Coşkun Özdemir ve Yaşar Kemal

Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Türk edebiyatının büyük ustası, ölümsüz romancımız Yaşar Kemal Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ruhu şad, mekânı cennet olsun! İnanıyorum ki sanatçı kimliği ile ismi sonsuza dek yaşayacaktır. Prof. Dr. Coşkun Özdemir ise nöroloji alanında dünya çapında yankı uyandıran çok değerli çalışmalar yapmış gurur duyduğumuz bir bilim insanımız ve aynı zamanda çeşitli eserleri ile öne çıkmış saygın bir düşünürdür.

Bilmiyorum, Coşkun Özdemir’in Kaynak yayınlarından çıkan “Urfa’dan Harvard’a” adlı kitabını okudunuz mu? Sıfır noktasında teslim aldığı bayrağı, Himalayalarınzirvesine taşıyan bir insanımızın mütevazı başarı öyküsüdür. Kitabın 136-142 sayfalarında son kerte ilginç anılarını okuyucuları ile paylaşmaktadır. Dilerseniz bu sayfalara birlikte göz atalım:

Bende derin izler bırakan bu güzel insanları bitirmeden Yaşar Kemal'i de ayrıca anmalıyım. Bu anı içimde bir yara gibidir ve ne yazık ki bu hazin bir hikâyedir. Hazin oluşu hikâyenin bu tanıma uygun sonuçlanmasından ileri geliyor. Yaşamımın en büyük dostluklarından biri daha önce de belirttiğim gibi Maçka'da Eyüboğlu'nun evinde başlamış ve aralıksız devam etmişti. Onunla bulunmak, onunla birlikte başka dostlarla buluşmak, viskileri yuvarlarken sohbet etmek olağanüstü zevkli ve keyiflidir. Önceki yıllarda kalp çarpıntılarından şikâyet eder, bana nabzını saydırırdı. Açıkça bir nörozu vardı. Sonraları bu kaybolmuştu.

Yaşar Kemal kitaplarından, yazdıklarından, yazacaklarından sıkça söz ederdi. Arasıra kaybolur, bir dağ başına çekilerek yazmaya koyulurdu. Küçükçekmece'deki evine sıkça giderdik. Tilda'yı orada görüyordum, müstesna bir kişilikti Tilda. Yaşar Kemal'in kitaplarını hem tercüme ediyor hem de tanıtıyordu. Kitaplarının sonuncular hariç hepsi, bende imzalı olarak durur. Ağrı Dağı Efsanesi kitabını "Babo Coşkun, bu benim yüreğimdir" yazarak imzalamıştı. Beni de çok etkileyen bir kitaptır bu. Yıllar boyu çok yakın bir dostluğumuz oldu Koca Yaşar'la.

1983'te ciddi bir hastalığımın olduğu anlaşılmıştı, kanserdim! Yaşar Kemal beni o günlerde de bırakmamıştı. O yıllarda henüz param yoktu. Amerika'ya gitmem gerekiyordu. Parasızlığımı biliyordu Yaşar. 500 sterlinlik bir çek yazarak ve itirazlarımı kabul etmeyerek bana bu parayı almayı kabul ettirmişti. Amerika'daki ameliyatım ve sonrasında da sık aramış, sormuştu beni. Ertesi yıl yine Amerika'ya gitmem gerekiyordu. Gitmeden önceki son gecemde Gençay'ı da çağırıp Kalyon'da birlikte epeyce viski içmiştik. Ertesi sabah da sarhoşluğum devam ederken yola çıkmıştım.

O yıllarda PKK sahne almış, Kürt sorunu da öne çıkmıştı. Böylece 1990'lı yıllara kadar gelinmişti. Bir gün gazetede Yaşar Kemal’in “Kürtlere yapılan 70 yıllık zulümden” bahsettiğini okumuş, şaşmıştım. Suçlama Atatürk dönemini de içine alıyordu. Yadırgamıştım, hiç böyle konuşmazdı. Otuz yıldır dinliyordum onu.

