundu.

İsveç’te 18 Ekim’de açıklanan Ulf Kristersson kabinesindeki en önemli bakanlıklardan birine getirilen Ilımlı Muhafazakâr (M) partisinden Tobias Billström, ayağının tozuyla katıldığı İsveç televizyonu (SVT 2) saat 21 haberlerinde gazeteci Magnus Thorén’in sorularını cevaplayarak yeni hükümetin dış politikası önemli hakkında açıklamalarda bulundu.

Billström yakın çevreleri olan Kuzey ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişkilere önem verdiğini ve bu konuda eski hükümet ile aynı bakış açılarına sahip olduklarını belirtti. Gazetecinin “Yıllardır İsveç’in ‘feminist dış politika’ izlediği söyleniyor, siz de feminist bir dış politika mı izleyeceksiniz?” sorusuna hükümetinin kadın-erkek eşitliğine inandığı yanıtını vererek kadınlarla erkeklerin her zaman aynı haklara sahip olmasını gerektiğini, kendileri için etiketten çok içeriğin önemli olduğunu belirtti.

Yazının Devamı

Fadime’nin mirası

İsveç 21 Ocak 2002 sabahı Uppsala’da infaz edilen 26 yaşındaki Fadime Şahindal isimli genç bir Kürt kızının haberiyle sarsılmıştı. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen Fadime İsveç’i sarsmaya devam ediyor.

Önce olayı hatırlayalım.

Elbistanlı çiftçi bir babanın daha iyi bir yaşam için İsveç’e iltica talebinde bulunmasıyla başlamıştı süreç. Daha sonra tüm aile 4 yıl içinde İsveç’e gelmişti. Kızlar büyüyüp serpildikçe, yeni hayaller kurdukça, kendi yollarını kendileri çizmek istedikçe birçok göçmen ailesinin karşılaştığı “eski” ve “yeni” değerler aile ilişkilerini altüst etmişti. Fadime Şahindal babası ve erkek kardeşinin dayak, hakaret ve baskıları sonucu “ devlet koruması” altına alınmıştı. İsveç meclisinde kendi yaşadıklarını milletvekillerine anlatmış, göçmen kızların yaşadıklarına kayıtsız kalmamalarını istemişti. Bir süre sonra staj yapmak üzere Afrika’ya gidecekti. Ana kucağına duyduğu hasret nedeniyle gizlice kız kardeşinin evinde annesini görmek istedi. Buluşma yerini öğrenen babası kızının yüzüne yakın mesafeden iki el ateş etti. Fadime, kucağına hasret kaldığı anasının gözü önünde belki de onun yardımıyla oracıkta can verdi.

Yazının Devamı

İsveç’te elektrik krizi

İsveç’te fiyatlar nedeniyle yaşanan bu kriz hükümet ile muhalefet arasında tartışmanın artmasına ve sorunun “nükleer enerji yatırımı” tartışmasına dönmesine neden oldu.

