Can Ataklı ile günün yorumu

Yazarı Olmayan Makaleler

Yazarı Olmayan Makaleler

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; yarın 29 Ekim. Cumhuriyetimizin 90'ıncı kuruluş yıldönümünü büyük bir coşku ve heyecanla kutlayacağız. Yarın Türkiye'nin her yerinde yüreği bu ülke sevgisiyle dolu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, demokrasiyi özümsemiş, hukukun üstünlüğüne saygılı, genç ihtiyar, kadın erkek, Alevi Sünni, etnik köken ayrılıklarına aldırmadan milyonlarca insan ellerinde ay yıldızlı Türk bayrağı ile sokaklarda olacak.

Hepinize buradan öncelikle bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Nerede yaşıyor olursanız olun, yarın yapılacak törenlere mutlaka katılın. Cumhuriyet'in sahipsiz olmadığını, Cumhuriyet'e onun ilkelerine, kuruluş felsefesine, devrimlere bağlı olduğunuzu gösterin.

Gösterin vatan ve ülke sevginizi. Gösterin karşı devrimcilere olan tepkinizi. Korkmayın, yılmayın, hiçbir endişeye kapılmayın, karamsarlığa düşmeyin.

Unutmayın ki, Türkiye geçmişte bugünden çok daha kötü günler yaşadı. Ama her seferinde akıl, mantık, bilim galip çıktı. Bu ülkeyi karanlık ortaçağ dönemlerine götürmeyi amaçlayan, nice hainler gelip geçti. Bugünler onların yanında hiçtir. Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın ve "Yaşasın Türkiye, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti" diye haykırın.

Sevgili izleyiciler. Bugün 90'ıncı yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet kolay kurulmadı. Emperyalist güçler paramparça ettikleri Osmanlı İmparatorluğu'nun her karış toprağını işgal etmiş, koca cihan devletinin bütün fabrikalarına, tersanelerine girilmişti. Ordumuz dağıtılmış silahlarımız elimizden alınmıştı.

İstanbul, galip devletlerle işbirliği içinde olan saltanatın son temsilcilerine, usulen bırakılmıştı, ama her sokak başı işgalci emperyalist askerleriyle doldurulmuştu.

Anadolu açtı, sefildi, biçareydi.

Ama emperyalist güçlerin hesaplamadığı bir şey vardı. O da Türk milletinin vatan sevgisi, inancı ve ayakta kalma azmiydi.

İşte bu ortamda ortaya çıkan bir dahi, bir vatansever, Mustafa Kemal Atatürk, bütün zorluklara göğüs gererek, iç ve dış düşmanlara karşı amansız bir mücadeleye girdi, korkmadan, bıkmadan usanmadan.

Türkiye Cumhuriyeti batmış bir imparatorluğun küllerinden yaratıldı. Son iki yüzyılı tamamen içine kapanarak, ortaçağ karanlıklarını andıran bir gerici zihniyetin egemenliğinde, saltanatın çaresizliği içinde geçiren bu köklü millet, Cumhuriyet'le birlikte tekrar şaha kalktı.

Size 20 gün kadar önce Cumhuriyet'in ilk yıllarında, hiçbir şeyimiz yokken, hatta öyle ki, birikmiş insan sermayemizin bile tüketildiği bir dönemde yapılanları tek tek saymıştım. İşte Türkiye Cumhuriyeti bu koşullarda ortaya çıktı, büyüdü, bugünlere geldi.

Ne yazık ki bugün, o geçmişin korkunç, karanlık ve kanlı dönemleri ardından bir güneş gibi parlayan Cumhuriyeti, ilke ve devrimleri hiçe sayarak bir karşı devrim hayaline kapılanlar var. Ne yazık ki toplumun bir bölümü, içine düşürüldükleri ekonomik ve sosyal sıkıntıların da insan zihnini altüst eden o kahredici erozyonu yüzünden bu karşı devrim hayaline çanak tutuyorlar.

Sevgili izleyiciler; karşı devrimin mimarlığına soyunanların kullandığı beyin yıkama taktikleri Cumhuriyeti, ilke ve devrimlerini ve bunları gerçekleştiren Büyük Atatürk'ü karalama, küçük düşürme, itibarsızlaştırmadır.

