Fransız Ajanı Mark ne anlatıyor?

Metin Akgerman

Metin Akgerman

Köşe Yazısı

Mark Eşanje 58 yaşlarında emekli olma sürecine girmiş bir Fransız ajanı.

Saddam’ın devrilmesi ve sonrasındaki dönemde Kerkük'te Amerikalılar ile çalışmış, Suriye’de, Libya’da, Nijer’de görev yapmış, operasyonlara katılmış. Son dönemlerde, herkesi memnun etmese dahi, yaşadıkları hakkında İsviçre’deki evinde kitap yazıyor ve basına konuşuyor. Mark’ı pek ana akım medyaya çıkartmıyorlar ancak yüksek kredibilitesi olan bazı alternatif kanallarda hayli ilginç açıklamalarda bulundu.

Bu yazının amacı Mark’ı tanıtmak, röportajlarda söylediklerini özetlemek, batılı ajanların bizim komşu coğrafyalarımızda ne işler çevirdiğini daha iyi anla(t)mak ve belki de bu açıklamalardan öğrendiklerimiz ile memleket faydasına ne yapılabilir çıkarımda bulunmak.

Mark bir çok şey anlatıyor. Bir kısım konuların üzerinde uzun çalışmış ve detaylı anlatıyor bazı konuları ise satır arasında geçiştiriyor. Uzun süre üzerinde çalıştığı iki önemli dosya var. Biri Işid’in petrol satış geliri ile finansmanı bu süreçte rol oynayan Fransız firmaları, diğeri ise Fransız Nükleer Enerji firması Areva dönemi yolsuzlukları. Türk okuyucusunu hayli ilgilendirebilecek başka konularda da açıklama yapıyor.

IŞİD’ın Petrol Satış Gelirleri

Mark’ın açıklamalarına göre IŞİD’ın ana finans kaynağı petrol satışı. Irak’ta üretilen petrol Türkiye’deki kamyon filoları ile, karayolu ile, kaçakçılar tarafından Mersin Dörtyol limanına getiriliyor. Burada Fransız firmasının ( Rubis ) depolarına aktarılıyor oradan tüccarlara satılıyor, gemilere yükleniyor ve ilgili ülkelere gönderiliyor. Mark bunları geçmiş zaman olayı olarak anlatıyor ( belki 2010’lar) bugün elbette durum farklı olabilir.

IŞİD’a kaynak aktarmış diğer Fransız şirketinin çimentocu LaFarge olduğunu Mark açıklıyor. Mark’a göre bu satış kısmen mazur görülebilir çünkü IŞİD bu paralar karşılığında bazı “saha çalışmalarını” kolaylaştırmış.

Işid’in Fransız şirketleri tarafından finanse edildiğini gösteren çalışmaları Fransa’da yayınlayamıyor. İtalya mahkemeleri üzerinden hukuk mücadelesi veriyor ve yakında bu konudaki kitabının çıkması bekleniyor.

Mark Hangi İstihbarat Örgütleri İçin Çalışmış?

Mark kariyeri boyunca başta DGSE olmak üzere batılı istihbarat örgütleri ile yakın çalışıyor. Bir dönem tam bağlı çalışıyor, bir dönem kontratlı çalışıyor, bir dönem ise bağımsız saha araştırmacısı/anketçisi olarak aldığı işleri tamamlıyor. Sadece Fransız dış istihbarat servisi ( DGSE) ‘ne bağlı çalışmıyor. Bu konudaki açıklaması ise şöyle: Elde ettiği bilgilerin işe yaramasını istediğinden bu bilgileri kullanacak servislere verme prensibindeymiş. DGSE her zaman bilgileri kullanabilecek doğru servis olmayabiliyormuş. (!!)

Mark Kim?