İsveç’te elektrik fiyatlarının ülkenin genelinde 2021/2022 kışında çok artmasının ve birçok ev ve işyeri için şok edici yükseklikte elektrik faturalarının gelmesinin ardından, hükümet Ocak 2022’de kesenin ağzını açtı. 7 milyar kron ek harcamayla ayda 700 kWh ile 2000 kWh elektrik kullanan yaklaşık 2 milyon hane için Aralık-Ocak- Şubat ayları için yapılacak yardımları açıkladı. Birçok kaynaktan elektrik üretilen İsveç’te fiyatlar nedeniyle yaşanan bu kriz hükümet ve muhalefet arasında tartışmanın artmasına ve sorunun “nükleer enerji yatırımı” tartışmasına dönmesine neden oldu. İsveç 2045 yılında fosil enerji kullanımına tamamen son vermeyi ve “yeşil enerjiye” geçmeyi hedefliyor. Son verilmesi planlanan enerji kaynağı da nükleer enerjiydi. İsveç’in elektrik üretiminin yüzde 40’ı halen nükleer enerjiden sağlanıyor. 3 nükleer santralde 6 reaktör elektrik üretiyor. Bu reaktörlerin 2040 yılına kadar üretim yapması ve daha sonra santrallerin güvenli bir biçimde kapatılması hedeflenmişti. Ancak Avrupa’da elektrik fiyatlarının artması ve AB’nin yeniden nükleer santralleri işaret etmesi İsveç’te de nükleer enerji santralleri konusunu gündeme getirdi. Muhalefet kriz yaratan ve birçok işyeri ve haneyi etkileyen fahiş elektrik fiyatları nedeniyle nükleer enerji santrallerinin kapatılması yerine, yeni santraller yapılmasını talep ediyor. Geçen aylarda yaşanan hükümet krizi üzerine Sosyal Demokratlar (S)’ın tek başına kurduğu hükümetin Enerji Bakanı Khashayar Farmanbar, geçmişteki yaklaşımları reddedercesine Aralık 2021’de İsveç’in yeniden nükleer enerji santralleri kurulmasına sıcak baktığını ifade etmiş ve mevcut reaktörlerin 20 yıl içerisinde ömrünü dolduracağını belirtmişti. Farmanbar, İsveç’in işleyen santralleri kapatmak için acele etmemesi gerektiğini, karar verilirse yeni santral kurmak için çok uygun üç yerin hazır olduğunu da sözlerine eklemişti. Bakan, hükümet açısından rüzgâr enerjisi ya da nükleer enerji santrali kurmak arasında mali, vergi ve hukuk açısından fark olmadığını, hatta siyasal açıdan nükleer enerji santrallarının daha az riskli bulduğunu belirtmişti.(1) Başbakan Magdalena Andersson da mecliste muhalefetin “enerji” konusunda verdiği soru önergesini yanıtlarken nükleer enerji santralleri kurmak isteyen aktörlerin serbest olduğunu belirtmişti.(2) Ünlü iş insanı Jacob Wallenberg tartışmalara dahil olarak İsveç’te nükleer santral kurulmasının bir ihtiyaç olduğunu, kendisinin de gelecekte bu konuda yatırım yapmak istediğini söylemişti. “Bugün İsveç’in güneyinde fabrika kurmak istesen elektrik sıkıntısı olmadan fabrikanın çalışabileceğinin hiçbir garantisi yok” diyen Wallenberg yeni enerji kaynaklarına yatırım yapılmasına paralel olarak öngörülebilir enerji kaynağı yatırımlarının da aksatılmamasını istemişti. Wallenberg’e göre “güneş doğmadığında, rüzgâr esmediğinde kullanılabilecek elektriği garanti edebilmek için hidroelektrik ve nükleer enerji santrallerine ihtiyaç var”.(3) Şimdilik iktidar ve muhalefet arasındaki en önemli sorun, pahalı bir yatırım olan nükleer enerji santrallerinin halktan toplanan vergiler mi yapılacağı yoksa yeni bir kaynak mı yaratılacağı. İsveç’te elektrik üretiminin yüzde 80’i su ve nükleer enerjiden sağlanırken, elektrik üretiminin büyük çoğunluğu tamamen devletin sahip olduğu Vattenfall şirketi kanalıyla yapılıyor. İkinci büyük aktör, Finlandiya devletinin hisselerinin çoğunluğuna sahip olduğu Fortum şirketi. Üçüncü büyük aktör ise İsveç belediyeleri. Yabancı özel şirketlerin enerji üretimindeki oranı ise yüzde 2. İsveç ve komşusu ülkelerde elektrik üretiminde devlet hakimiyeti var. Elektrik satışında ise özel sektör hâkim. İrili ufaklı onlarca şirket elektrik satıcısı durumunda. Hatta devlet teşvikiyle çatısına güneş enerjisi panelleri yerleştiren kişiler veya siteler de üretim fazlası elektriklerini satan küçük aktörler arasında. İsveç’te üretilen elektriği bölgelere taşıyan ana hatlar devlete ait. Bölgesel ve yerel dağıtımı ise çoğu belediyelere ait 170 şirket yapıyor. Yani özelleştirilen İsveç elektrik piyasasında tam bir kargaşa hâkim. Elektrik fiyatları bölgelere göre değiştiği gibi elektrik dağıtıp satan firmalara göre de değişiyor. Ayrıca Kuzey ülkelerinin ve Baltık ülkelerinin elektriği borsada “Nord Pool“ adlı ortak bir pazarda satılıyor. Piyasa ekonomi nedeniyle sınırlı üretim olduğu için talep artıkça fiyat artıyor. Kısaca bu kış İsveç’te ve Avrupa’da yaşanan elektrik fiyatları artışlarında üç faktörün önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Yazının Devamı

Amir

Bekleme odasına girdiğimde oturanları hızlıca tarayarak 10 kişi saydım. Sosyal hizmetler uzmanı olarak görüşeceğim kişinin bir erkek ve İranlı olduğunu bildiğim için hemen 6 kişiyi eledim. 4 kişi kaldı. Yaşını da bildiğim için 1 kişi daha eledim. “Tülin Uygur’un ziyaretçisi” diye seslendim. Tam kimse kıpırdamadı diye düşünürken çıkış kapısına yakın kocaman süs ağacının ardından kocaman parkasının içinde neredeyse kaybolan ve ürkek bir şekilde yaklaşan Amir’i gördüm. Gülümseyerek bekledim ve elimi uzattım. Çekinerek uzattığı elini kuvvetlice sıkıp “hoş geldin” dedim. Asansöre binip odama çıkarken hep yere baktı. Havadan sudan bir iki soruma nezaketle ama isteksiz cevap verdi.  