Hemen her gün Cumhuriyet'e devrimlere ve Atatürk'e kimi açıktan kimi dolaylı yollardan saldırılar yapılmakta, milli değerlerin içi boşaltılmakta, demokrasi, özgürlük, ayırımcılığa karşıyız sloganları ağızlara sakız gibi yapıştırılarak, ekonomik ve sosyal olarak iyice erozyona uğratılmış kitlelerin beyni yıkanmaktadır.

Adam çıkmış "Atatürk halka mı sordu da cumhuriyeti ilan etti, demokrasi ve hukukla ilgisi var mı bunun?" diye soruyor, sorabiliyor.

Ey sersem, farkında bile değilsin, yapılan bir devrimdir. 600 yıllık bir imparatorluğu batıran, emperyalist güçlere ülkeyi peşkeş çeken, kendi halkı yerine kişisel çıkarı için ülkeyi satanlara karşı yapılmış bir devrimdir cumhuriyet.

Atatürk demokrat mıydı?

Evet sonuna kadar demokrattı.

Ama şu konuda da yanılmayalım.

Belki bugün vardığımız akıl, bilgi birikimi ve duygular açısından bakarsak bir çelişki görebiliriz. Elbette bundan 90 yıl öncesinin koşulları, ülke içi ve dünya dengeleri bugünkünden çok farklıydı.

Atatürk demokrat mıydı diye "bugünden bakarak, bugün ulaştığımız aşamadan bakarak" ahkam kesenlere sadece şunu sormak isterim.

1920'ler dünyasında, bugünkü bakış açımızla bakarak hangi lideri demokrat olarak tanımlayabiliriz?

Ben açık söyleyeyim, bugünkü aklımla geçmişe baktığımda, o dönemlerin nadir demokrat liderlerinden biri olarak o büyük Mustafa Kemal Atatürk'ü gösteririm.

Çünkü Atatürk, Kurtuluş Savaşını verdikten sonra ülkeyi tam bir diktatör gibi yönetebilir, hatta yıkılan Osmanlı hanedanının yerine kendini koyarak, yeni Türkiye'yi böyle oluşturabilirdi.

Atatürk o dönemin iki yükselen değerinden komünizmi ya da faşizmi de seçebilirdi.

Kim kendisine engel olabilirdi ki. Hatta tam tersine Cumhuriyet yerine hanedanlık, komünizm ya da faşizmi seçmesi hem çevresi hem de halk tarafından daha elverişli bile bulunabilirdi.

Oysa Atatürk en zor yolu seçti.

Yüzlerce yıl kulluk etmiş, teba olmuş bir toplumu yurttaş statüsüne geçirdi. Eğitimde ve yargıda birliği sağladı.

İmparatorluk alışkanlıklarından gelen bir toplumun, bir süreçten geçtikten sonra demokrasi ve hukuk ortamına kavuşmasını sağlayacak yolu açtı. Gericiliğe, ilkelliği, aklın ve bilimin yolunu benimsemeyenlere karşı bir aydınlanma dönemi başlattı.

Atatürk'ün kurduğu düzen ilk bakışta "tek partili otoriter bir rejim" gibi görünebilir. Ama sonuçlarına bakmak gerek. Atatürk'ün açtığı yoldan yürüyen Türkiye, çok değil, 23 yıl sonra tek partiden çok partili hayata geçmeyi başardı. Bunu bu kadar kısa sürede başarabilen bir başka ülke yok dünyada.

İşte görüyorsunuz, bağımsızlıklarına neredeyse Türkiye ile aynı dönemlerde elde etmiş çoğu İslam ülkesinden hiçbiri aradan geçen 90 yıla rağmen hala demokratik ortama geçemedi. Bu ülkelerde hala krallar, şeyhler veya diktatörler hakim.

Oysa bir de Türkiye'ye bakın. Demokrasi, hukuk, insan hakları, ayırımcılığa karşı olmak konularında çevresindeki bütün ülkelerden fersah fersah ilerde. Peki nasıl oldu bu? Diktatör olan, demokrat olmayan Atatürk sayesinde değil mi? Eğer bundan 90 yıl önce Cumhuriyet ilan edilmeseydi, özgürlüklerin, yurttaş olma bilincinin, hukuk sisteminin kurulması mümkün olabilir miydi?

