Radyo

Çetin Ünsalan

Çetin Ünsalan

Köşe Yazısı

Televizyon, internet, DVD, bilgisayar, video paylaşım siteleri ve daha sayamayacağım nicesi… Şöyle bir düşünün, ne kalıyor bunlardan aklınızda? Büyük imkânlar içindeki hiçlik ve ruhsuzluk.

Oysa radyo bambaşkaydı… Radyo deyince çocukluğumuzun anıları, radyo tiyatroları, cuma akşamüstü ve cumartesi sabahları çocuk kuşakları, yarışmalar ve biz… Sanki siyah beyaz bir filmin içinde kendi sesimizi duyan, bize ait olanı bize anlatan kutuydu o.

Yaz tatilleri babamın atölyesine gittiğimde bir yandan çalışırken, bir yandan dinlediğim kulağımdaki sesti. Vurduğum her muşta darbesinde, işime eşlik eden arkadaşımdı radyo.

Kimi zaman yurttan sesler korosunu dinledik, kimi zaman sanat müziği, kimi zaman Milli Güvenlik Konseyi’nin ne yapmayacağımızı söylediği metinleri, kimi zaman da ilden ile bağlanan maç yayınlarını… Radyo, hafta sonlarında benim için Fenerbahçe demekti.

Hepsinin acı tatlı hatırası var. Hepsinin bir ruhu, yaşanmışlığı, bıraktığı bir tortu, miras var bu ülkenin kulaklarında. Bu yüzden ben ne zaman Harbiye’den geçsem ve radyo binasına baksam içime bir huzur dolar.

Çünkü o benim girdiğim TRT sınavı, hatırlamadığım, babamın hiç anlatmadığı, ama halamdan dinlediğim udilik günlerinin mirasıydı bana. O Harbiye’nin tam orta yerinde benim için devlet, arkadaş ve pencerelerinden notaların yükseldiği binaydı.

Şimdi İstanbul Radyosu’nun Harbiye’deki binasını devretmeye kalkıyorlar. Kime? Birleşmiş Milletler’e… Daha önce de otel yapmaya niyetlenmişlerdi. Şimdi dünyanın iki ayaklı büyük kedilerine bina olarak tahsis etme hesapları içine girdiler.

Çünkü onlar için her şey para… Şehrin tam ortasında, rantı en yüksek yerinde, ağabeylerine ‘hayır’ diyemeyecekleri bir noktada… Oysa orası bir tarih, bir okul, birbirinden değerli sanatçıların koridorlarında yürüdüğü, izole odalarında kendi sesinizi bile duyamadığınız, ama sizi milyonların duyduğu sihirli bir dünya…

Ama şimdi Birleşmiş Milletler’e vermek istiyorlar. Kim bilir ne uğruna? Eminim ki bunun da altından dolaylı ya da direkt para çıkacaktır. Tıpkı Sümerbank’ı, Merinos’u gözünün yaşına bakmadan sattıkları gibi, İstanbul Radyosu’nun binasını da elden çıkarmak istiyorlar. Neden? Güç, taviz ve para?

Zeki Müren, Filiz Akın ile Sadri Alışık’ın bir filmi vardı. Orada zengin baba kızını bırakması için Müren’e para teklif ediyordu. Rakamı yükseltip, 75 bin TL’ye kadar çıktı. O anda filmin kahramanı şöyle dedi: “Paranın miktarı değil, ağırlığı ilgilendirir beni.” Baba sordu: “Neden? Yanıt: “Suratınıza çarptığım zaman biraz olsun acıtması için.”

İşte bu haberi duyduğumdan beri gözünü para hırsı bürümüş, hiçbir değer tanımayan, ülkeyi bu zihniyetle yöneten ve her şeyin karşılığını para gibi gören bu insanlara aynı şeyi yapasım var. Dokunmayın radyoma…

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

# radyo