24 yaşındaki Amir büyük maceralar yaşayarak İran’dan kaçmış ve İsveç’e iltica etmişti. Amir hermafrodit biriydi. Yani çift cinsiyetliydi. Hem kadın hem de erkek cinsiyetine ilişkin özellikleri çeşitli oranlarda taşıyordu. 24 yıllık yaşamı boyunca hep dışlanmış, hep alay konusu olmuştu. Orta halli bir ailesi vardı. Çok az sayıda akrabası Amir’in bu özel durumunu biliyordu ama aile diğer akrabalar tarafından dışlanmış ve içine kapanmıştı. İsveç’te cinsel tercihlerinden dolayı kimsenin dışlanmadığını duymuştu. Ama burada da rahat olamıyordu. Yaşadıkları, korkuları ve gelecek kaygıları nedeniyle depresyondaydı, tedavi altındaydı. Bu arada hastanede ameliyat için tercih yapması gerekiyordu. Kadın olmayı da denemişti, erkek olmayı da ama Amir kimdi? Bu soruya nasıl cevap bulacaktı. Geri dönüşü olmayan bir ameliyat onu korkutuyordu. Aldığı hormon ilaçları ve depresyon ilaçları nedeniyle gecesi gündüzüne karışmıştı ne okula gidebiliyordu ne de iş arayabiliyordu. Bir lokantanın bulaşıkhanesinde ne olduğunu anlatmak istemediği olaylar sonucu iş aramaktan da korkuyordu.     

Üzüm gibi kara gözlerindeki kederle bana bakarak düşüncelerimi okumaya çalışan bu genç benim oğlum ya da kızım olabilirdi. Ne yapardım ben bu çocuğun annesi olsam? Kim bana yardım ederdi? Kimlerin çocuğuma yardım etmesini isterdim? Nasıl bir yardım beklerdim?  

Yazının Devamı

İsveç’te covid-19 mücadelesinde yeni gelişmeler

İsveç’in covid-19 mücadelesinde yeni gelişmeler hatta şartların zorladığı yumuşamalar oldu.  20 Ocak tarihli istatistiklere göre nüfusu yaklaşık 10,5 milyon olan İsveç’te kesinleşmiş vaka sayısı1 741 710, yoğun bakımdaki hasta sayısı 110, ölü sayısı ise 15 631. Sürekli yapılan aşı kampanyalarına rağmen tek doz aşı yapılanların oranı % 86.4, iki doz aşı yapılanların oranı % 83.1, üç doz aşı yapılanların oranı ise % 39,6.

Halk Sağlığı Kurumu’nun Afrika ve Orta Doğu’da doğmuş ama İsveç’te yaşayan kişilerle yaptığı çalışma sonuçlarına göre covid-19 aşısının kabulünün yüksek olmasına rağmen gerçekte aşı olanların oranı düşük. Çalışmaya katılanların çoğunluğu (%88) aşıya olumlu bakarken, %51 aşı olmayı planlıyor. Aşı olanların oranı ise sadece %27 ve bu oranİsveç genel ortalamasının çok altında. Buna karşılık İsveç’te yaşayan ancak aşılarını yurtdışında yaptıran ve belgeleyen kişilerin İsveç aşı karnesi alabilmesi işlemleri ise diğer AB üyesi ülkelerin aksine oldukça yavaş yürüyor.

İsveç meclisi, hükümetin önerisini kabul ederek, hükümete hızlı karar alma imkânı tanıyan pandemi yasasını 31 Mayıs’a kadar uzattı. Ancak meclis, hükümete yeni bir öneriyle gelmesi için çağrıda bulundu ve yasanın 31 Mart’a kadar uzatılması talebini yineledi. Meclisteki çoğunluk uzun bir süredir pandemi yasasının dört ay yerine iki ay uzatılması için kulis ve kamuoyu çalışmaları yapıyordu.  Buna karşılık hükümet artan covid salgını nedeniyle yasayı 31 Mayıs’a kadar uzatmak istiyordu. Hükümete verilen yetki tam kapatma, bazı çalışmaların yasaklanması ve kamuya açık yerlerde en fazla toplanabilecek kişi sayısını belirlemekle sınırlı.

Yazının Devamı

Yüksek elektrik fiyatlarına karşı hükûmetin çözümü

İsveç, sürekli artan ve iki aydır en büyük artışın yaşandığı elektrik fiyatları sorunuyla sarsılıyor. Özelleştirme furyasında elektrik dağıtımı çeşitli şirketler arasında paylaştırılmış, fiyatlandırılmayı piyasanın belirlemesine izin verilmişti. Özelleştirmeden yakınan ve sosyal refah devletinin güçlendirilmesi gerektiğinden bahseden hükûmet, sonbahardan bu yana sürekli artan fiyatlar karşısında zor durumda kalan dar gelirliler başta olmak üzere tüketicileri korumak için duruma müdahale etti.