Sevgili izleyiciler, bizler bugün vardığımız demokrasi, özgürlükler, insan hakları boyutundan hala şikayetçiyiz değil mi? Demokrasimizin kör topal yürüdüğünü söylüyoruz, hukuksuzluklardan yakınıyoruz.

Ama bu halimizle bile çevremizdeki bütün ülkelerden çok daha ilerde olduğumuzu da biliyoruz.

Bir kere, Atatürk ve devrimleri sayesinde, yarım kalsa da yaşadığımız aydınlanma dönemi bile çevremizdeki bütün ülkelere muazzam fark atmamıza neden oldu.

Sadece şu örneği vereyim. Beğenmesek bile, Türkiye'deki üniversite mezunu insan sayısı birçok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla. Az şey mi bu?

Sonra bugünün iktidar sahipleri hiç çekinmeden ve yüzleri kızarmadan 90 yılda yapılanlardan daha fazlasını yaptıklarını iddia edebiliyorlar. Yahu biraz insaf. O sürekli kötüledikleri 90 yılda yapılanların neredeyse tümünü satarak ayakta durmuyorlar mı?

Sevgili izleyiciler; sadece şunu söyleyerek yine Cumhuriyet ve değerleri ile ilgili bir başka konuya geçmek istiyorum. Bu cumhuriyeti büyük fedakârlıklarla kurduk. Bugüne kadar çok hatalarımız oldu. Yanlışlar yaptık. Ama biliyoruz ki bu cumhuriyet ve devrimleri bizim vazgeçilmezlerimiz. Bugün karşı devrim hayaline kapılanlar istedikleri kadar beyin yıkasınlar, fenalıklar yapsınlar, akan suyun yönünü değiştirmeye çalışsınlar, emin olun ki başarılı olamayacaklar. Bugünkü durum arızidir, gelip geçecektir. Yeter ki buna inanalım, güvenelim, korkuya, endişeye, karamsarlığa kapılmayalım.

Sevgili izleyiciler, cumhuriyet bayramı nedeniyle sizlerle paylaşmak istediğim bir konu var. İlk kez günün yorumuna bir görüntü ekleyeceğim. Benim için de sürpriz olan bir anı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz benim tek kişilik bir gösterim var. Geçmişten günümüze siyasi olayları biraz da mizahi gözle sunduğum bu gösteri izleyenlerin beğenisini kazanıyor. En çok duyduğum şey şu. Şöyle diyorlar; "Geldik, senin için geldik ama böyle bir şeyle karşılaşacağımızı hiç tahmin etmiyorduk."

Cuma akşamı Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde, Pazar akşamı da Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi'nde sahnedeydim.

Maltepe'de sahneye çıkacağım gün sabah Halil Nebiler'in programına katılmıştım. O programı izleyen bir vatandaşımız daha sonra Halil Nebiler'i aramış ve "Türkan Saylan'ın evine baskın yapıldığı gün boynuna taktığı şalı, cenaze sırasında tesadüfen bulduğunu, sakladığını ve bir önemli günde ortaya çıkarmak istediğini" söylemiş. Sonra da "Eğer bu gece Can Ataklı'nın oyununa gelecekseniz, bunu TGB'li gençlere armağan etmeniz için size vermek istiyorum" demiş. Halil Nebiler de oyuna gelmeyeceğini söyleyince vatandaşımız "O zaman oyundan sonra Can Bey'e verebilir miyim, o size getirebilir mi?" demiş. Halil Nebiler de "Tabii ki" deyince, o vatandaş Maltepe'deki oyunun arasında beni buldu ve o şalı verdi. Kendisine "isterseniz oyundan sonra sizi sahneye davet edeyim o zaman verin" dedim. "Yok ben çıkmayayım" karşılığını verdi.

Bunun üzerine ben de şalı oyunun yönetmeni Özcan Alpar'a vererek, oyunun sonunda kendisini davet edeceğimi bu şalı kendisinin vermesini istedim.

