Topu topu bir tutam saç

Kadim Ülker

Kadim Ülker

Köşe Yazısı

Eşimin işten eve geldiğinde, o günün yorgunluğundan ertesi gün işe gitmek istemediğini sezerdim. Ertesi gün bütün yorgunluğuna rağmen günün doğmasına saatler kala bana mısın demeden yine işin yolunu tutar ve bana mısın demeden işine gider. Akşam yine işinden yorgun argın eve döner. Yorgunluğu da bir günlük dinlenmeyle geçmez. İki üç gün gerekir dinlenmek için. Haftalar, aylar bu tempoyla geçer, gider. Onun bu yorgunluğundan dolayı burnumuzun dibinde olan o muhteşem parklardan birine yıllardır beraber gezmeye çıkamadık.

Önceleri onun çalıştığı hastanede işlerin zorluğunu bildiğimden, bu yorgunluğun sadece onda olduğunu düşünürdüm. Daha sonraki yıllarda tandığım işçi kadınlarda da gözlemlediğim kadarıyla yorgunluğun emeğinin karşılığında yaşamaya çalışanların hepsinde aynı olduğunu gördüm.

Kendi işinde çalışan iş kadınlarında da durumun farklı olmadığını henüz öğrendim. Bir tutam saçımı kestirmek için çok sık olamasa da berbere giderim. Bu ziyaretlerimde saçımı kesen kuaför hanımın da eşimin duyduğu rahatsızlıkların aynısını yaşadığını anlatması beni fazlasıyla şaşırttı. Çalışanlarla mesleğimden dolayı tanımıştım, işverenlerle birebir ilişkim olmamıştı.

Kuaför hanım, Viyana’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerinden birinin merkezi caddesinde, hem de kurtlar sofrası denilebilecek yerde uzun zamandır bir kuaför dükkânı işletmektedir. Zira bulunduğu yerde bir işletme uzun süredir ayakta duruyorsa orada iyi iş yapılıyor diye düşünülür. Onun için de o dükkânın yanına, karşısına değişik bir branşta değil hem de aynı alanda hizmet vermek için yeni bir dükkân açarlar. Burası da öyle. 20 yıldır çalıştırmış olduğu kuaför dükkanının etrafı çok sayıda kuaför dükkanları ile dolu. Kuaför hanımın diğerlerine avantajı, dükkanının temizliği, onun sevimliliği, müşteri çevresinin çoğunluğunun “düzeyli” olmasıdır. “Düzeyli müşteri” kavramıkendisine ait. Müşterilerini randevuyla alıyor. Dükkanında aynı anda kendisiyle beraber en fazla sadece iki kişi bulunabiliyor. Arı gibi durmadan çalışıyor. Hem dükkânı hem de kendisi benzerine çok sık rastlamadığımız örnek bir Türk kadınıdır. Çevresinde bir iş kadını olarak kıskanılıyor. Kıskanılma nedenlerinden biri de çevrede bulunan onlarca rakibine ve birçok işletmenin kapanmış olmasına rağmen yirmi yıldır ayakta kalmasıdır. Kazancının nasıl olduğunu sorduğumda “masraflarımı karşılıyor, geçiniyorum” diyor. Renkli kişiliği de kıskanılma nedenlerinden bir diğeridir. Şarkı söylüyor, gitar dersi alıyor ve spor yapıyor. O, dükkanının hem sahibi hem de temizlikçisidir. “Eleman çalıştıracak gücüm yok” diyor. Hastalansa da dükkanını açması ve işinin başında olması gerekmektedir.

Onu her gördüğümde 70’li yılların klasik Yeşilçam filmlerini hatırlarım. Biraz Filiz Akın, biraz Emel Sayın, biraz Türkan Şoray, biraz Fatma Girik, yok yok daha çok dönemin en sükseli ses sanatçısı Ajda Pekkan’dır o. Hatta konuşunca o efsane şarkı “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız” ile çıkış yapan Tülay’ın ta kendisidir. Neşe ve Gülden Karaböcek kardeşlerin seslerinde olan bütün saflığı, romantizmi ondadır. Kısaca geçmişe, geçmişin o kaybolan güzelliklerine, yaşamına, sevgi, saygı ve aşklarını hatırlamaya davet ediyor. Sadece bir iki dakika süren saç kestirme seremonısınde kuaför koltuğunda otururken bütün güzel anıları, kuaför hanımın hareketlerinde hatırlarım. Ben makasın tıkırtıları arasında güzel anıları gözü kapalı yaşarken, yorgunluğunun da etkisiyle o bunları yaşatığınn farkında bile olmuyor. Kendisine söylediğim teşekkürüme “ne önemi var, topu topu bir tutam saç değil mi?” sözleriyle kafamda geriye kalmış saçlarımı küçümseyen cevap veriyor. Bir zehmeri ayında yorgunluktan komaya girdiği haberi hızlıca yayılırken, aylar sonrası baharın bitiminde komadan çıktığına dair haber aynı hızda yayılmadı...