Aylık elektrik kullanımı 2000 kW saati aşan hanelere üç ayda en fazla 6000 SEK (İsveç kronu) yardım yapılacak. Maliye Bakanı Mikael Damberg, artışlardan etkilenen haneler için toplam 6 milyar kron ayrılacağını belirtti. Ancak kimlere ve ne kadar yardım yapılacağı iktidar ve muhalefet partileri arasında büyük tartışmalara yol açtı. Tartışmaların en yoğun olduğu günlerde, elektrik fiyatlarında bir düşüş görüldü. Sebebi de bir doğa olayı, rüzgâr! Şu sıralarda çok güçlü rüzgâr estiği için RES’ler (rüzgâr enerjisi santralleri) çok elektrik üretmiş ve elektriğin fiyatı düşmüş!

Rüzgârın yardımına rağmen elektrik fiyatları tartışmaların gündeminde. Üstelik bu defa tartışmanın yönü, ABD’nin dev şirketlerinin elektriği vergisiz kullanmasına izin veren elektrik yasasına çevrildi, yasanın iptali isteniyor. Sıradan bir aile elektrik faturasının üçte birini vergi olarak ödüyor. Buna karşılık 2017 yılında çıkarılan bir yasayla Bill Gates, Jeff Bezos ve Zuckerberg gibi teknoloji devlerinin sahip olduğu ABD şirketleri (Facebook, Microsoft, Amazon) İsveç’teki devasa bilgisayar bilişim sunucu merkezlerinde (server) kullanılan elektrik için neredeyse hiç vergi ödemiyor. Bu merkezlerin kullandığı elektrik, bulundukları şehirlerde kullanılan toplam elektriğin yarısı! Son beş yıldır İsveçli vergi mükelleflerinin bu dev şirketlerin kullandığı elektriğin bedelini de yüklendiği ortaya çıkarken, gözler İsveç hükûmetine çevrildi. İsveç Ticaret Bakanı Karl Petter Thorwaldsson ve Maliye Bakanı Mikael Damberg, konuyla ilgili olarak Dagens Industri gazetesinin yönelttiği soruya cevap vermekten kaçındı. Hükûmete yakın çevrelerde bu şirketlerin İsveç’in dijitalleştirilmesine sağladığı katkılardan bahsediliyor. Hükûmetin bu şirketlere büyük avantaj sağlayan yasayı iptal edip etmeyeceği merakla bekleniyor.

Yazının Devamı

Kuzey ülkelerinde Amerikan casusluk skandalı!

Danimarka ordusuna bağlı Genelkurmay İstihbarat Dairesi (FE) ve polise bağlı İstihbarat Teşkilatı’nın 4 elemanı “önemli” bilgileri sızdırdıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan FE’nin eski şefi Lars Findsen tutuklandı. Altı yıl FE’nin başkanı olarak görev yapan Lars Findsen “vatana ihanet” şüphesiyle suçlanıyor. Dava ile ilgili detaylar ve soruşturma büyük gizlilik içerisinde yürütülüyor. İsveç ve Danimarka Radyolarının verdiği bilgilere göre Lars Findsen, FE’nin gizli belgelerini basına sızdırmıştı. Kamu sektöründeki en yetkin isimlerinden biri olarak bilinen Lars Findsen daha önce de polise bağlı İstihbarat Teşkilatının başkanlığını yapmıştı. 

Skandal nasıl ortaya çıkaran devlet kurumlarını denetleyen bir kurumun raporu oldu. Raporda Danimarka’ya ait telekomünikasyon hatlarının yabancı istihbarat örgütleri tarafından izinsiz dinlendiği ve bu bilgilerin saklandığı yer almıştı. Danimarka Genelkurmay İstihbarat Dairesi (FE)’nin,İsveç ve Avrupa’nın üst düzey politikacılarını dinlemesi için ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA)’ya yardımcı olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Lars Findsen ve bazı üst düzey istihbarat örgütü yöneticileri Ağustos 2020’de istifaya zorlanmıştı. Yapılan soruşturmada 2021 baharında Angela Merkel dahil Fransız ve Norveçli politikacıların ABD’nin Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) tarafından dinlendiği belirlenmişti.

Denetleme raporunun ardından 2014 yılında Danimarka Genelkurmay İstihbarat Dairesi (FE) “ Operasyon Dunhammer” adı altında kendi soruşturmasını başlatmıştı. Soruşturma, Danimarka ve ABD’ninortak oluşturduğu casus sistemi XKeyscore’un ABD tarafından Danimarkalı yetkililerden izinsiz olarak kullanıldığını ve Danimarka’nın komşusu ülkelerin üst düzey yetkililerinin dinlendiğini ortaya çıkarmıştı. Komşu ülkelerdeki politikacıların telefon numaralarının kullanılarak internet yoluyla tüm konuşmaların, yazışmaların ve SMS’lerin ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) tarafından dinlendiği anlaşılmıştı. Ancak bu kadar açık ve önemli bilgiler içeren bu soruşturma sonuçlarının Danimarka Savunma Bakanının masasına gelmesi tam 5 yıl almıştı.