Şimdi sizlere o görüntüleri izletmek istiyorum. Benim için olduğu gibi oyunu izlemeye gelen yüzlerce kişi için de sürpriz olan o sahneler pek çok kişiyi duygulandırdı, gözyaşlarını tutamayanlar oldu.

Neyse lafı daha fazla uzatmayayım ve sizleri Cuma akşamına, Maltepe Türkan Saylan kültür merkezi'ne götüreyim. Hep birlikte izleyelim; Çok güzel değil mi? Orada da söylediğim gibi yarın sabah Halil Nebiler bu şalı TGB'li bir Cumhuriyet kızının boynuna takacak. O genç kızımız Türkan Saylan'ın emaneti olan al bayraklı, Atatürk resimli bu şalla İstiklal yürüyüşüne katılarak Taksim alanına çıkacak. O şal sanıyorum daha sonra TGB'li gençler tarafından en iyi şekilde saklanarak değerlendirilecektir.

Cenaze ortamında Türkan Saylan'ın sembolleşen şalına sahip çıkan, onu koruyan duyarlı vatandaşımıza da buradan bir kere daha teşekkür etmek isterim.

Sevgili izleyiciler, yarın, yani Cumhuriyet Bayramı'nda İstanbul önemli bir esere kavuşuyor. Asya ile Avrupa'yı denizin altından birleştiren tren yolu, deniz altı tüp geçişi olan Marmaray hizmete açılıyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la birlikte bazı yabancı devlet

adamları da törene katılıyorlar. Projesi bu iktidardan önce hazırlanan Marmaray'ı bitirmek ve açmak AKP'ye kısmet oldu.

Proje aslında 153 yıllık bir rüyanın sonucu. Sultan Abdülhamit zamanında düşünülmüş ilk olarak. Ama hem teknik hem de mali olarak yapılamamış. 1998 yılında ilk etüler hazırlanmış daha sonra ihale edilmiş 2000 yılında ilk proje ortaya çıkmış ve onaylanmış. Marmaray aslında 2009'da bitecekti. Ama AKP iktidarı, biraz da yeni seçim malzemesi yapmak için projeyi geciktirdi.

Marmaray iyi bir şey mi? Yani İstanbul trafiğini rahatlatacak ve ekonomiye katkı sağlayacak mı? K ağıt üzerinde iyi gibi görünüyor, ayrıca her durumda Boğaz'dan köprü dışında bir geçiş sağlamak yararlıdır. Ancak proje başladığı gibi bitmedi. İlk proje uluslar arası raylı sistem ve banliyö hattı olarak tasarlanmıştı. Ancak daha sonra metro bağlantısı da kuruldu. Böylelikle ortaya üç farklı projenin birleşmesi çıktı. Kimi uzmanlar bunun sorun yaratabileceğini özellikle sinyalizasyon sitemlerinde sıkıntılar yaşanabileceğini belirtiyor. Bakalım yaşayıp göreceğiz.

Tekrar hayırlı olsun. Ancak bir nokta çok dikkatimi çekiyor ve açıkçası canımı da sıkıyor. Marmaray nedeniyle İstanbul'u baştan aşağı afiş ve pankartlarla donattılar. "Hayaldi gerçek oldu" sloganı var ya AKP'nin işte Marmaray da böyle tanıtılıyor. Tamam ona bir şey demem, kendi propagandalarıdır yapacaklar. Ama "asrın projesini asrın lideri açıyor" sloganı doğru olmadığı gibi ayıp da.

Ne demek yani asrın lideri. Kim vermiş bu ünvanı Tayyip Erdoğan'a. Asrın demek yüzyılın demek. Yani son yüzyılın en önemli lideri Tayyip Erdoğan oluyor.

Peki neye göre asrın lideri? Neye damgasını vurmuş?

Bunun tek amacı Cumhuriyet'e, devrimlerine ve en önemlisi büyük Atatürk'e kara çalmaktır.

Bugünkü iktidar ve yandaşları ısrarla ve sürekli olarak kendi iktidarlarını Atatürk'le, cumhuriyet'in kuruluşu ve yükselişi ile kıyaslamaya ve kendilerinin daha üstün olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Başbakan biliyorsunuz iktidara geldikten kısa bir süre sonra yeni bir söylem geliştirdi. "79 yılda yapılanlar şunlar, bizim yaptıklarımız şunlar"

Nedir o yapılanlar. Efendim duble yollar yapılmış. Bir de AVM'ler. Başka? Yok.

