Madımak Katliamı'nın 30. yılında kimlerle birleşe birleşe nereye?

Abdullah Gürgün

Abdullah Gürgün

4. Kuvvet

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Madımak otelinde otuz üç aydınımız yakılarak öldürüldü. Olaylarda, iki otel görevlisi ve iki gösterici de öldü.

Madımak Katliamı'nın 30. yılında kimlerle birleşe birleşe nereye? - Resim : 1

Bu acı olayın üzerinden 30 yıl geçti. O günden bugüne suçlular cezalandırılmadı. Dava zaman aşımına uğratıldı. Gerici zihniyet, Türkiye’yi avucuna aldı. Bu zihniyetle birleşe birleşe demokrasiye geçileceğini öne sürüp bu zihniyetin mecliste güçlenmesine neden olanlar var. Buna karşın bazı çevreler hâlâ bu olaylardan Aziz Nesin ve Aydınlık Gazetesini sorumlu tutuyor ve hedef gösteriyor.

Madımak katliamıyla ilgili olarak İsveç Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü Merhaba’daki yayınlarda verdiğimiz bilgiler, yaptığımız söyleşiler 2009 yılında Berfin Yayınvinin yayınladığı Aziz Nesin ve İsveç Serüveni” isimli kitabımda yer aldı. İlgili sayfaları sunuyorum.

Karanlık güçlerce katledilen tüm aydınlarımızı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.

Madımak Katliamı'nın 30. yılında kimlerle birleşe birleşe nereye? - Resim : 2

SAYFA 189, 190, 191, 192, 193:

Aziz Nesin: Duman içerisinde kaldık. İki arkadaş, ben artık bir dakika sonra filan ölüyordum. Çıkmaya çalıştık yok. Arkadaşıma dedim ki, ”çıkalım, burdan ne olursa olsun çıkalım”. ” Niçin çıkalım?” dedi. Dedim ki, ”Erken ölürüz” hiç olmazsa burda kıvrana kıvrana ölmektense”. ”Dışarısı alev” dedi. Dışarısı alev. Zaten duvarlar kızmış, elle tutulmuyor. Camlar da erimeye başladı. O zaman ben dedim ki, ”çıkalım da çabuk ölürüz, aleve atalım kendimizi” dedim. O zaman arkadaş dedi ki, ”Bakalım şu otelin cephesindeki camlar açıksa, camların hepsi kırılmıştı ya, oradan belki hava alabiliriz”. Oraya çıktık yuvarlana yuvarlana eşyalardan. Karanlıktı otel çünkü. Zifiri karanlık. Oraya çıktık. Orda camlar kırıktı. Arkadaşım Lütfi Kaleli o camların geri kalanını elleriyle kırdı ve ”İmdaaaat! İmdaaat!” diye bağırdı. Çok bağırdı. Ben bağıramazdım. Çünkü ben ondan yaşlıyım ve erken bunalıma girdim. Ondan sonra ordan aşağıdan seslendiler, ”Başkomser, yukardaki başkomser” diye. Beni başkomser sandılar. Eğer başkomser değil de Aziz Nesin olduğumu bilselerdi zaten aşağı indirmezlerdi. İtfaiye arabası geldi uzun zaman bekledikten sonra. O arkadaşım bağırdı, ”İmdaaaat! İmdaaat! İtfaiya, İtfaiyee!” diye. Ondan sonra geldiler, merdiveni dayadılar. O arkadaşım beni merdivene koydu, ben çünkü merdivene çıkacak halde değildim. Merdivenden inerken benim Aziz Nesin olduğumu anladılar. İtfaiye eri merdivenin yarısından sonra beni yakalayıp yumruklamaya başladı. Ondan sonra aşağıda o anda belediye başkanı, ”Öldürün kafiri, vurun kafire!” diye bağırıyordu. (1) Onun da elinde büyük bir, itfaiyecilerin ucu demirli bir sopası, ya da bir aygıtı vardı. Onu eline alıp beni öldürmeye kalktı. Onu polisler önlediler. Başımdan yaralandım. Ondan sonra artık kendimi tamamen kaybettim. Yerde sürükleyerek beni polis arabasına bindirdiler. Polis arabasına bile tırmandı o adamlardan birisi, bana vurmaya başladı. Onu ittiler, çıkardılar arabadan. Ve öylece oradan şeye gittik ve giderken de başımdan kan akıyordu. Ayağımdan, bacaklarımdan kan akıyordu. Bir polis, bir sivil polis başıma, ceketini çıkardı başıma yastık yaptı. Hastaneye gittik. Orda bir takım sağaltma yolları denediler. Saat onda beni oradan çıkardılar.  