Yazının Devamı

Noel'de hayır yapmak....

Noel yaklaşıyor. Stockholm şehir merkezine ve banliyö meydanlarına ormanlardan kesilerek getirilen dev çam ağaçları yerleştirildi, ağaçlar yukardan aşağı ışık kolyeleriyle bezendi. Meydanlara ışıklı dev sığın geyiği heykelleri yerleştirildi. Şehrin trafiğe kapalı yolları ve meydanları Noel’e hazırlanırken, Stockholm, iyice kısalan günlere inat ışıltılı görüntüsüyle güzelliğine güzellik kattı.

Bu arada televizyon kanalları da Noel’i tüketim şölenine çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Reklamların ortak teması, hediye paketi sayısı artıkça artan mutluluklar! İsveç gibi bir sosyal refah devletinde yaşayan çocuklar için seçilen semboller renkli ve albenisi yüksek oyuncaklar, giysiler, mutluluk fışkıran ışıltılı ev ortamları, süslü çamlar ve tabii tombul, sevimli ve güler yüzlü bir Noel Baba ile geyiklerin çektiği kızağı…

İsveç’teki tüm çocuklar reklamlardaki gibi mutlu değil. Aileleri ve yaşantıları da öyle pırıltılı, süslü ağaç-Noel Baba temasına hiç uygun değil! Neden? Çünkü İsveç’te bir yandan adım adım sosyal refah devleti yıkılırken yerine sınıflar arası uçurumun arttığı, göçmenlerin ötekileştirildiği, göçmen eşittir sorun algısının yerleştirildiği bir toplum gelişiyor. Özellikle yeni gelen göçmen çocukları göç travması bir yana göçtükleri toplumda yer bulamamanın ve kabul görmemenin verdiği acıyla, değil Noel’i, doğum günlerini dahi kutlayamıyor. Çetelerle özdeşleştirilmeleri ve kolektif suçlu olarak damgalanmaları da cabası.

Yazının Devamı

İsveç’te hükümet kaosu!

24 Kasım 2021 tarihinde İsveç Meclisi eşi görülmemiş bir kaosa ev sahipliği yaptı. Magdalena Andersson İsveç’in ilk kadın başbakanı olarak seçildikten tam yedi saat sonra görevi Meclis Başkanı Andrea Norlén’e iade etmek zorunda kaldı.

Bütçe oylamasını kaybeden Andersson, şimdi tek başına sosyal demokrat bir hükümet kurmak üzere çalışmalara başlayacak. Andersson’un başbakan seçilmek için Sol Parti ile yaptığı pazarlıklar,2 yıldır Löfven hükümetini dışardan destekleyen Merkez Partisi (C)’nin geri adım atmasına neden oldu. Sabah saatlerinde meclis genel kurulunda, Magdalena Andersson’un başbakan seçilmesi için oy veren Merkez Parti(C), bütçe oylamasında daha önce desteklediği ve hazırlanmasına katkıda bulunduğu hükümetin bütçesine oy vermeyeceğini açıkladı. Bu durumda göçmen karşıtı, ırkçı İsveç Demokratları (SD) partisiyle Hristiyan Demokrat Parti (KD) ve Ilımlı Muhafazakâr Parti (M)’nin hazırladığı bütçe,çoğunluğun oyunu aldı. Azınlık hükümetinin ortağı olan Çevre Partisi (M), SD’nin hazırladığı bir bütçe ile çalışamayacaklarını belirterek hükümetten çekildi.

Bu durumda sadece yedi saat önce başbakan seçilmiş olan Magdalena Andersson’a görevi iade etmek dışında yapacak bir şey kalmamıştı. Bundan sonra hükümeti kuracak olan parti, muhalefetin bütçesiyle çalışmalarını sürdürmek zorunda. Magdalena Andersson “sosyal demokrat bir hükümet kurmak için çok istekli olduğunu ve İsveç’i daha iyi bir yere getirmek için bu bütçeyle de çalışabileceğini” belirterek günün kaosunu olumlu bir biçimde yorumlamaya çalıştı.

Yazının Devamı

İsveç'in ilk kadın başbakanı Magdalena Andersson!

İsveç, kadınların oy hakkı kazanmasından tam 100 yıl sonra ilk kez bir kadın başbakan tarafından yönetilecek. İsveç Başbakanı Stefan Löfven, Ağustos ayında Sosyal Demokrat Parti başkanlığını ve başbakanlığı bırakma kararını açıklamıştı. Kasım’ın ilk haftası toplanan parti kongresinde tüm bölgelerden tek aday olarak gösterilen ve Löfven kabinesinde Maliye Bakanı olarak görev yapan Magdalena Andersson, Sosyal Demokrat Parti’nin ilk kadın başkanı seçildi. Andersson, toplumsal sorunların gölgesinde zor bir süreçte başbakanlığı üstlenecek, eğer bütçe oylamasında meclisteki 8 partinin 6’sının kadın başkanını ikna edebilirse, gelecek yıl (2022) Eylül ayında yapılacak olağan seçimlere kadar İsveç’i yönetecek.

