Dünyaya kadınların gözünden bakmak

Tülin Uygur

Tülin Uygur

Köşe Yazısı

Daha seçim kampanyaları sırasında Türkiye’yi hedef alan sözlerini hayretle dinlediğimiz Bay Biden, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını eleştirmiş, can sıkıntısını “derin hayal kırıklığını” dile getirmiş. Yetmemiş,“kadınları korumayı ve şiddet uygulayanı sorumlu tutmayı amaçlayan uluslararası sözleşmelerden çekilmek yerine ülkeler kadına yönelik şiddet konusunda taahhütlerini güçlendirmeli ve yenilemeliler” demiş. O da yetmemiş “bu kadınlara yönelik şiddeti durdurmak için çabalayan uluslararası harekete darbe vuran geri bir adımdır” demiş.

Keşke Bay Biden danışmanlarının aklıyla bu sözleri söylemeden önce “bizdeki durum nedir” diye sorsaymış.

Hatırlatalım.

1979 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kadın hakları açısından en önemli uluslararası sözleşme olan CEDAW “Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” kabul edildi. 1981 yılında yürürlüğe konuldu. Kadınların insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan bu sözleşmeyi imzalayan ülkeler kadın haklarını güvence altına almak ve geliştirmek, kadınlara yönelik ayırımcılığın tüm biçimlerini önlemekle yükümlü kılındı. Büyük tartışmalarla geçen görüşmelerde yaklaşık 60 ülke çeşitli madde ve paragraflara çekince koydu. Katolik, Ortodoks, Şeriat ülkeleri kadınların evlilik ve aile hayatı içerisinde uğradığı ayırımcılığın kaldırılmasıyla ilgili örneğin 16.maddedeki kadının üreme sağlığı, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olması, doğurması, doğum kontrolü ve cinselliği paragraflarına çekince koydu.

Bu sözleşmeyi Türkiye 1985yılında imzaladı ve onayladı. İran, Somali, Güney Sudan, Sudan ve Tonga imzalamadı. BM üyesi olmayan ancak gözlemci statüsü taşıyan Vatikan da imzalamadı. İki ülke ise imzaladı ama onaylamadı yani sözleşme o ülkelerde sözde kaldı, yürürlüğe girmedi. Bu ülkeler Palau ve ABD! Şimdi 2021yılındayız ve Biden’ın ABD’si CEDAW sözleşmesini halen onaylamış değil!

Bay Biden ben de derin hayal kırıklığı içerisindeyim, derhal CEDAW’ı onaylayın, bir an önce ABD’de yürürlüğe girsin.

Gelelim kadın hakları açısından çok önemli ikinci belge “Beijing Bildirgesi ve Eylem Platformu”na. 1995 yılında Beijing’de4. Dünya Kadın konferansı toplandı. Konferansın ana teması “dünyaya kadınların gözünden bakmak”, sloganı da “kadın hakları insan haklarıdır” idi.189 ülkeden gelen 30 bin kadın, sorunlarının çözümü için, hükümet heyetlerini etkilemek için günlerce büyük bir mücadele verdi.

Ben de o müthiş kadın dayanışması ve mücadelesinde kadınlarla birlikteydim. Konferanstan 15 yıl önce imzalanmış CEDAW’ı dahi onaylamamış ABD’nin Hillary Clinton’ını konferansın sahibiymişçesine koridorlarda süzülürken görünce Batı’nın iki yüzlülüğünü düşündüğümü hatırlıyorum.

Büyük tartışmaların ardından kadınların insan haklarını ihlal eden 12 sorunlu alan kabul edildi ve “Eşitlik Kalkınma ve Barış için Eylem” başlığı altında “Beijing Bildirgesi ve Eylem Platformu” imzalandı. Böylece CEDAW’ın hedeflerine nasıl ulaşılacağını gösteren bir eylem planı hayata geçirildi. BM üyesi ülkelerin kadının insan hakları alanındaki çalışmalarını aktif bir şekilde sürdürmesine ve 5’er yıllık raporlarla takip edilmesine karar verildi.

