İsrail askerleri de acı çekiyor ama bu onları mağdur yapmaz!

Massimiliano Arif Ay

Massimiliano Arif Ay

Köşe Yazısı

Massimiliano Arif Ay / İsviçre Komünist Partisi Genel Sekreteri

Bugün sizlere, Güney İsviçre'de, Locarno Uluslararası Film Festivali'nin son gösterimlerinden birinde izlediğim ve yönetmen Yona Rozenkier tarafından çekilen "Hatzlila" (İngilizce: "The Dive") adlı bir filmden bahsetmek istiyorum.

Ulusal.com.tr okurlarının Filistin sorununa bakışlarındaki duyarlılığı çok iyi biliyor, kültür dünyasına emperyalist ve Siyonist sızma -girişimlerinin- ortak endişelerimiz olduğunu düşünüyorum.

Soğuk Savaş'ın ortasında, Locarno Uluslararası Film Festivali'nin Sovyet filmografisini yaymak için cesaret ve bağımsızlığa sahip olmasının üzerinden uzun zaman geçti. Şimdi İsrail filmi tercih ediliyor! Ancak birkaç yıl önce, aynı Festivalin 68. gösterimi vesilesiyle -İsviçre'de meşruluk tartışmalarına yol açan- Siyonist rejiminin ürünü olan İsrail film kütüphanesi ("İsrail Film Fonu") ile bir ortaklığa karar verildi. Bu ortaklık, bizi İsviçreli yapan tarafsızlık geleneğine ters düşmekte ve yakışmamaktadır.

FİLMDE İSRAİL'İN SAVAŞ KIŞKIRTICILIĞI ELEŞTİRİLMİYOR

Hatzlila, "her zaman uçurumun eşiğinde olan bir ülkenin çelişkilerini ve paradokslarını ekrana aktarmaktan çekinmeyen" bir film olarak bizlere sunuluyor. En azından, İsviçreli film eleştirmeni Lorenzo Esposito'nun (aşırı iyimser) incelemesinde yazdığı şey buydu. Film aslında İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü agresif savaşı anlatıyor, ancak bunu üç kardeşin en küçüklerinin orduya katılmaya hazırladıkları uzak bir Siyonist "kibbutz" perspektifinden yapıyor.

Film eleştirmeni bu bağlamda, gençleri savaşa hazırlamak "aşırı, çılgın bir ritüeldir" yorumunda bulunuyor. Fakat ve ne yazık ki filmin politik boyutunu kavrayamıyor. Zira bu film kesinlikle barışa hizmet etmiyor. Filmde, hiçbir şekilde, İsrail'in savaş kışkırtıcılığı eleştirilmiyor. Yanı sıra bu film zorunlu askere katılmayı reddeden ve Filistinlilerin haklı istiklal mücadelesine sempati duyan cesur Yahudileri de yüceltmiyor.

Filmde, küçük kardeşin cepheye gitmesini önlemek için başvurulan taahhütler, yalnızca bu kardeşin savaşta ölebileceği korkusundan kaynaklanmaktadır. Bu elbette insani bir duygudur, ancak bu, bir çatışmanın önemsizleştirilme riskini birlikte getirmektedir.

“SAVAŞ KÖTÜDÜR!” AMAN NE DE BÜYÜK BİR KEŞİF!

Şiddet ve ırkçılığı (anayasal olarak bile!) benimsemiş bir rejimin desteklediği filmografiden hiçbir şekilde bir eleştiri zaten beklemiyoruz, fakat ne yazık ki, ülkenin çelişkilerine filmin hiçbir yerinde rastlamadım. Aksine, Siyonistlerin savaş kışkırtıcı politikalarını meşrulaştırmasa bile, en azından onları "insanileştirmeye" yönelik bilinçaltı bir girişimle karşılaşıyoruz.

Esasen, verilen mesaj üzücü ve çok banaldir: “Savaş kötüdür!” Aman ne de büyük bir keşif! Ama savaşın İsrail ordusu tarafından sistematik olarak katledilen Lübnanlılar ve Filistinliler için de kötü olduğunu söyleyebilir miyiz? Diyaloglardan anlaşılan ("oradakiler" olarak tanımlanan) “Arapları katletme arzusu” dışında, bu millet filmin tamamı boyunca yok sayılmaktadır.

Sonunda, filmin asıl oyuncusu muhtemelen cepheye gitmeyecek çünkü ayrılmaması için askere alınmadan önce kardeşleri tarafından yaralanacak.

Ancak filmin hiçbir yerinde pasifizme veya ‘vicdani ret´e rastlanılmamakta ve hatta Arap kurbanların sözü bile geçmemektedir. Örneğin, Filistinlileri vurmamak için Siyonist silahlı kuvvetlere kaydolmayı reddetme bu nedenle de hapishaneye girmeyi göze alma cesareti gösteren İsraillilerden söz edilmiyor.

Bu filmde yalnızca askere alınanların eve dönmeme korkusu ifade edilmekte. Bu insani açıdan elbette meşrudur, fakat saldırgan tutuma ve Siyonist sömürgeciliğe yönelik hiçbir eleştiriyi bulamıyoruz. Aksine, emperyalist ve saldırgan bir orduda bile "herkesin asker olması gerektiği" kanaatine varılmaktadır.

Bu film gerekli toplumsal eleştiri yerine sadece psikolojik yönüyle karşımıza çıkıyor, konunun siyasi kavramını boşaltıyor ve ezilenleri zalimle karıştıracak kadar ileri gidiyor!

Bu filmin sponsorluğunu üstlenen her kimse, "zavallı" ve -ne de tuhaf!- acı çeken İsrail askerler üzerinden halkın duygularıyla oynamak istiyor. Elbette askerler sürekli seferberlik durumundan mustarip, ama diğer tarafta Tel Aviv rejiminin yıkımından mustarip olanlar için insani şefkatin bir işaretini göstermelerini istenmesi birilerine çok mu fazla gelmekte?

SAF OLMAK BİZE YASAK!

Psikolojiyle ve ezilenler ile zalimler arasındaki eşitlikle oynamak, Siyonist propagandanın üniversitelere, kamu ve özel radyo ve televizyon istasyonlarına, film festivallerine ve tüm Avrupa ve İsviçre kültürel etkinliklerine sızabilmesi için kullandığı yeni bir silahtır. Öyle ki, kitlesel depolitizasyon, kültürel konformizm ve yeni liberal "totalitarizm" içinde halkın medyadaki öfkesi hakkında spekülasyon yapıyorlar.

Ulusların bağımsızlığını ve emperyalist boyunduruktan kurtuluşunu önemseyen herkes, özellikle yeni nesiller, emperyalizmin sinsi telkinlerine karşı koymak için azami dikkat göstermeli ve kendilerini örgütlemelidirler.

Kısacası saf olmak bize yasak!

# israil # filistin # avrupa # asker # emperyalizm # televizyon # isviçre # savaş # Barış # radyo # israil askerleri # siyonist # liberal