YEŞİL IŞIK İÇİN PAZARLIKLAR

İsveç, 2018 seçimlerinden bu yana azınlık hükümetiyle yönetiliyor. Çevre Partisi’yle hükümeti kuran Sosyal Demokrat Parti, Merkez Partisi ve Liberal Parti tarafından dışardan desteklenmekte. Haziran ayında kiraların piyasaya göre belirlenmesine karşı çıkan Sol Parti gensoru önergesi vermiş ve Stefan Löfven hükümetini düşürmüştü. Hükümeti daha sol politikalar izlemesi için sıkıştırmayı hedefleyen Sol Parti, pazarlıklar sonucu Löfven azınlık hükümetine yeşil ışık yakmıştı.

Yazının Devamı

Hizmetçi

Ya da temizlikçi, hani belli günler ve saatler için evlere çağırılan ev toplama, bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik gibi işleri yapan kişi. Bazıları şirketler aracılığıyla gelse de genelde kendi müşterisini bulup çalışan ve neredeyse tümüyle kadınlardan oluşan dev bir sektör. Can ve sağlık güvenliğinin gözetilmediği, taciz ve aşağılamanın eksik olmadığışartlarda kendilerini ve ailelerini geçindirecek parayı kazanmaya çalışan kadınlar. Hepsinin bir hikâyesi var. Hemen her hikâyede de bir tür şiddet. Kazandıkları paraya el koyan kocalar, kendi iş beğenmeyip çalışmayan ama karısını 7 gün temizliğe gönderen kocalar, sürekli dayak yiyenler, küfür işitenler, ailesi hakkında ağır sözler dinleyen, her gece iş dönüşü telefonu kontrol edilenler. Liste uzun!

Kadına yönelik şiddet sınır, sınıf, din, meslek, eğitim tanımıyor. Dünyanın her bir köşesinde kadınların ortak sorunu. Yok böyle bir sorun diyen beri gelsin.

“Hizmetçi/ Maid” on bölümlük bir Netflix dizisinin adı. Herkesin izlemesini dilerim. Kadına yönelik şiddetin kanıtlanması en zor olan uygulaması, psikolojik şiddet, üzerine kurulmuş bir dizi. Dizi Amerika’nın küçük bir kasabasında geçiyor. Olaylar genç bir kadın olan Alex, alkol bağımlılığından kurtulmaya çalışan kocası ve 3 yaşındaki kızları Maddy etrafında gelişiyor. Genç kadının yıllar önce eşinden ayrılmış ve kendine yıllardır uygulanan psikolojik şiddeti reddeden, sanat ve bohem yaşantıyla avunmaya çalışan annesi ve alkolden arınmak üzere grup terapilerine katılan babası da dizinin önemli kişileri. Bir önemli kişi de yıllardır kadınların eşlerinden ayrılma kararını verdikleri halde bir türlü ayrılamadıklarına ve tekrar tekrar çeşitli gerekçelerle şiddet ortamına geri döndüklerine şahit olmuş sığınma evi yöneticisi.

Yazının Devamı

Gözümüz aydın turistler geliyor ama...

Her ne kadar İsveç gibi bazı ülkeler resmen Türkiye’ye turist olarak gitmemeyi tavsiye etse de İsveç’ten, Avrupa’dan ve özellikle Rusya’dan ülkemize gelen turistlerin sayısı her gün artıyor. Bu ülkemiz turizmi için sevindirici, çünkü turizm başlı başına ekonomik değeri yüksek bir sektör. Albenisi de yüksek. Ancak birçok halkadan oluşan bir zincir gibi kırılgan bir sektör. Tek bir halkanın kopması kolayca tüm zinciri kullanılamaz hale getirebilir.

Biz aslında Türkiye olarak çok şanslıyız. Çok güzel bir doğamız ve iklimimiz var. Aynı şehirde kıyıda denize girerken dağa çıkıp kayak yapabiliyoruz. Bin bir çeşit meyvemiz, sebzemiz ve dünyaca ünlü mutfağımız var. Çok önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir coğrafyamız, geniş ve çok eski bir tarihimiz, müthiş bir arkeolojik zenginliğimiz var. Tüm hoyratlığımıza rağmen büyüleyici bir flora ve faunamız var.