Tabi durum şu: Yakan bir top gibiyim. Herkes bir an once başımızdan gitsin istiyor. Çünkü, “bizim burda öldürmesinler de nerde öldürürlerse öldürsünler” diye düşünüyorlar. Tavır bu. Askeri havaalanına gittik. Orda saat Üç buçuğa kadar kaldık. Üç buçukta askeri bir uçakla Ankara’ya geldim. Ankara’da polis evine koydular beni. Orda bir gece kaldım. Ertesi günü evime geldim, kendi evime.

Merhaba: Vatandaşların yaşamlarını koruyamayan devletin başı ve benzerleri olayların Aziz Nesin’in tahriki sonucu çıktığını öne sürdüler. Nesin Ankara’da düzenlediği basın toplantısında onları şöyle yanıtlıyordu:

Aziz Nesin: Ortaya ben çıkmasam gene bu olacak. Çünkü on beş yıl önce de bu oyun… Olayın sebebi alevi sünni olayıdır. Alevi sunni olayından daha da temeli din olayıdır. Çünkü aleviler biraz daha hoşgörülü oldukları için, hoşgörüsüz sunniler bunlara düşmandır. İlk kez olmuyor ki bu. Kahraman Maraş’ta yapmadılar mı aynısını? Orda ben mi vardım? On beş yıl önce Sivas’ta yapmadılar mı? Ben mi vardım? Nasıl bu bakan olmuş insanlar bunu düşünemiyor? Cumhurbaşkanı olmuş insanlar bu açık gerçeği düşünemiyorlar da… Aziz Nesin gitti tahrik etti… Bende ne kadar kuvvet varmış yahu?!ç Ben bu tahriki yapsam işçilerde yaparım, ayaklanır, böyle bir hükümet kalmaz Türkiye’de.

Merhaba: Yazar Sivas’a gitmeden önce böyle bir olayın çıkabileceğini düşünüp düşünmediği konusunda şöyle diyor:

Aziz Nesin: Hayır düşünmedim böyle birşey. Ama düşünsem de gelirdim. Çünkü asıl böyle durumlarda gelmek gerekiyor. Çünkü asıl böyle durumlarda gelmek gerekiyor. Yani bu olaylar olacak diye gelmemek, kaçmak kurtuluş değildir. Yani şahsi kurtuluş değil, memleket adına kurtuluş deşil. Bunlar olacaksa burdan kaçalım da bu defa olmasın, bu defa olmaz başka defa, başka olaydaan dolayı olabilir. Başka bir bahane bulurlar bunlar. Herzaman bir bahane yaratırlar. Tarihimiz boyunca böyle olmuştur.

Merhaba: Perşembe günü yaptığınız konuşmanın cuma günü Sivas yerel gazeteleri tarafından kışkırtıcı bir şekilde verildiği söyleniyor.

Aziz Nesin: Doğrudur, öyle oldu.

Merhaba: Belediye başkanının…

Aziz Nesin: Ayrıca benim konuşmam banda alındı. Ben diyorum ki, “banttan yayınlansın”. Yayınlamıyorlar. Yayınlasınlar. İçinden parça alarak değil. Bütünüyle yayınlanırsa benim kimseyi kışkırtmadığım ortaya çıkar. Kaldı ki, kışkırtsam, bin kişiden fazla insan vardı salonda, onlar kışkırtılırdı. Halbuki onlar memnun oldular ve yüksek derecede büyük sesle alkışladılar. Her konuşmam, her tümcem alkışlanıyordu. Beni tasvip ettikleri meydanda. Beni onaylıyorlardı. Söylediğim sözleri… Kışkırtma yalan bir olay. Aslında bahane. Ve tabi burda en büyük yalancı bence, yalanın kaynağı içişleri bakanıdır. Bizzat içişleri bakanı yalan söyledi.

Merhaba: Cuma günü öğleden sonra başlıyan olaylar geç saatlerde bu otelin yakılması haline dönüşmüş. Bu süre boyunca güvenlik kuvvetlerinin müdahale etmemesini nasıl yorumluyorsunuz?

