Kanada örneğinde sömürgecilik ve soykırım tartışmaları

Bülent İbrişim

Bülent İbrişim

Köşe Yazısı

15. yüzyıldan başlayarak Kuzey ve Güney Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Okyanusya’ya sömürgeciliğin yayılması, İspanya, Portekiz İngiltere, Hollanda gibi Avrupanın devlet ve merkezi otoriteleri ile sermaye sahipleri ve özel hristiyan kurumların yakın işbirliği sayesinde gerçekleşmiştir.

Bu yazıda odaklaşacağımız İngiltere, 1922'de sömürgeciliğinin zirvesine ulaştığında dünya toplam alanının dörtte birini yönetir hale gelmişti. İngiltere, başını çektiği köle ticaretinin yanı sıra, diğer sömürgeci ülkeler gibi sömürgelerde işledikleri kıyımlarla da anılmaktadır.

Hristiyanlık emperyalizmin kültürel elçileri olarak, 15. yüzyıldan başlayarak yüz yıllarca sömürgeciliğin en üst ırktan olduklarını ve yerlilerin ise dinsel dönüşümleriyle insanlaşacakları anlayışlarını aklama rolünü üstlendi.

1943'te dönemin Başbakanı Winston Churchill, kendilerinin neden olduğu ve yaklaşık 30 milyon kişinin açlıktan öldüğü Hint-Bengal kıtlığıyla ilgili sarfettiği; "Hintlerden nefret ediyorum. Hayvan gibi bir dine sahip, hayvan gibi insanlar. Kıtlık, tavşan gibi üredikleri için kendilerinin hatasıydı." yönündeki sözleri tarihe yazılmıştır.

Bu sözler, sömürgecilerin çok yakın bir tarihe kadar sömürge halklarını nasıl gördüklerinin çarpıcı bir örneğidir.

KİLİSELER - yerli halkların kıyımında sömürgecilerin en güçlü silahı

Misyonerlik konusundaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Edward Andrews’a göre, Hristiyan misyonerler başlangıçta "görünür azizler, vahşet denizinde ideal inanç sahipliğinin örnekleri" olarak kabul görmüştür.

Ancak, 20. yüzyılın son yarısında, özellikle 2. Dünya savaşından sonra sömürge dönemi sönümlenmeye başladığında, misyonerler "bağnazlıklarıyla körleşen, inançlarının yayılması bağlamında çıkar ilişkilerine girdiği sömürgeciliğin ideolojik hücum kıtaları, ajanı ve ahlaki aklayıcıları"( 1 ) olarak görülmeye başlanmıştır.

Bu açıklamalarla Avrupalı sömürgecilerin bir çok kıtada uyguladıkları yerli kıyımlarının ideolojik dayanağı konusu bir anlam kazanır.

Avrupalı sömürgecilerin bir çok kıtada uyguladıkları yerli kıyımları soykırım mıdır?

Bilindiği gibi “Soykırım” sözcüğü ilk olarak 1944 yılında Polonyalı avukat Raphael Lemkin tarafından, ‘İşgal Altındaki Avrupa'da Eksen Kuralı’ ( 2 ) adlı kitabında kullanılmıştır. Yunanca ırk veya kabile anlamına gelen ‘genos’ ön eki ile öldürme anlamına gelen Latince ‘cide’ son ekinden oluşur

Çoğu kişi soykırımı sadece çok sayıda insanın toplu, kasten öldürülmesi olarak düşünür. Ancak BM’ler 1948’de Soykırım Sözleşmesi'ni kabul ettiğinde, soykırımın işlenebileceği beş yol tanımlamıştır ( 3 ). Bunlardan sadece biri toplu katliamdır.

Diğerleri: “grubun üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek”; “Grubun fiziksel olarak tamamen veya kısmen yok edilmesini sağlayacak şekilde kasıtlı olarak yaşam koşullarını bozmak”; “grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirlerin alınması;” ve “gruba mensup çocukların zorla başka bir gruba nakledilmesi” dir.

