28 Şubat bir intikam davası mı?

Sinan Sungur

Sinan Sungur

Köşe Yazısı

Türkiye'nin gündemini bu sıralar bir dava meşgul ediyor.

28 Şubat Davası...

FETÖ yargılamalarının bile önüne geçecek düzeyde AKP tarafından önemsenen, kamuoyunun gündemini meşgul eden bir dava.

Özünde, kumpas davalarının son halkası. Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarının deva. Savcısı ve davada tutuklama kararını veren hakim FETÖ şüphelisi.

Türk Ordusuna yapılan başka bir saldırı...

Son günlerde bu kadar önemsenen, yargıya müdahale etmeye çalışacak düzeyde kamuoyunda hassasiyet gösterilen 28 Şubat davasının ne olduğuna biraz bakalım.

Katıldığımız duruşmalardan ve okuduğumuz iddianame ve tutanak örneklerinden çıkan sonucu sadeleştirmekte yarar var. Zira sonrasında 28 Şubat sürecine ilişkin eğrisini doğrusunu anlatmaya çalışacağız.

Davanın iddianamesi 4 ana olay üzerine kurulu...

Batı Çalışma Grubu, Sincan'da yürütülen ve ilçe merkezinde bekletilen tanklar, sürece adını veren 28 Şubat MGK toplantısı ve iktidarı zorla devirmeye teşebbüs eylemleri...

Savcılık makamı siyasi gelişmeleri birleştirip, 'sorumluları kendisine göre tespit etmiş.'

Dönemin komuta kademesi darbe yaparak hükümeti devirdi.

İDDİALAR VE GERÇEKLER

Nasıl mı?

Birinci iddia Batı Çalışma Grubunun kurulması ve bütün sürecin buradan planlandığı iddiası...

Başta dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir başta olmak üzere bütün sanıkların anlattığı tek bir gerçek var: Batı Çalışma Grubu hukuka uygundur ve bütün siyasi erklerin bilgisi vardır.

Ayrıca BÇG, 10-12 kişiden oluşan, irtica tehlikesini tespit eden bir grup. TSK bünyesinde iç ve dış tehlikelere karşı tespit ve vizyon geliştirme amaçlı faaliyet yürüten onlarca gruptan bir tanesi...

Kurulduğu tarih 28 Şubat MGK toplantısının sonrası.

Hem de birçok bakanlığın irticaya karşı başlattığı çalışmalardan sonra.

MGK kararları sonrası devletin bütün kurumlarının YÖK, bakanlıklar, emniyet vs... girdiği hatta girerek, TSK tehlikeye karşı konumlanıyor.

Yani BÇG'nin kuruluş tarihi, faaliyetleri ortaya konulduğunda, diğer iddialar ile bir bağı kurulamıyor.

İkinci iddia Sincan'da tankların yürütülmesi...

Akıncılar Üssü'nü korumakla görevli tankların, üssün yapıldığı tarihten beri her yıl düzenli olarak iki defa(bir tanesi Şubat'ın ilk 15 gününde gerçekleşiyor) yaptığı bir tatbikat.

Neden erken yapıldı ve güzergahı değişti ?

Onu da dönemin EDOK Komutanı İzzettin İyigün'ün ifadesinden çıkan sonuçla aktaralım.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan gelen emir hava şartları sebebi ile öne alınıyor. Zira tanklar eski ve yıpranmış. Bununla birlikte, her yıl planlanan güzergahta yol yapım çalışması var...

Bu sebeple tanklar ilçe merkezinden geçiriliyor. Bir tank bozuluyor ve beklemek zorunda kalıyor. Bütün hikaye bundan ibaret. Devamı medyanın abartıları...

Üçüncü iddia 28 Şubat MGK Toplantısı...

İrtica tehlikesi tespit ediliyor. Hem de Batı destekli olduğu ortaya konuluyor. Önlem alınması için tavsiye kararı alınıyor. Alınan kararlar Devrim Kanunlarının uygulanmasının ötesinde değil. İrtica ile mücadele adına Türk Devletinin kararlılığı sergileniyor. Bütün devlet kurumları da bu eğilime uygun olarak konumlanıyor. MGK'ya katılan bütün devlet yetkilileri altına imza atıyor. İddia edildiği gibi dönemin başbakanı Erbakan'ın imzasının olmadığı ise bir hayal ürünü...

Dördüncü iddia ise hükümeti zorla devirmek...

28 Şubat'ın bir süreç olduğunu belirtmiştik. Dönemin başbakanı Erbakan'ın, başbakanlığı Çiller'e devretmesinin ilan tarihi, toplantıdan tam 3 ay sonra. Hem de diyor ki Erbakan '' Aramızdaki protokolün gereği olarak görevi devrediyorum.''

Hükümeti kuran koalisyon ortakları oturmuş anlaşmış ve başbakanlığın el değiştirmesine karar vermişler. Devamı; Demirel yeni hükümeti kurma görevini Çiller'e değil, Mesut Yılmaz'a veriyor.

Tercih hukuki... Cumhurbaşkanı hukuktan doğan takdir hakkını kullanmış. Ortada ne zorla devirme var ne cebir ve şiddet...

Kaldı ki mahkemede ifade veren Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Şevket Kazan ve Meral Akşener'in ifadeleri bu yönde...

Dönemin Refah Partisi kurmaylarının daha sonra ortaya koyduğu gerçek: Koalisyonu Çiller bozdu!

İddiaların temelsiz olduğu ortada. İddialar ve gerçek uyuşmuyor. Sonuç; kumpas mantığı devam ediyor.

Yargıya baskı kurma çabası da ayrı bir durum. Bu baskı mahkeme heyetinin tutumuna yansıyor. Duruşmada gerginlik hat safhada.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 28 Şubat bir süreç.

Türkiye'nin Batı destekli irtica ile topyekûn, devlet ve millet olarak mücadele ettiği bir süreç.

Batı destekli irticanın adını ise Çevik Bir ve Alican Türk koyuyor: FETÖ!

Yani 28 Şubat Siyasal İslamcıların iddia ettiği gibi FETÖ'nün bir faaliyeti değil, FETÖ'ye karşı yürütülen faaliyetlerin toplamı...

AKP'nin 28 Şubat takıntısından acilen kurtulması gerekiyor.

28 Şubat davasının Ergenekon ve Balyoz davasından bir farkı yoktur. Özellikle ordu savaşırken milleti bölen tutumlar içerisine girmek(laik-muahafazakâr çatışması) yaşatmanın Türkiye düşmanları dışında kimseye yararı olmaz.

AKP ve özellikle Siyasal İslamcılar bu intikam davasından vazgeçmeli(umarız başka bir niyet yoktur), yargının üzerindeki baskı kalkmalı ve ordumuzu hedef alan bu dava tarihin çöplüğüne gitmelidir.

Bütün gerçekler ortadayken, karar millet adına bağımsız ve adil karar verecek mahkemenindir.

Ama her hukuki kararın, siyasi sonuçlarının olacağı unutulmadan...

Sinan Sungur

ulusal.com.tr

# # Davası # intikam # şubat