Ancak hep hatırlamamız gereken gerçek, dünyanın güzelliklerle, türlü meyvelerle süslenmiş, zengin tarihi ve coğrafyasıyla ünlü birçok köşesinin olduğu. Üstelik bunların bazıları tertemiz, yemyeşil ve tek bir çöp dahi göremeyeceğiniz büyüleyici yerler. Yani her alanda olduğu gibi dünya turizm sektörü de para kazanmayı sürdürebilmek için hep daha iyiye ve ileriye gitmek, yenilikleri daha güzel biçimde sunmak ve gelen misafirleri memnun etmek için bir arayışta. Oyunun kuralı bu!

Yazının Devamı

Çevre için biz ne yapabiliriz...

Çevre nedir sorusuna birçok cevap verilebilir ama en basit biçimde dünyadaki tüm yaşayan ve yaşamayan şeylerden oluştuğunu söylemek yeterlidir. Kendimizi merkez alarak etrafımıza baktığımızda gördüğümüz canlı-cansız ne varsa bizim ilk çevre halkamızı oluşturur. Daha sonra bu halkaların sayısı bir anafor gibi artar. Benim, sizin, hepimizin, ülkemizin, ülkemizin bulunduğu coğrafyanın ve dünyamızın çevre halkaları etrafımızda güçlü bir etkileşim oluşturur. Çevre politikaları, çevre ekonomisi, çevre örgütü, çevre bilimi, çevre sorunları analiz ve sonuçları, yeşil çevre, sosyal çevre, psiko-sosyal çevre bu iletişimden doğar ve büyük çerçevede gündemimizde yer alır.

Dünyada onlarca büyük şehir gezdim, deniz ve okyanus kıyılarında plajlarda bulundum. Çok üzülerek söylemeliyim ki bizdeki gibi hoyratlığa ve rahatsız edici kirliliğe pek rastlamadım. Bizde, defalarca kullanılabilecek kese kağıtlarının yerini alan naylon poşetler etrafta uçuşuyor, ortalık parçalanmış, saçılmış poşetlerle dolu. Şehirlerde, köylerde, tarlalarda müthiş bir kirlilik! Sigara içicilerin filtreli izmaritleri caddelerin, sahillerin, kumsalların, orman patikalarının kâbusu, boş sigara paketleri de öyle. Kabuklu yemiş severlerin arkalarında bıraktıkları kabukları ve her yere rastgele atılmış pet su şişelerini görmemek imkânsız. Sahiller, kordon boyları içki şişeleri ve kırılmış şişe parçacıklarıyla dolu. Orada oynayan çocuklar ve can dostlarımız kediler ve köpekler için ne kadar tehlikeli. Yangınlara sebep olabilen bu şişe kırıkları dağlarda, orman ve göl kıyılarında kısaca olmamaları gereken her yerde karşımızda! Gazlı içeceklerin teneke kutuları, dondurma ambalajları da kaldırımlarda. Bunlar yetmezmiş gibi ortalık kullanılmış, mikrop yuvası maskeler, plastik eldivenlerle doldu.

En iyi tanıdığım ülkelerden biri İsveç. Birçok konuda kıyasıya eleştirdiğim, çifte standartlarına karşı çıktığım bir ülke. Konumuz çevre. İsveç halkı çevre konusunda çok duyarlı. Hatta iktidardan daha duyarlılar! Evlerdeki çöpler ayrıştırılır. Bahçesi olanlar gıda artıklarını doğal gübreye dönüştürür. Diğer atıklar sınıflandırılır ve herkes çöpünü atık istasyonlarına taşır hem de bazen yürüme mesafesinde bazen de birkaç kilometre uzakta olan istasyonlara! Plastikler, camlar, piller, kartonlar, gazeteler, metaller gibi atıklar itinayla farklı kutulara atılır. Depozit ödenmiş cam şişe, pet şişeler ve teneke kutular ise mutlaka büyük gıda marketlerindeki dönüşüm istasyonlarına götürülür. Burada tek tek makinalara atılarak depozit paraları geri alınır. Ne yazık ki evsel atıkların göçmen yoğun mahallelerde iyi bir şekilde ayrıştırıldığını söylemek zor. Sebepleri ise ayrı bir yazı konusu.

Yazının Devamı

Songül

Türkiye adı kadın cinayetleriyle anılan bir ülke oldu. Nasıl olmasın ki 2020 yılında 409 kadın, 2021 yılında bugüne kadar 166 kadın eşi, ayrıldığı eşi veya erkek arkadaşı veya erkek akrabaları tarafından öldürüldü. Cezalar caydırıcı olmaktan o kadar uzak ki cinayetler artarak devam ediyor. Evet, kadına yönelik şiddet uluslararası bir sorun ama biz ulusal düzeyde kendi çözümlerimizi üretmek zorundayız.