Bu tartışmalar özellikle önce Avustralya’da 1788’den başlayarak yerlilere (Aborijin) karşı yapılan kıyımlar, toplu zehirlemeler ve resmi ‘Çalınmış Kuşaklar’ ( 4 )uygulaması (Avustralya örneği, bir diğer yazımızın konusu olacaktır) ve Kanada’da ‘öjeni hareketi’ (5) , kadınların kısırlaştırılması ve çoğunluğu kiliselerce yönetilen yatılı okullarda kayıp yerli çocuklar ve son günlerde onlara ait toplu mezarların bulunmasıyla hız kazanmıştır.

Yerli Çocuklara ait İşaretsiz Mezarlar

Bir çocuk kaburgası, bir diş ve hayatta kalanların çocukların gecenin bir yarısı bir elma bahçesinde mezar kazmak için yataklarından sürüklendiklerine ilişkin ifadeleri. Bunlar, Kanada'da eski bir yerleşim yerinde işaretsiz çocuk mezarları bulan radar aramalarının nerelerde yapılacağına ilişkin ipuçlarıydı.

Fraser Valley Üniversitesi'nden yer radarı uzmanı Sarah Beaulieu, Mayıs ayında British Columbia'daki 1890'dan 1978'e kadar faaliyet gösteren ve bir zamanlar 500 kadar öğrencisi bulunan eski Kamloops yatılı okulu'nun bahçesinde arama çalışmaları yürüttü. 29 Mayıs 2021 tarihinde de, bazıları üç yaşında olduğuna inanılan, 215 şüpheli işaretsiz çocuk mezarı bulundu.

Kanada hükümeti adına kiliseler tarafından yönetilen bu kurumlarda ölen çocuklara ilişkin haberler, yeni olmamasına ve yıllardır bilinmesine karşın, aramaların başka yerlerde de yürütülmesini hızlandırdı.

Kamloops’un ardından, Saskatchewan, Cranbrook ve son olarak 8 Temmuz’da Penelakut yatılı okulu çevresinde toplam 1272 isimsiz ve kayıtsız mezar ortaya çıkarıldı.

Bu keşiflerin ardından kiliselere karşı öfke büyüdü. Ülkede son iki ayda 11 kilisede meydana gelen şüpheli yangınlara bugüne kadar Katolik kiliseleri maruz kalırken, geçtiğimiz gün ilk kez bir Ortodoks kilisesinde yangın çıkması dikkat çekti.

İlki 1831'de Katolik Kilisesi tarafından Kanada hükümeti adına açılan ve sonuncusu 1997'de kapatılan yatılı kilise okulları, 150 binden fazla yerli çocuğun asimile edilmeleri için ailelerinden ve kültürlerinden zorla koparılarak alıkonulduğu yerler olarak tarihe geçti.

Bu çocukların büyük bir bölümünün kötü muameleye maruz kaldığı, açlık ve soğuğun yanı sıra cinsel ve fiziksel tacize uğradığı, hatta bazı çocuklar üzerinde tıbbi deneyler yapıldığının belirlendiği öne sürüldü.

Yatılı kilise okullarında yaşanan trajedinin tüm boyutları ile ortaya çıkarılması için Kanada’da kurulan ‘Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’ (Truth and Reconciliation Commission), çalışmalarını 2015'te tamamladı ve yaşananları "kültürel soykırım" olarak tanımladı.

Komisyon raporunda kilise okullarında kalırken ölen çocukların sayısının, ölümlerin kilise yönetimlerince bugüne kadar belgelenmemesi nedeniyle yaklaşık altı bin olduğu kaydedilmişti.

Yerli topluluklar söz konusu okulları, alkol bağımlılığı, ev içi şiddet ve intihar vakaları gibi günümüzde, diğer tüm sömürge kurbanı yerlilerde olduğu gibi, Kanada toplumu içinde de yaşanan sosyal sorunların kaynağı olarak görmektedir.

2008 yılında, Başbakan Stephen Harper ve bazı Kanada piskoposları özür dilemiş olsa da, Katolik Kilisesi'nin kiliselerce yönetilen okullarda oynadığı önemli role rağmen hiçbir papa özür dilemedi. Kuşkusuz özür dilemek onlar için suçluluklarını doğrulamak olacaktı.