Mark’ın açıklamalarının satır araları okunduğunda, Fransa, ABD ve İsrail politikalarına ve servislerine yakın olduğu, ve istihbarat çalışmalarını bu yönde yürüttüğü anlaşılıyor. Babası muhtemelen bu eğilimin oluşmasında belirleyici olmuş. Mark’ın babası savaşa da katılmış Fransız bir vatansever. 1940’da Nazi kampında tutuklu kalıyor. Amerikalıların Fransa’yı kurtarması ( dolayısıyla babasını da kurtarması) muhtemelen Mark’ın karakterinin oluşmasında önemli oluyor. Çocukluk döneminde “kurtarıcı” Amerika’nın çekim alanına kapılıyor ve anlaşılan bu çekim alanı bütün kariyeri boyunca devam ediyor. Mark konuşmalarında “Fransa” ve “Vatan” bağlılığından çok “bazı değerler” bağlılığına vurgu yapıyor. DGSE dahil birçok Fransız kurumunun yolsuzluk içinde olduğu, Fransızların değil bazı büyük şirketlerin ve dar bir imtiyaz sahibi kitle menfaatine çalıştıklarını düşünüyor.

Mark’ın bağlı olduğu “değerler” konusunda bu noktada biraz spekülasyon yapabiliriz. Acaba hangi değerler? Mark Fransızların çoğunun aksine Protestan. Fransa’daki Protestan oranı 5% anca vardır. “Selamet Ordusu” kilisesi (veya tarikatı) için 10 yıl muhasebe servisi vermiş ve bir gönül bağı olduğu belli. Bu yapı Protestan ve evanjelik bir yapı ve İngiltere merkezli. Bu yapı, Mark’ın “değerlerinin” şekillenmesinde etkili olmuş olabilir.

Siyaset konusunda hiçbir partiye üye olmadığını, 81’de Mitterand a oy verdiğini ( sosyalist) ancak kısa sürede pişman olduğunu belirtiyor.

Mark, iyi bir saha ajanının olması gerektiği gibi fiziksel olarak fit. Dövüş sanatlarında uzman ve muhtemelen özel askeri eğitim almış biri.

Mark ve Soros: Kesişen Yollar

Mark’ın üniversite eğitimi aldığı konu muhasebe ve finans. Kariyerinin ilk bölümünde (veya ilk hayatı diyelim) para piyasalarında yoğun olarak çalışıyor, borsa seans salonları yönetiyor, çeşitli global para manipülasyonlarına katılıyor ve bu konularda kitaplar yazıyor. G.Soros’un Londra Merkez Bankasına karşı çeşitli finans kurumları ile beraber yürüttüğü (ve amacına ulaştığı) manipülatif saldırıda yer alıyor. Tayland Bahtına karşı benzer manipülasyonlarda rol oynuyor. Para yönetimi, muhasebe ve global para akışları konusundaki bilgisi, istihbarat ajanı olduğu yeni hayatında da belirleyici oluyor. Genelde kara para takibi işlerini ve çok uluslu şirketlerin rüşvetleri ne şekillerde verdikleri, nasıl mali yolsuzluklar yapıldığı üzerine araştırmalar yapıyor ve bir çok önemli yolsuzluğu ortaya çıkartarak medyanın gündemine taşıyor.

“Arkadaşımız Kürtler” Kerkük’te işkence yaparken...

Röportajın bir yerlerinde konu işkencelere geliyor ve Mark tanık olduğu bazı işkence olaylarından bahsediyor. Bazı sorulara cevap vermiyor devlet sırrı diyor bazılarına cevap veriyor.

Yer Kerkük yakınları. Saddam’ın zamanında yaptırdığı bir kale ABD işgali sırasında ABD tarafından bombalanmış. Mark ve özel harekat kökenli ekibi bu harabeye dönmüş mekanı merkez yapıyorlar. Bölge nispeten güvenliydi diyor Mark çünkü bölge halkı hayaletlerden korktuğu için o bölgeye yaklaşmıyormuş. Hayaletten korkma sebepleri, kale bombalandığında, kalede ölen askerlerin gömülmemiş olması ve hayalete dönüştüklerinin düşünülmesiymiş.

Mark ekibinde eski SAS personeli, eski FBI personeli, eski Fransız paraşütçü komando olduğunu söylüyor. Hepsi paralı asker.

Mark Ortadoğu’da işkence kültürü olduğunu söylüyor ve örnek olarak bir saldırı sonrası iki Sünni Arabın “Kürt Servisi “ tarafından yakalanarak tavanları kancalı bir odaya sorguya alındıklarını, kesici aletler ile işkence edildiğinden bahsediyor. İşkence edenler, aralarında en son öldüren kazanır kurallı oyun oynuyormuş. İşkenceciler için “Arkadaşımız Kürtler” ifadesini kullanıyor.