Songül 24 yaşında genç bir kadın. 3 küçük çocuk annesi. İstemeden evlendirildiği bir kocası var. Uyuşturucu kullanan, içki içen, Songül’e her türlü şiddeti uygulayan bir koca. Songül’ün bir de kaynanası var, birlikte oturuyorlar. Songül’ü günlerce aç bırakan, odaya kilitleyen, gittiği kebapçıdan yediği yemeklerin fotoğrafını gönderen bir kaynana. Üstelik “oğlumu aldattı o yüzen oğlum uyuşturucu bağımlısı oldu “diyerek gelinini suçlayan bir kaynana.

Songül’ün babası ve bir ağabeyi şizofreni hastası. Annesi yıllarca şizofren bir koca ve oğul arasında ezilmiş, korkuyla yaşamaya alışmış bir anne. Çaresizliğini tarikat hocalarına sığınarak yenmeye çalışan, hocanın sözünden çıkmayan bir anne. Daha önce kızı evini terk ettiğinde de hocayı dinlemiş. Hoca “kızın çocuklarıyla kocasına, dönsün” dediği için kızını kolundan tuttuğu gibi dayak yediği, aşağılandığı eve geri götürmüş. Bir hocanın dövülen, aşağılanan kadınlara “evinize dönün, kocadır sever de döver de” deme hakkı olabilir mi? Devlet bu hocaların çalışma alanlarını ve sınırlarını belirlemeli, onlara devletin kanunlarını ve kadına yönelik şiddetin suç olduğunu öğretmeli.

Yazının Devamı

İşte fark!

İsveç’te son üç haftada beş kadın hunharca öldürüldü! Evlerinde ve sokakta!

30 Mart’ta Höör’de, 2 Nisan’da Huddinge’de , 15 Nisan’da Linköping’de, 16 Nisan’da Älta’da, 17 Nisan’da Alvesta’da beş kadın evlerinde, sokak ortasında öldürüldü. Bir kadın 1-8 yaşları arasındaki 4 çocuğunun gözlerinin önünde öldürüldü. Bir kadın yeni doğmuş bebeğinin yanında öldürüldü. Bir kadın tren istasyonuna giderken yaya tünelinde insanların gözlerinin önünde. Bir kadın ıssız bir köşede. Bir kadın sokakta. İsveç polisi her zaman olduğu gibi soruşturmanın güvenliği açısından bilgi vermiyor ama öldürülen kadınlar ve katilleri olan erkekler arasında bir ilişkiden bahsediyor. Kadınların katilleri tüm dünyada eş, eski eş, nişanlı, eski nişanlı, erkek kardeş, amca, baba ve tabii susarak ya da “elalem ne der” diyerek cinayete onay veren anneler.

İsveç’te her yıl ortalama 15 kadın öldürülüyor. Tek bir kadın dahi kabul edilemez. Yaklaşık 800 kadın da kocaları veya bir zamanlar birlikte yaşadıkları erkekler tarafından öldürülmemek için gizli kimlikle, gizli adreslerde yaşamak zorunda kalıyor. Tabii çocukları da. Kadınlar ve çocukları her an korkuyla, her an gizli yaşamanın kısıtladığı özgürlüklerin ağırlığında ezilerek yeni yaşamlar kurmaya çalışıyorlar.

Yazının Devamı

Timsah gözyaşları

Yıllar önce kızımı yuvaya alıştırırken beni yanında ister, ayrılmamı kabul etmez ağlardı. Yuva personeli de kızımın o güzel gözlerinden boncuk gibi dökülen gözyaşlarına kıyamaz yuvada bir kenarda bulunmama izin verirdi. Bir gün, iki gün, bir hafta derken bir ay ben de yuvaya gittim. Sonunda yuvanın pedagogu “gidebilirsin, bundan sonraki gözyaşları timsah gözyaşları” dedi. İlk defa duymuştum bu deyimi. Açıkçası anlamadım. Meğerse 1200 yılında İngiliz Fransiskan Papaz Bartholomaeus Anglicus “timsah, avını bulduğu yerde, su kenarında veya kayanın üzerinde öldürür sonra da ağlayarak yutar” diye anlatmış kitabında. Timsahın avını öldürdükten sonra ağlaması yalancıktan ağlamanın, iki yüzlülüğün adı olarak kalmış!

YEMENLİ ÇOCUKLAR

İsveç’te televizyonda sıkça gördüğüm yardım duyurularından biri Yemen ile ilgili. Yumuşacık bir sesle, yoksulluğun pençesindeki dünya güzeli çocuklar çöl tozları içerisinde, yıkılmış binaların arasında yırtık giysileriyle oynarken gösteriliyor ve Yemen için yardım isteniyor. Kocaman ve sorgulayan gözleriyle bakan çocukları açlığın ve yoksulluğun pençesinden kurtarmak, onlara daha iyi şartlar sunmak için para yardımı isteyen uluslararası örgütlerden bazıları Kızılhaç (Rödakorset), Çocuk Esirgeme Kurumu (Rädda Barnen), UNICEF İsveç, Sınır Tanımayan Doktorlar (Läkare Utan Gränser).

Yazının Devamı
  • 1
  • 2