Aziz Nesin: Eeee kuvvetleri yetmezdi müdahale etmeye. Başta olabilirdi. Önce beş yüz, altı yüz kişiydi bu toplantı. Ondan sonra arttı, büyüdü. Bir kısım gazeteye göre on bin bir kısmına göre yüz bin kişi bu ayaklanmada vardı. Artık öyle bir yere geldi ki, oradaki güvenlik güçleri buna müdahale etme gücünden yoksun hale geldi. Yakındaki illerden yardım istendi ama yakındaki illerden saat 21’de 22’de yardım geldi. Yardım etme olanağı kalmadı artık.

Merhaba: Yani bu bir sunni alevi çatışması olarak değerlendirilebilir mi?

Aziz Nesin: Evet, kesin olarak sunni alevi çatışması. Zaten on beş yıl önce Sivas’ta bir kez daha böyle bir olay oldu. O zaman da kaç kişi, dokuz kişi falan öldü. Beni araya koymalarının nedeni bahane. İçişleri niye bu yalanı söyledi? Halka şirin görünmek, oy almak, ve ”şeriat isteriz” diyen insanlara… Bunun yüzde biri oldu Menemen’de Atatürk zamanında, biliyorsunuz olayların nasıl kapatıldığını. Bu kez ”şeriat isteriz” diye beni, bugünkü gazetelerde var, buranın Refah Partili belediye başkanı (2), bana ”öldürün kafiri” diye bağıran adam, ben itfaiye merdiveniyle inerken beni yaralayan adam, başımdan yaralanmama neden olan o. Ben sonra kendimi kaybettim. Ondan sonra ne oldu pek bilemiyorum. Yani şöyle bir, ”gitmeseydin, gitmeseydin”. Hep bunu söylüyor dostlarım, yakınlarım. Benim gidip gitmemem ama sorun değil. Ben gitmeseydim bu gene patlak verecekti. Bugün patlak vermese yarın patlak verecek. Bu, cumhuriyet tarihimizin Atatürk öldükten sonraki hükümetlerin , bütün hükümetlerin verdikleri ödünlerle bu hale geldi. Bu ödünleri vere vere işte artık önce adım adım geliyorlardı şimdi koşar adımlarla geliyorlar ve Türkiye bir felakete doğru gidiyor. 

Ben şunu aynen söyledim: ”Başbakan tansu Çiller olabilir, bir konuşmacı kışkırtmıştır” diyor. Ben ona şunu söylüyorum: ”Bu ödünleri vermekte devam ederlerse, ne kadar zamanda bilemem ama, ya Tansu Çiller’in kendisi ya da onun yerindeki erkek veya kadın saçlarından sürüklenerek götürülecektir”.

Onlardan oy almak için ödün veriyorlar. Bir zaman sonra makbule geçmeyecek. Bugün onlar seslerini çıkarmıyorlar, bize ödün veriyorlar diye. Ama bir zaman sonra onlar, kendilerini müslüman diye tanıtan, islamın hiçbir şartını yerine getirmeyen insanları katiyen kabul etmeyeceklerdir.

Cumhurbaşkanı da benim aleyhime konuştu. Onu da kıravatından sürükleyerek Çankaya’dan aşağı indirirler. Bunlar öyle adamlar. Bunlar yabanıl. Kuduz, yabanıl hayvanlar gibi. Bunlarda insanlık filan yok. Bir otelin içinde sekiz saat kapalı tutup, kuşatarak o insanları sonra benzin alevleri, dumanlarıyla boğmak ne demektir? Böyle bir hainlik hangi dinde vardır? Hangi dinsizlikte veya hangi dinde vardır? Bunlar canavar…

SAYFA 197: (Aydınlık gazetesi hakkında)

Aziz Nesin: Efendim bir kere bu türlü bir gazete yalnız Türkiye’de değil, hemen hemen dünyanın her ülkesinde gereklidir. Son derece gereklidir. Bundan daha gerekli bir şey olamaz. Çünkü gazeteler bugün şu gördüğümüz gazeteler hepsi sermaye gazeteleridir.  Bunun karşısında emeğin gazetesi yok. Bu konu kolayca açıklanacak bir konu değildir. Ama hepsi sermayenin gazetesidir. Onun için sermayeyi tutan kendi akrabalarıdır öbür sermayeler. Yakın akrabalarıdır. Ama emeği tutan, ciddi olarak tutan gazete yok. Emeği tutarmış gibi görünürler. Onların içinde de özel çıkarlar vardır. Örneğin bazı bakanlara ya da hükümete toptan muhalefet eden gazeteler vardır. O kendi çıkarı aleyhine bir şey istemiştir. Onun için yapıyordur. Bunları teker teker saptayıp kanıtlayabilirim.