Mark’ın işkence konusu ile ilgili verdiği diğer örnek ise sonradan milletvekili olan, doktor formasyonundaki bir Iraklı Kürdün işkence uzmanlığının olması ve kurbanlarını en uzun süre yaşayacak şekilde işkenceden geçiriyor olmasıymış. Kuzey Kürtleri ve Güney Kürtleri arasındaki çatışmalarda bu durumlar yaşanmış.

Bölge Kürtlerinin “işkenceci” olarak yaftalanmasını kabul etmiyoruz. Yabancı

istihbarat servislerinin ve paralı askerlerin bölgedeki çatışmaları nasıl körüklediklerine dair acı örnekleri bunlar.

Kiralık Askerlerin Tarifesi

Mark, Kerkük bölgesindeki görevlerden bahsederken, paralı askerlerin fiyat tarifesini açıklıyor. “Benim ayarımdaki kişilerin piyasası günlük 400 USD” diyor. “Paralı askerlerin tesis koruma veya çatışma görevleri olabiliyor” diyor. “Rus Wagner askerleri en düşük parayı alıyorlardı (ayda 3000 USD) ancak teknik kabiliyetleri çok yüksekti” diyor. “Nepalli Gurkalar ayda 5-6000 USD alıyorlardı, yabancı dil bilmiyorlardı, kendi aralarında konuşuyorlardı ama iyi savaşçılardı” diyor.

Bu paralı askerliğin, insanların ailelerinin geçimini sağladıkları normal bir meslek gibi anlatıyor. Dünyada 2-3 milyon paralı asker olduğunu belirtiyor. Fiji’nin ordusunu BM’ye düzenli olarak kiraladığını söylüyor. Uganda’nın ordusunu Afganistan veya farklı bölgelerdeki operasyonlar için kiraladığını söylüyor.

Anlattıklarından anladığımız kendi ücret tarifesinin diğer rakip servislere nazaran yüksek olduğu. “Bu işten servet yapılmaz” diyor ama “kendi işinizi kurup CIA ve MI6’dan iş almaya başladığınızda büyük paralar yapabilirsiniz” şeklinde ekliyor. Bu servislerin sahada iyi bağlantıları olan, belirli zamanlarda belirli uzmanlıkları sağlayabilen ve hızlı şekilde görevi destekleyebilecek ekiplere iş verdiklerini çünkü büyük servislerin yapılarının bazen yavaş ve bürokratik kaldığını belirtiyor.

Nasıl Muhbir devşirilir?

Mark, işinin bir parçası olan “muhbir devşirme” konusundan da örnekler veriyor. Muhbiri çok iyi tanımak, ihtiyaçlarını ve motivasyonunu anlamak ve bu doğrultuda yaklaşmak gerektiğini belirtiyor. Büyük acılar, dramlar yaşamış kişilerin bu konuda önemli kaynak olduğunu belirtiyor. Çocuğunu kaybetmiş bir annenin intihar bombacısı benzeri görevlerde kullanılabileceğini belirtiyor. Bağdat üniversitesinde bir profesörü nasıl muhbir olarak devşirdiğini anlatıyor. İlgili profesöre yaklaştığında intiharın eşiğinde olduğunu belirtiyor ve ailesi ile ilgili yardımlar karşılığında muhbirlik yaptırdığını belirtiyor.

Nasıl mafya liderlerine ulaşılır?

Mark, Irak’ta etkili kişilere ulaşmak için kendisinin bir dönem “İsviçreli banker” rolü yaptığını belirtiyor. Mafya liderlerinin ve çete reislerinin paralarını İsviçre’ye çıkarmak istediğini ve bu şekilde kendilerine ulaşabildiğini belirtiyor.

2014 Areva Nijer Kontratı

2014’te Areva ( Fransa’nın nükleer enerji santrallerin de sahibi olan enerji şirketi) Nijer ile 110 milyon EUR kontrat yapıyor. Nijer maden bakanlığına bina yapılacak ve uranyum taşıyacak kamyonlar için madene yol yapılacak. Paralar ödeniyor ( Areva bilançosunda gözüküyor). Mark 2020 de ülkeden ayrıldığında işler hala bitmemiş durumda. Mark soruyor paralar nereye gitti? Fransız elçiliğini bu örnekte suçluyor, elçiliğin, DGSE’nin, dışişlerinin paraların yol ve bina yapımına gitmediğini bildiğini söylüyor ve buna rağmen savcılığın soruşturma yapmasını sağlayacak kanun maddesinin (Article 40) devreye sokulmadığını söylüyor.