Kanada Hükümetinin dünya kamuoyunun dikkatini başka yöne çekme çabaları

Bu acı olaylar bir bir gün ışığına çıkarken, Kanada dikkatleri başka yönlere çekme çabalarını sürdürüyor.Kanada'nın Cenevre'deki BM Daimi Temsilcisi ve Büyükelçisi Leslie E. Norton Avustralya, Fransa, Almanya, Japonya, İspanya ve İngiltere’nin de aralarında bulunduğu 44 ülke adına, 22 Haziran 2021 tarihinde BM İnsan Hakları Komisyonu oturumunda yaptığı açıklamada, Çin’in "Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki insan hakları durumundan büyük endişe duyuyoruz" dedi.

Norton, Çin'in BM insan hakları yüksek komiseri de dahil olmak üzere bağımsız gözlemcilere, iddiaların araştırılması için izin vermesi çağrısında bulundu.

Bu açıklamanın ardından iddiaları rededen Çin’den tepki gecikmedi. Konseyi’nin 47. toplantısı kapsamında düzenlenen kadın hakları konulu oturumda konuşan Çin'in BM misyonundaki üst düzey yetkilisi Ciang Duan, Kanada'da yerli halka yönelik insan hakları ihlallerine ilişkin olarak "kapsamlı ve adil soruşturma" çağrısı yaptı. "Kanada, hatalarını telafi etmek için fiili adımlar atmalı, basit bir özür yeterli değildir." dedi.

Rusya, Beyaz Rusya, İran, Kuzey Kore, Suriye ve Venezuela adına açıklama yapan Ciang, tarihsel olarak yerlerinin topraklarından sürüldüğü, öldürüldüğü ve kültürlerinin yok edildiği Kanada'da ayrıca "çok sayıda yerli çocuğa ve kadına zorla kısırlaştırma yapıldığını" savundu ( 6) .Bilindiği gibi Kanada, bağımsız gözlemcilerin batı Sincan bölgesini ziyaret edebilmeleri için Çin'in izin vermeye çağıran ve ‘Atlantik Cephesi’ diye adlandırabileceğimiz koalisyona önderlik ediyor.

Bu yılın Şubat ayında Kanada parlamentosu, Trump ve Biden’ın iddialarına sahip çıkarak Çin'in Müslüman azınlıkları istismar etmesinin soykırım teşkil ettiğine ilişkin bir önergeyi kabul etti. Bu girişimin ardından İngiliz, Hollanda ve Litvanya parlamentoları da benzer önergeleri onayladı.

Tüm bu gelişmeler, Kanada ve Çin arasındaki ilişkilerde giderek kötüleşen son gerilime işaret ediyor. İki ülke arasındaki ilişkiler Çinli teknoloji şirketi Huawei'nin kurucusu ve sahibi Ren Zhengfei'nin şirketin başkan yardımcılarından Meng Wanzhou’nun 2018 yılında ABD’nin talebi üzerine Kanada'nın Vancouver kentinde gözaltına alınmasıyla bozulmuştu.

Kanada’nın Atlantik Cephesi’nin temsilciliğini üstlenmesi, buna karşılık Çin’in açıklamasını destekleyen ülkelerin ise bu cepheye direnen ülkeler olması dikkat çeken bir diğer konu oldu.

(1) Edward E. Andrews - Christian Missions and Colonial Empires Reconsidered: A Black Evangelist in West Africa, 1766–1816

(2) Raphäel Lemkin , ‘Axis Rule in Occupied Europe’, 1944.

( 3) ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’- https://diabgm.adalet.gov.tr/arsiv/sozlesmeler/coktaraflisoz/bm/bm_11.pdf

(4 ) Bülent İbrişim, ‘Avustralya Tarihinin Kara Lekesi, Çalınan Kuşaklar’, Ulusal Kanal, 2021.

(5) Nazilerin ‘Üstün Irk’ düşüncesine temel olan Avrupa dışında Amerika Kıtasında yoğun biçimde uygulanan ‘Öjeni’(özellikle yerli kadınların kısırlaştırılması) konusu bir diğer yazı konumuz olacaktır.

(6) https://www.globaltimes.cn/page/202106/1226492.shtml

# Kanada # SÖMÜRGE # BÜLENT İBRİŞİM