Şimdi size Beijing Bildirgesinde kadınların insan haklarını ihlal eden 12 sorunlu alanı sıralıyorum, siz de 1995’ten bu yana kendi ülkemizde bu sorunların çözülüp çözülmediğini veya çözüm için ne kadar yol alındığını düşünün:

1. Kadının yoksulluğu

2. Kadının ve kızların eğitimde karşılaştığı eşitsizlik ve yetersizlikler

3. Kadın sağlığı, kadının kendi bedeni üzerinde söz sahibi olma, doğurma, doğum kontrolü, cinsellik hakkı ve kadın sünnetinin önlenmesi

4. Kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve toplumsal şiddet

5. Kız çocuklarına karşı ayırımcılık ve kız çocuklarının haklarının ihlali

6. Yetki ve karar mekanizmalarında kadın-erkek eşitsizliği

7. Silahlı çatışma alanlarında kalan kadınlar

8. Kadının ekonomik alanlarda, üretimde gerekli kaynaklara ulaşamaması

9. Kadının insan haklarının yaygınlaştırılmasındaki engeller ve korunmasındaki yetersizlikler

10. Kadınların iletişim araçlarına erişimindeki ve katılımındaki eşitsizlikler

11. Doğal kaynakların yönetiminde ve çevre korunmasında toplumsal cinsiyete bağlı eşitsizlikler

12. Kadının toplumsal konumunu yükseltmeye yönelik mekanizmalarda her yer ve her düzeyde görülen engeller ve yetersizlikler

2011 yılında imzalanan ve İstanbul’da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” adını taşıyan sözleşme de kadının insan haklarını güçlendiren hükümler içermektedir. Kadınların ve 18 yaş altı kız çocuklarının korunmasını hedeflemektedir. Sözleşmede kültür, töre, din, gelenek veya sözde namus gibi kavramların kadına yönelik şiddet durumunda gerekçe olarak kullanılmasının önüne geçilmesi gerektiği vurgulanır ve devlet önlem almakla yükümlü kılınır. Bu sözleşme çok tartışılan bir sözleşme olmuştur. İmzalayıp yürürlüğe koymayan Avrupa Birliği üyesi ülkeler vardır. İmzalayıp onayladığı halde yeterince uygulamayan ülkeler vardır. Türkiye AB üyesi olmadığı halde sözleşmeyi 2012’de imzalayıp onaylayan ilk ülke olmuştur. İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Liechtenstein, Ermenistan, Bulgaristan, Moldova, Ukrayna sözleşmeyi imzalamıştır ancak onaylamamıştır. Polonya 2020’den bu yana anlaşmadan çekilmekle tehdit etmektedir.

Türkiye’de 2012 yılında kadınlara yönelik şiddeti engellemek, kadınları ve çocukları korumak, suçluları cezalandırmak için 6284 sayılı yasa çıkarıldı. Bu kadının insan hakları açısından çok önemli ancak hukukçular bazı eksikliklere işaret ediyor. Umarız eksiklikler tez zamanda giderilir.

Sokak ortalarında dövülen, boğazları kesilen, tarlalarda yakılan, balkonlardan atılan kadınları geri getiremeyiz ama suçluları en ağır şekilde cezalandırmak, sağ kalanların yaralarını sarmak, yeni cinayetlere engel olmak devletin görevi. Yüzyıllardır süregelen eşitsizliği ortadan kaldırmak, bu konuda kararlı ve ödünsüz davranmak, yasaları uygulamak, polis, savcı, hakim, adli tıp gibi kurumlardaki görevlilere kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili mesleki eğitim vermek de devletin görevi.

Kadının insan haklarını kabul etmemek için direnen Vatikan’ın baskısı altındaki Katolik ülkelerde gördüğümüz direnişi, mezheplerin ve tarikatların baskısı altındaki Şeriat ülkelerinde gördüğümüz direnişi kırabilmek, kadınları toplumun eşit ve özgür vatandaşları yapabilmek, kadınlara yönelik şiddete son verebilmek için hükümetlerin, partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun erkek yarısının ödünsüz çalışması şart!

Katıldığınız her toplantıda etrafınıza bakın kaç kadın var. Kadın yoksa çıkın gidin.Az sayıda kadın varsa nedenini araştırın. Şirketinizde, partinizde, sendikanızda, okulunuzda, iş yerinizde ve bunların karar mekanizmalarında kadın yoksa sebebini sorgulayın.Toplantılarda kadınlar susuyorsa nedenini merak edin. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar erkeklerden daha az ücret alıyorsa itiraz edin.Bir kadın işyerine kara gözlüklerle geliyorsa gözlerine bakın, morluklarının, şişliklerinin sebebini öğrenin, destek olun! Unutmayın, kadın hakları insan haklarıdır. Göğü birlikte taşıyacak olan kadınlar ve erkeklerdir.

Emperyalizme ve gericiliğe verilecek en iyi cevap kadınların özgür ve güven içinde yaşadığı, kız çocuklarının erkek çocuklarla eşit haklara ve imkanlara sahip olduğu, kimsenin cinsel tercihlerinden dolayı dışlanmadığı, çocukların ve kadınların cinsel tacizden, şiddetten, töre baskısından korunduğu bir Türkiye yaratmaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün o zor şartlardaki kadın hakları mücadelesini unutmadan, bu mücadeleyi hiç duraksamadan, ama demeden daha ileri taşımaktır. Hodri meydan!