Enerji naklinde koridor değil, merkez olmalıyız! Enerji rekabeti kan kokuyor

Soner Polat

Soner Polat

Köşe Yazısı

Boru hatları ile enerji naklinde Türkiye için çarpıcı bir slogan var: “Hedefimiz koridor değil, merkez olmaktır!” Bu sloganın yaratıcısı yurtsever, bilgili ve birikimli bir enerji uzmanı olan Dr. Volkan Özdemir. Sayın Özdemir, aynı zamanda Enerji Piyasaları ve Politikaları Enstitüsü’nün (EPPEN) Başkanı. Bu konularda yayımlanmış birbirinden güzel makaleleri var.

Öncelikle bir konuyu hatırlatalım. Herhangi bir şekilde tampon, geçiş ya da köprü konumunda olan ülkeler, sanıldığının aksine jeopolitikte hassas ve kırılgan ülkeler olarak kabul edilirler. “Ülkemiz Afrika ile Amerika arasında bir köprüdür ve ikisinden de izler taşır!” gibi söylemler, gerçekte uzmanlar tarafından bir zafiyet itirafı olarak algılanır.

Enerji nakil hatlarına da bu açıdan bakmak gerekir. Bilindiği üzere, dünyanın son 200 yılına enerji kavgası damgasını vurmuştur. Savaşların çoğunun da bu kaynaklara sahip olma hırsı ile tetiklendiğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Osmanlı Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa (1856-1913) bu işin sırrına varmadığından, önemsiz (!) bir çöl olan Katar ve Kuveyt’i İngilizlere hediye etmekte bir beis görmemişti. Günlüğüne bakalım: “Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile ihtilaf çıkaramazdık. Bu gibi ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi. Kuveyt ve Katar’ı İngiltere’ye bırakmaya kara verdim!” Ama Almanlar bu enerji zengini alanları İngilizlere bırakmamak için Bağdat demiryolu inşa projeleri bile geliştirmiş, sonunda kıyamet kopmuş, cihan harbi patlak vermişti.

Arka arkaya hayata geçirilen projelerle boru hatları neredeyse ülkemizin her tarafını kaplayacak! Ama bu nedenle bayram etmemiz için şimdilik hiç bir neden yok! Ayrıca unutulmamalıdır ki boru hatları küresel yaşamın can damarıdır. Ve en küçük bir istikrarsızlıkta dışarıdan müdahale için gerekçe yaratırlar. Her boru hattı, aslında giyilen bir ateşten gömlektir. Bu nedenle attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmeli!

Boru hatlarının geçmişine baktığımızda, Türkiye’nin hlâ Mahmut Şevket Paşa zihniyetinden kurtulamadığını görüyoruz. Türkiye, eğer kendisine ciddi bir ekonomik katkı sağlıyor ve stratejik konumunu güçlendiriyorsa bu işe soyunmalıdır. Aksi halde ekonomik kayıplarının yanı sıra küresel rekabetin günah keçisi olur. Türkiye’den geçen hiçbir boru hattının fikir babası Türkiye değildir. ABD ve RF’nin kendi özel hesap ve planları var. Türkiye coğrafyası ise bu güçlerin mücadele sahnesine dönüşmüş durumda.

Boru hatları için üç durum söz konusu. Koridor iseniz, fiyat belirleme hakkınız yok. Hattın mülkiyeti de size ait değil! Siz sadece köprüsünüz. Cebinize birkaç kuruş sıkıştırıyorlar. Transit iseniz, fiyat oyununda yoksunuz ama iletim sistemi size ait. Yani ülkenizden geçişte vana sizin denetiminizde! Vana açma kapama için üçüncü taraflarla pazarlık yapma hakkınız var. Merkez (Hub) iseniz ki ideal durum budur, gelişmiş alt yapı ve depolama olanakları ile fiyat belirlenmesinde sizin de etkiniz oluyor. Ayrıca ülkenin finans piyasalarına da entegre oluyorsunuz.

Biliyorsunuz, Türk akımı isimli bir Rus projesi var. Rus doğal gazı Türkiye, Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan’ı kat ederek Macaristan sınırına kadar ulaşacak! Bu proje Batı’nın tüylerini diken diken ediyor. Türk akımı adı verilmiş ama görüldüğü kadarıyla, anlatıldığı gibi Türkiye’ye büyük bir katkı sağlayacak gibi görünmüyor. Çünkü Türkiye, bir türlü enerji meselelerinde kendi oyun planını kuramıyor. Başkalarının yazdığı oyunda figüran olmayı tercih ediyor.

Rusların bu projede ekonomik kazançlardan ayrı olarak siyasi ve stratejik hesapları da var. Balkanlarda Ortodoksluk ve Panslavizm ekseninde bir yakınlaşmayı başlatmak istiyorlar. Bu maksatla aralarında köklü sorunlar bulunan Yunanistan ve Makedonya’yı bile aynı çatı altında buluşturmayı başardılar. Bu girişimden müthiş bir rahatsızlık duyan ABD, ilk ciddi tepki olarak Makedonya’yı karıştırdı. Rus basınına göre, Makedon Hükümeti bir renkli devrimle alaşağı edilmekle tehdit ediliyormuş!

Türk gemisinin vurulması tam da bu olayların Balkanları ısıttığı bir döneme denk düştü. Geminin seyir defteri de oldukça ilginç. Malta’nın La Valetta limanına gidecekken, birdenbire varış limanı Tobruk oluyor. Türkiye’ye de bir mesaj veriyor olmasınlar!

Görüldüğü gibi, boru hattı sadece boru hattı değildir. Bir ülkeyi, istese de istemese de hedef yapacak dinamikleri bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye artık, “Bak, ne güzel de enerji koridoru olduk!” saflığının dışına çıkmalıdır. Boru hatları, siyasi, ekonomik ve stratejik sonuçlar doğuran jeopolitik hamlelerdir. Şu ana kadar bu hatlar Türkiye’ye ekonomik bir katkı sağlamadığı gibi, ülkemizi devlerin muharebe sahnesi yapmıştır.

Batı’nın denetimindeki dünya dengelerinden bihaber ve jeopolitik akıldan yoksun sistem partileri ile Türkiye, bu alanda da çıkmaz bir sokağa doğru sürüklenmektedir. Yazımızı alkışı hak eden sloganla bitirelim: “KORİDOR DEĞİL, MERKEZ OLMALIYIZ!”

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

# kan # Merkez # enerji # değil # Koridor # kokuyor