Yollar konusunda da haklı değiller. Çünkü duble diye yapılan yollar aslında yeni yollar değil, zaten yapılmış olan yolların genişletilmesi, çift yönlü hale getirilmesi. Peki bunlar olmasın mı? Neden olmasınmış. Ama yeni değil ki. Sadece Türkiye daha zenginleşti, para bulundu ve en önemlisi teknoloji gelişti ve ucuzladı. Oysa Türkiye Cumhuriyeti en yoksul dönemlerinde, hazinesinde tek kuruş para yokken bile ülkenin her tarafına yollar, demiryolları yapmayı, fabrikalar inşa etmeyi başarmıştı. O yokluk döneminde yapılan ama insanları Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar götüren yollar vardı zaten. Şimdi bunları geliştirmek, daha konforlu hale getirmek elbette iyi bir şey ama "79 yılda yapılamayan" diye başlayan cümleler en hafif deyimiyle haksızlıktır.

Hükümet bu parlak gibi görünen yatırımlar yerine Türkiye'ye başka ne kattığını açıklamalıdır. Evet Marmaray büyük yatırım, göz kamaştıran bir eser olabilir, ama bir düşünün bakalım, bunu yapan bugünkü iktidar mı? Değil, sadece kaymağını yeme şansı onlara denk geldi.

Yani demem o ki, bu ülkeye yüzyıllardır yüzbinlerce insan hizmet etti, etmeye de devam edecek. Türkiye'ye katılan eserler arasında tarihe damgasını vuracaklar da vardır, zaten yapılması gerekenler de. Bu iktidar şu ana kadar tarihe geçecek bir yatırıma imza atmadı.

Ancak zaten yapmak zorunda olduklarının reklamını yapmayı iyi becerdi. Arkasına medyayı da alarak biri bin gösterme başarısını gösterdi o kadar.

Şimdi bize yok üçüncü köprüydü, yeni havaalanıydı yok kanal İstanbul'du diye sözde dev yatırımlardan söz ediyorlar.

Üçüncü köprü İstanbul'un doğasını ve sosyal yapısını altüst edecek gereksiz bir yatırım. Bütün amacının son kalan rantları değerlerndirmek olduğu bilinmeyen bir gerçek değil. Üçüncü havaalanı aslında gereksiz bir yatırım. Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı'na yapılacak 2.5 milyar dolarlık bir yatırımla İstanbul'un yıllık yolcu kapasitesi rahatlıkla 150 milyona çıkabiliyor. O halde 20 milyar euroluk bir yatırım doğru bir yatırım olabilir mi? Kanal İstanbul içinse bir şey söylemek bile gereksiz. Bilimsel olarak böyle bir kanalın yapılabilmesi zaten mümkün değil. Ayrıca doğayı katledeceği gibi aşırı bir nüfus yoğunluğu yaratarak İstanbul'u içinden çıkılmaz bir hale getirecektir.

Neyse, bırakalım iktidar kendi hayalleri içinde yüzsün ama bu ülkeye daha fazla zarar vermesin.

Sevgili izleyiciler, zamanımın sonuna geldim. En başta söylediğimi tekrarlamak istiyorum. Yarın cumhuriyetimizin 90'ıncı kuruluş yıldönümü. Yüreği ülke sevgisiyle dolu herkesi ellerinde bayrağımızla alanlara bekliyorum. Ben yarın İstiklal caddesinde olacağım. Orada gençliğin ve tüm halkın cumhuriyet coşkusunu ben de yaşamak istiyorum.

Az sonra Ümit Zileli ana haberlerde Cumhuriyet kutlamalarının yurt çapındaki programını sizlere ayrıntılarıyla anlatacak. Yarın saat 18.30'da buluşmak üzere hepinize iyi akşamlar diliyorum. Ben buradan bir cumhuriyet balosuna katılmak üzere hızla çıkacağım. Hoşçakalın.

# Can # Ataklı # Günün # Yorumu