Kara Kutu Yöntemi İle Rüşvet Dağıtmak. Areva Ve ADP Örnekleri

Mark hesap uzmanı olarak özellikle Fransız devlet firmalarının ihale alırken rüşvet dağıtma yöntemlerin incelemiş. İddiasına göre, Areva firması, nükleer santral satabilmek için içi boş bir maden şirketini 1,8 milyar dolara satın almış ve arka kapıdan ödediği paraları geri alarak bir “kara para kutusu” oluşturmuş ve bu kutudan rüşvet dağıtarak santral satışı işlerini yürütmeye çalışmış. Bu konuda savcılığın devreye girmesi için mektuplar yazdığını ancak işleme onay veren politik bağlantılar sebebiyle bu soruşturmanın açılmadığını belirtiyor.

Areva yolsuzluklarının ortaya çıkmasında Mark’ın önemli rolü oldu, ancak bu konu ucu bucağı olmayan apayrı bir yazı hatta kitap konusu. ABD siyasetçilerinden Güney Afrikalı liderlere, Çin’de, Kazakistan’da konu ile ilgili verilen hapis kararlarına, Brexit kampanyası destekçisi işadamlarına kadar işin ucu çok kişiye dokunuyor. Bu yolsuzluklar sonucunda dönemin Areva başkanı değiştiriliyor, şirket bölünüyor ve el değiştiriyor. Tüm bu olayların arkasında bir takım özel şirketlerin ve ilintili politikacıların, nükleer enerji konusunda devlet firması olan Areva’yı parçalayıp işleri özel sektöre aktarma amaçları da olabilir.

ADP’nin İstanbul Havalimanı’nı Alması

Bu noktada diğer bir örnek olarak, İstanbul Havalimanı işletmesine ADP’nin ortak olma sürecinden bahsediyor. İddiasına göre Fransız Havalimanı İşletmecisi ADP, İstanbul havalimanı işletmesine ortak olma sürecinde “tesadüfen” ilintili bir inşaat firmasına 50 milyon dolar yatırım yapıyor. Bu inşaat firmasının bilançosunun da özellikle çok parlak olduğunu belirtiyor ve “nedir bu iş?” sorusunu soruyor.

Amerika’nın Paralarının Yolsuzluğa akıtılması

Mark Irak ve Afganistan’da Amerika’nın akıttığı paraların yolsuzluğa gittiğini belirtiyor. Irak’ta Saddam devrildikten sonra yerel paranın değerinin kalmadığını ve Amerika’nın helikopterler ile para çantaları attığını, bu paraları Amerikan denizci birliklerinin dağıttığına şahitlik ettiğini belirtiyor. Yerel mafyanın dağıtılan paradan önemli miktar aldığını ve paranın imara ve kalkınmaya gitmediğini belirtiyor. Örnek olarak bir “Kürt mafya lideri”nin eli ile sözüm ona sağlık merkezi krokisi çiziktirdiğini ve “bak bu plan ile 30 milyon dolar alacağım” dediğini belirtiyor. Mark adamı ciddiye almıyor. Daha sonra gördüğünde ise adamın gerçekten o plan ile 30 milyon doları Amerikalılardan aldığını belirtiyor. Mark diyor ki “Amerika’nın Irak inşası için tüm planları başarısızlıkla sonuçlandı.”

Irak’ta dağıtılan paraların bir kısmının ise Türkiye sınırından girip İstanbul’da İsviçre bankasına yattığını belirtiyor.

Nijer’in kaybolan füzeleri

Mark, 2013 ile 2020 arasında Nijer’de petrol boru hattı güvenliğinin sağlanmasında çalışmış. Bu donemde Nijer 916 adet S-8 helikopter füzesini Ukraynalı firmadan, Kıbrıslı aracı firma üzerinden satın alıyor. Füzeler Benin’in Kotonu limanına geliyor ve ortadan kayboluyor. Mark “ne oldu bu füzelere?” sorusunu soruyor. Libya veya Nijerya’ya götürülmüş olabileceğini belirtiyor ve bu konuda soruşturma açılmamasına isyan ediyor.