Bu gazete çok önemli. Ama bu önemi anlatamıyorum. “Ben kandırılmak istiyorum” diyor halkımız, Türk halkı, “Karışma yahu, ben dolandırılmak istiyorum”. “yahu öyle değil!” Ha “evet” de diyor. “Evet” diyor ama cebine elini atmıyor.

SAYFA 290, 291, 292 293, 294, 295:

Merhaba: Sayın dinleyiciler, mahkemenin Aziz Nesin ile igili plarak aldığı kararda şöyle deniyor:   

“Olayın müştekisi olan Aziz Nesin Bakanlar Kurulu’nun 24.8.89 gün ve 1989 14479 sayılı kararnamesinde Türkiye’ye sokulması ve dağıtılması yasaklanmış, yazarı Salman Rüştü olan “Şeytan Ayetleri” isimli kitabı Türkiye’de bu yasağa rağmen Aydınlık Gazetesi’nde yayınladığı ve bu kitabın içeriği itibariyle müslümanların peygamberleri ve eşlerine karşı tahkir ve tezyih edici ifadelerin bulunması sebebiyle, tüm müslüman halkı bu yayından dolayı aşağılayıcı ve küçük görücü ve hakareti teşkil edici yayından dolayı TCK’nun 175 ve 159. maddeleri gereğince kanuni işlem yapılmak üzere DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması”.  

Mahkeme aynı gerekçeyle Sivas’ta Madımak Oteli’nde otuz yedi insanı yakarak öldüren şeriatçı katillerin cezalarını dörtte bir oranında düşürdü. Acaba Aziz Nesin, mahkemenin öne sürdüğü gibi, Salman Rüştü’nün kitabını Aydınlık gazetesi’nde yayınlattı mı? Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Yalçın’a soruyoruz:

Merhaba: Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri isimli kitabından bazı bölümleri Aziz Nesin mi yayınladı?

Hasan Yalçın: Hayır. Aziz Nesin zaten bunu açıkladı. Bu Aydınlık yönetiminin verdiği bir karardır.Aziz Nesin’in yayınlatması söz konusu değil. Aydınlık yayınladı. Aziz Nesin yayınlamadı.

Merhaba: Peki çeviriyi Aziz Nesin mi yaptı?

Hasan Yalçın: Hayır Aziz Nesin yapmadı. Aydınlık yönetimi yaptırdı çeviriyi. Aziz Nesin’in o Aydınlık’ta yayınlanan Şeytan Ayetleri ile alakası yok. Aydınlık’ın başyazarıydı Aziz Nesin fakat bu tüm yayınlara Aydınlık yönetimi karar verdi.

Görüldüğü gibi hem Aziz Nesin hem de Aydınlık Gazetesi bu iddiayı yalanlıyor. Hasan Yalçın ile bu konudaki görüşmemizi yarınki yayınımızda geniş sunacağız.

941229 MERHABA RADYOSU HABER PROGRAMI

 CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin Sivas katliamı davsında verilen karar nedeniyle DGM’ni hukuku siyasallaştırmakla suçlayarak, “bu karar yeni Sivaslara hazırlananların gücünü ve kararlılığını arttırdı” dedi.    

Keskin, düzenlediği basın toplantısında, gizli oturumlarla sürdürülen yargılama sonucunda Sivas davasında verilen kararın büyük bir değerlendirme yanlışını ortaya koyduğunu söyledi.   

SHP Eski Genel Sekreteri Fikri Sağlar da kararın SHP’nin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kalkması yönündeki düşüncesinin haklılığını ortaya çıkardığını vurguladı.   