Cumhuriyet'te ona hitaben bir yazı kaleme almıştım, Sami Karaören ikinci sayfada güzel bir şekilde yer vermişti. Çok dikkatli bir yazıydı, kırıcı olmaktan uzaktı: De Gaulle'e Sartre'ı şikâyet ettikleri zaman, “Sartre Fransa'dır, ona dokunulamaz” demiştirdiye başlamış, “Yaşar Kemal de Türkiye'dir" diye devam etmiştim.

İlk satırlarımdı bunlar. Yaşar Kemal bana "Kürt Doktor" diye hitap ederdi, herhalde Urfalı olduğumu dikkate alarak.

İki gün sonra Pera Palas'ta bir toplantıdaydık. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Demirtaş Ceyhun da vardı. Toplantı salonunun çıkışı otelin barına açılıyordu. Yaşar Kemal orada hışımla bana doğru yürüyerek, yüksek sesle"Seninle ömürboyukonuşmayacağım!" diyebağırdı.Şaşırdım.Otuzyıllıkgüzelbir dostluğabir anda son veriyordu ünlü romancı, bir kalabalığın ortasında. Duymayan kalmamıştı.

TV kameraları bizi kaydetmişti. HBB kanalının muhabiri hemen bana yaklaşarak sorular yöneltmiş, kısaca cevaplamıştım. Aziz Nesin hastam olmuştu, iyi tanışıyorduk. Aydınlar Dilekçesi’ni bizim klinikte yatarken yazmıştı. Demirtaş'la birlikte beni alıp başka bir toplantıya götürdüler oradan. O günden sonra Yaşar Kemal'le hiç konuşmadık. Otuz yıla yakın dostluk ettiği bir arkadaşının dikkatli ve kollayıcı bir üslupla kaleme aldığı bir yazıdan bu kadar alınmış olması ve otuz yıllık bir dostluğu yıkıp geçmesi, anlaşılması ve onaylanması zor bir şeydir sanırım.

Benzer tepkileri Ahmet Taner Kışlalı, Bedri Baykam ve Hasan Pulur'a da gösterdiğini hatırlıyorum. Yaşar Kemal sevimli, sempatik bir insan, ama övgüye doyamıyor, hep onun büyüklüğünden, hatta eşsizliğinden söz edilmeli. En ufak bir eleştiriye tahammülü yok. Coşkun onun iyi dostu, ama onu eleştirmek, yanlışını ortayakoymakhaddi değil!

Ondaki -Kışlalı'nın“Hangi Yaşar Kemal?" diyeişaretettiği değişimin dile getirilmesi hoş görebileceği bir şey olamaz. Bence yazık ki böyle bir olgunluktan yoksundu dünyaca ünlü büyük romancımız. Büyük sanatçıların böyle özellikleri olabiliyor, bunu iyi biliyoruz. Liszt'in kızı Cosima'ya eziyet eden, kötü huyları ile ünlü Wagner'i düşünün. Aksi bir adam, büyük yazar Bernard Shaw'ı düşünün; isterseniz kumarbaz ve epileptik Dostoyevski'yi. E bu vesileyle referanduma "Evet" oyu vereceğiniilan edenNobelsahibiOrhanPamuk'udahatırlayabiliriz. Büyükromancılarımızbizdedüşkırıklığı yaratabiliyorlar.

Yaşar Kemal'le dostluğumuzu bitiren,söz konusu yazıyı buraya alıyorum:

Yaşar Kemal'e Sesleniş:

Cezayir sorunundaki sert tutumundan ötürü J.P. Sartre'ı de Gaulle'eşikâyet ettikleri zaman bu ünlü asker ve siyasetçi, 'Sartre Fransa'dır, ona dokunulamaz' diye yanıt veriyor. Yaşar Kemal de Türkiye'dir, Türkiye'nin bir anıtıdır, ülkenin yüz akıdır. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin böyle bir yüz akımız için soruşturma açması üzücü ve kaygı vericidir.