Sayın dinleyiciler, mahkemenin Aziz Nesin’in Aydınlık’ta Salman Rüştü’nün Şeyatan Ayetleri kitabından parçalar yayınladığını öne sürerek hakkında suç duyurusunda bulunduğunu bildirmiştik. Ancak kendisiyle konuştuğumuz Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Yalçın çevirinin yayınlanmasıyla Aziz Nesin’in ilgisi olmadığını söyledi.  

Bugünkü konuşmamıza Hasan Yalçın yazıların nasıl yayınlandığını anlatarak başlıyor.

Hasan Yalçın: Biz bir görev bildik Aydınlık yönetimi olarak Şeytan Ayetleri’nin yayınlanmasını. Çünkü Türkiye’de neyin yayınlanıp neyin yayınlanmayacağına yobaz takımı karar verirse burada bir fikir özgürlüğünden söz edilemez. Böyle düşündük ve biz bunu yayınladık.   

Aziz Nesin’in bunda bir rolü yoktur. Yani aziz Nesin’i esirgemek için yapmıyorum bu açıklamayı çünkü Aziz Nesin bunu göğüsleyebilecek güçte bir insan.

Merhaba: Aziz Nesin de zaten kabul etmedi. Kendisiyle konuştuk.

Hasan Yalçın: tabi.

Merhaba: Yani mahkeme kararında Aziz Nesin diyor, yazarı Salman Rüştü olan Şeytan Ayetleri isimli kitabı Türkiye’de yasağa rağmen Aydınlık gazetesinde yayınladığı... Yani bu ifade yanlış...

Hasan Yalçın: Bu ifade tamamen yanlış. Bu ifade hem de çok tehlikeli. Türkiye’deki durumu da aydınlatan son derece tehlikeli bir gidişe işaret eden bir ifadedir.    

Aziz Nesin bunu yayınlamış olsaydı da mahkemenin sanıkların cezalarını hafifletmek için bunu bir gerekçe yapması, bu gerekçeyi kullanması hukuken de Türkiye’nin cumhuriyet yasaları gereğince de mümkün değildir. Mahkeme bunu kullanmıştır.  

Ayrıca Aziz Nesin’in tahrik yapmadığı konusunda Sivas Savcılığı’nın verdiği bir karar vardır.    

Ayrıca tabi bu yaklaşım, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin bu yaklaşımı şeriatçılara, yobazlara bir tür “kışkırma”, altını çiziyorum “KIŞKIRMA HAKKI” tanımaktadır. Bir tür cinayet vesikası onlara vermektedir. Yani Türkiye’de dine karşı fikirler taşıyan insanların yakılması bir tür hafifletici sebeple yargı konusu yapılmaktadır. Hafifletici sebep sayılmaktadır.    

Dine karşı fikir savunmak anayasada yasak değildir. Kanunlarda da yasak değildir. Bir de ayrıca bir fikir özgürlüğünden söz edilecekse nasıl bir fikir özgürlüğüdür bu? Şeriatla çerçevelenmiş bir fikir özgürlüğüdür. Zaten o bakanlar kurulu kararı da bu açıdan değerlendirilmelidir. O da şeriatı bir tür yayın özgürlüğünün sınırı haline getirmiştir.

Merhaba: Bu şekilde sizin görüşünüz. Ama mahkeme diyor ki, “Türk Ceza Kanunu’nun 175. 159. maddeleri gereğince kanuni işlem yapılmak üzere DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına”... Madem ki, böyle bir şey var bu mahkemeye göre, Aydınlık Gazetesi’nde bu yayınlar yapıldığı zaman çevirmeni, sorumlu yazı işleri müdürü veya herhangi bir başka yetkilisi hakkında dava açıldı mı?

Hasan Yalçın: Gazeteler toplatıldı. Sanıyorum süren davalar da var. Yalnız hukuki yönünü tam ben izlemedim. Açılmış mahkemeler olabilir.     

Hatta biz şöyle bir gazetecilik olayı da yarattık. Bir gün tuttuk, Şeytan Ayetleri yerine  o köşede bir sureyi yayımladık, Kuranı Kerim’den bir bölüm yayınladık. Mahkeme o kadar otomatiğe bağlanmıştı ki, Şişli Mahkemesi onu da toplattırdı.

Merhaba: O komediyi hatırlıyorum.

Hasan Yalçın: Böyle bir komedi.

Merhaba: Bu maddelerden birinde bir yıla kadar diyor, bir diğerine göre, altı yıla kadar hapis cezası verilebilirmiş. Peki herhangi bir Aydınlık yetkilisi böyle bir ceza aldı mı?

Hasan Yalçın: Hayır, benim bilgilerime göre, böyle bir bilgi almış değiliz.

Merhaba: Peki, siz bu kararları nasıl değerlendirdiniz? Bazı yazılarınızda bu irticai gelişmeye dikkat çekiyorsunuz. Hatta yeni bir ihtilale bile işaret ediyorsunuz gibi bir şey var. Ne diyorsunuz siz bir gelişmelere?

Hasan Yalçın: Benim aslında üzerinde durulmasını gerekli gördüğüm şey şudur: Yani Aziz Nesin bundan ceza almaz. Bunlar ceza veremezler. Verseler bile bunların kıymeti yoktur. Aziz Nesin bunların çok üstündedir. Aydınlık da bunların çok üstündedir. Biz bunları göğüsleriz. Ama önemli olan Türkiye bambaşka bir yere götürülüyor. Bu mahkeme olayı da aslında o götürüldüğü yere ışık tutmuştur.    

Bakın bütün duruşmalar gizli yapılmıştır. Vali ve İl Jandarma Komutanı dinlenmemiştir. Avukatların, müdahil avukatların, yani yanan insanların avukatlarının talepleri dinlenmemiştir. Vali ve İl Jandarma Komutanı bunlardan en önemlisi olduğu halde ısrarla dinlenmemiştir. Ayrıca dinlenen tanıkların ifadeleri dikkate alınmamıştır. Mesela Doğukan Öner, Emniyet Müdürü olayda, Sivas’ın Emniyet Müdürü orada sanıkları teşhis etti, tesbit etti. “Şu adam” dedi,”tahrikçiler arasındaydı, yakanlar arasındaydı”. Bu ifade zabıtlara geçti. Bunlardan Ali Temiz adında bir sanık, başkaları da vardır ama benim hemen gözüme çarpan sanıktır bu. Ali Temiz adındaki insan delil yetersizliğinden beraat ettirildi. Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu tahrikçilerin başı olduğu halde hakkında hiçbir soruşturma olmadı., yapılmadı.  

Burada insanların aldıkları ceza da önemli değil. Bunun altını da çizmek istiyorum. Şu, bu az ceza almış davası değildir bu olay. Türk devletinin bugün olaya yaklaşımıdır. Bunu anlamak için de Kubilay olayıyla bu olayı karşılaştırmak gerekir. Kubilay olayında Mustafa Kemal’in 1930’daki o kararlı tutumu, adeta, “Menemen’i haritadan silin” şeklindeki emri, cumhuriyetin laiklik konusundaki kararlılığı konusunda yaptığı vurgu, bir de şimdiki durum. Şeriata ve yobazlığa insan yakma özgürlüğü tanıyan tutum. Türkiye buraya getirilmiştir. Ve bu sürecin içerisinden geçmektedir.

(1)   O zamanki Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu idi. Hani şu birleşe birleşe demokrasiyi getirecekleri şahıslardan biri.

(2)   Temel Karamollaoğlu

SİVAS ACISI
AZİZ NESİN


Ben tanırım
Bu bulut bizim oranın bulutu
Hemşeriyiz ne de olsa
Benim için kalkmış ta Sivas'tan gelmiş
Yurdumun bulutu
Başımın üstünde yeri var

Ben bilirim
Bu rüzgar bizim oranın rüzgarı
Hemşerimiz ne de olsa
Benim için kopup gelmiş yayladan
Yurdumun rüzgarı
Kurutsun diye akan kanlarımı

Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi, hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından, Sivas işi

Ben duyarım, duyumsarım
Bizim oranın sızısı bu
Binip kara bir buluta Sivas ilinden
Sivas rüzgarında uçup gelmiş
Helallik dilemeye

Ey yüreğimin onmaz acıları
Ey beynimin dinmez sancıları
Suç ne bende, ne de sende
Ne de olsa yurttaşımsın
Kapalı da olsa bütün vicdan kapıları yüzüme
Bilmelisin, bir yerin var can evimde

AŞIK NESİMİ ÇİMEN: BARIŞ GÜVERCİNİ
https://www.youtube.com/watch?v=dzN_21_fxmM

# aziz nesin # madımak katliamı # Hasan Yalçın