Yaşar Kemal'in Der Spiegel dergisinde yayımlanan görüşleri (Yaşar Kemal’in Ocak 1995’te Alman Der Spiegel dergisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemini ağır bir şekilde eleştiren “Yalanlar Seferi” adlı yazısı yayımlandı. S.P.) düşünceleri beğenilmiyorsa, ancak bir başka yerde, bir başka düzeyde sorgulanması uygun düşerdi. Dünyaya ün salmış bir büyük yazarın neden böyle düşündüğü araştırılabilirdi. Cumhurbaşkanı ya da başbakan, Yaşar Kemal'i davet edip niçin Der Spiegel'de böyle bir yazı yayımladığını, neden böyle bir tepkiyi biriktirdiğini sorabilirdi.

Yaşar Kemal'i, birçoğumuza aykırı, en azından abartmalı gelebilecek görüşlerinden dolayı yargılamak topluma ancak zarar verecektir. Yaşar Kemal'i Türkiye'nin seçkin bilim adamları ve sanatçıları ziyaret ederek destek vermişlerdir. Ama birçoğunu yakından tanıdığım bu seçkin insanlarındesteği sanırım büyük romancının Der Spiegel'deki yazısının içeriğine yönelik değildir.

O aydın kişiler Fransız düşünürü Voltaire'in o çok ünlü sözünü benimsemektedirler. Kendisinin düşüncelerinden ötürü suçlanmasına, hakkında suç duyurusunda bulunulmasına ve Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne gönderilmesine karşı çıkmışlar aydınlar. Yaşar Kemal, benim dostluğundan onurlandığım, ama ondan da daha fazla bu arkadaşlıktan büyük kıvanç duyduğum, beraberliği bana yaşama sevinci veren bir insandır. Kuşkusuz olağanüstü bir romancı olduğu kadar, olağanüstü bir kişiliktir Yaşar Kemal. Onunla birlikte olmak, birlikte saatler geçirmek dünya güzeli bir şeydir.Tatlı, hoşgörülü, dünyaya, insanlara sevecenlikle bakan, söyleşisine doyum olmayan,insanı alıp bulutlar üstüne çıkaran bir Yaşar'dır o.

Uzun yıllardır tanıdığım Yaşar Kemal'in Der Spiegel'deki yazısıyla bende düş kırıklığı yarattığını söylemeliyim. Dostluğun bunu gerektirdiği kanısındayım. Uzun yıllardan beri Türkiye solcularının içinde ve yakınında bulundum. Son yıllarda Sovyetler'in beklenmedik çöküşü ve sosyalizmin içine düştüğü büyük bunalım ile dünyanın ayakları altından kaydığını algılayan kimi solcularımız yitirdikleri kimliklerini Kürtçülükte, Kürt milliyetçiliğinde buldular.

Kimisi kendisini yükselen değerler ve küreselleşme gibi aldatmacalara kaptırdı. Aralarında inanılmaz dönüşler yapanlar ve zengin sofralarına yerleşenler oldu. Kimileri de büyük devrimci, Anadolu aydınlanmasının önderi Mustafa Kemal'e sövme, onu küçümseme, Cumhuriyet'in ilk yıllarını bugünün her türlü olumsuzluğundan sorumlu tutma modasına kaptırdı kendisini.

Beniençokkaygılandıran,çoksevdiğimbir büyükyazarın,buolağanüstüinsanın,benceiçinde patolojik öğeler taşımayan, ama belli ki doyumsuzluk duygusu içindeki bazı entelektüeller için çekicilik taşıyan bu akımlardan etkilenmesi olasılığı oldu. Yaşar Kemal'i ben yaşamım boyunca tanıdığım en güzel insan olarak tanımladığım Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde tanıdım. Vedat Günyol gibi, Azra Erhat gibi, Bedri Rahmi gibi dünya güzeli öteki insanlarla birlikte.

Bu güzeller güzeli, aydınlar aydını insanlar Cumhuriyet devrimlerine ve onun yaratıcısı Atatürk'e büyük hayranlık ve bağlılık duyuyorlardı. Gerçek aydınlanmacılar idi onlar. Yaşar'ın hâlâ yine bu insanlara çok yakın olduğunu sanırım. Bu nedenle Cumhuriyet'i, kuruluşundan başlayarak bir baskı ve vahşetrejimi olarak tanımlaması beni elbette şaşırtır. PKK'nınKürtleritemsilettiğivegerillasavaşıvermekteolduğusavıdabirokadar.

Koca Yaşar,seni elbette çok seven,yere göğe koyamayan çok sayıda dostların, milyonlarca okuyucun ve ardında koca bir halk var. Ama gel gör ki onların önemlice bir bölümünü haylice üzdün ve zor duruma düşürdün.Onlar buzorluğa seve seve katlanıyorlar.Toplum hızla bir karanlığa doğru sürükleniyor. Senin gibi insanların kafa aydınlığına ne kadar gereksinimimiz var.

Senin bu ülkede ve tüm dünyada bileğinin hakkı ile kazandığın benzersiz ağırlığı kıskançlıkla, özenle koruman gerek, bunu hepimiz adına, tüm aydınlanmacılar adına yapman gerekiyor. İçinde bocaladığımız kargaşaya, gittikçe koyulaşan karanlığa gür sesinle ve dünya çapındaki ağırlığınla ışıklar serpmelisin. Cumhuriyet’in ideali, Anadolu insanının hangi din, hangi kökenden olursa olsun kardeşçe yaşaması idi. Birlikte emperyalizme karşı benzersiz bir savaş verdik. Birlikte yaşamımızı sürdürmemizden daha doğal ne olabilir?

Hem Yaşarcığım, 'Bırakalım Kürtleri PKK ile baş başa, sorunlarını kendileri çözümlesinler' demişsin;senin ne yapacağını iyi bilemiyorum, ama İstanbul'da 2 milyon kadar Kürt olduğu hesaplanıyor,onlar buna razı oluyorlar mı dersin? Bana da Urfalı oluşuma bakarak Kürt Doktor diye seslenir durursun, ne bileyim Kürt müyüm, değil miyim, ama onlarla birlikte büyüdüğüm, yaşadığım, hala beraberliğimi sürdürdüğüm tartışma götürmez. Ama beni de PKK ile baş başa bırakmaya gönlün razı oluyor mu Allah aşkına? Seni sevgi ile kucaklıyorum.

Cumhuriyet,31 Ocak 1995

Nobel adayı büyük romancı Yaşar Kemal uzak kaldığımız yıllarda da beni düş kırıklığına uğratmaya devam etmiştir.

Bir aydın zulmüne dönüşen AKP iktidarının politikalarını eleştiren bir çıkışını hatırlamıyorum. Bunca günahsız insan yıllardır hapiste çürütülüyor; çocuklar babalarına hasret; büyükacılar çekiliyor. Onun çok iyi tanıdığı insanlar var aralarında.

İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, onca gazeteci, üniversiteli gözaltına alınıp tutuklandığında, işçiler, gençler coplandığında Yaşar Kemal'den bir kükreme beklemez misiniz?

Nerededir bu koca yazar, dünyaca ünlü sanatçı?

Nasıl bu kadar sessiz kaldı İnce Memet yazarı?

Kitaptan alıntılarım burada son buluyor. Atatürk diyor ki “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”

Büyük usta Yaşar Kemal’i özlem, vefa, şükran ve minnet duygularımla tazimle anarken, örnek insan, mümtaz şahsiyet, gönül insanı ve Anadolu aydınlanmasının parlayan yıldızı Coşkun Özdemir’e uzun, sağlıklı, esenliklerle dolu bir yaşam diliyorum.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

# kemal # Yaşar # Özdemir # Coşkun