Afganistan

Mark Afganistan’da üretilen afyonun ( son hasatta 6200 ton) karayolu ile değil havayolu ile yurtdışına çıkartıldığını belirtiyor. Mark’a göre Türk askeri uçakları tarafından afyon Türkiye’ye, afyon işleme ruhsatı olan ilaç fabrikalarına getiriliyor, çeşitli ürünlere dönüştürülüyor ve Avrupa’ya gönderiliyor. Bir miktar çıkışın da Hindistan üzerinden yapıldığını belirtiyor. ABD işgali döneminde, alternatif tarım ürünü olarak meyve ağaçları yetiştirilmesi için bazı sulama projeleri yapıldığını ancak bunların daha çok afyon üretimi için kullanıldığını belirtiyor.

Mark’a göre Afganistan’ı Taliban’ın kontrol edebileceği kadar askeri yok. 30 milyonluk dağlık ülkenin 80 bin adet Taliban askeri tarafından kontrol edilemeyeceğini belirtiyor. Ayrıca Taliban liderlerinin sürekli bir numara olmak için kavga edeceğini ve istikrarlı bir yönetim çıkartamayacaklarını belirtiyor.

Afganistan’dan havayolu ile çıkmanın tek yolunun Kabil havalimanı olduğunu ve bu havalimanın kontrolünü Katar’ın tek başına eline aldığını belirtiyor. Bir süre önce Türk Sadat firmasının bu havalimanını kontrol etmesi konuşulurken bu durum gerçekleşmemiş ve Katar havalimanın idaresini eline almış.

Afganistan’da bahsi geçen lityum kaynaklarının işletilebilir yapıda olduklarının şüpheli olduğunu belirtiyor. Ayrıca İran ve Çin arasında yapılması kağıt üzerinde mümkün olan petrol boru hattının dağlık yapı ve soğuk iklimden hattı korumak için oluşacak ilave maliyetlerden dolayı fizibl olmayacağını söylüyor.

Afganistan’ın son cumhurbaşkanı olan ve batı tarafından desteklenen Eşref Gani’den bahsediyor. Afganistan’dan ilk kaçan kişi olduğunu ve beraberinde 169 milyon dolar nakit para ( 4 araba dolusu) götürdüğünü belirtiyor. Uçak ile Kuveyt’e kaçmış ve paraları inkar ediyormuş. Bu durumu teyit eden ise bazı tanıkların olduğunu belirtiyor.

İstihbarat Servisleri Hakkında Ne Düşünüyor?

En iyi İstihbarat servisinin açık ara İsrail’in servisleri olduğunu belirtiyor. Daha sonra Ruslar ve Amerikalılar geliyormuş. Fransa’nın servislerinin sıralamaya giremeyeceğini belirtiyor. Hem teknik imkan hem maddi imkanlar açısından yetersiz olduklarını belirtiyor. Operasyonlara hazırlanma kalitelerinin servisler arasında hayli farklı olduğunu söylüyor.

Vurguladığı diğer konu ise Amerika’da terör ilintili istihbarat bilgileri için Adalet Bakanlığının para ödülü verdiğini ancak Fransa’da tam tersi uygulama olduğunu, bilgi gelmesin diye elden gelenin yapıldığını belirtiyor.

Iraklı Şii ailenin 500 milyon doları ülkeden çıkartması

Mark’ın müdahil olduğu operasyonlardan birinde, Iraklı önemli bir Şii ailenin nakit 500 milyon doları ülke dışına kaçırması takip edilmiş ve müdahale edilmiş. ( Belki de yönlendirilmiş). İlk hedef paraların İsviçre bankasına götürülmesiymiş. Para 100 lük dolarlar olarak kamyonlara yüklenmiş, Basra körfezine götürülmüş, Mark’a gemiye binip para ile gitmesi ve gemiye müdahale yapılacağı belirtilmiş. Amerikan denizaltısı gemiyi takip edip müdahale etmiş. Geminin rotası Lübnan’a çevrilmiş ve paralar İsviçre yerine Lübnan’a götürülmüş. Lübnan’da paralar aklanmış. Aklama operasyonunda, özellikle Hristiyan mahallesindeki evlere ederinin üzerinde nakit para ödemeli teklifler yapılmış ve birçok ev sahibi evini satmış.

Fransız Telekom Firmasının Irak Kürt Bölgesindeki Yatırımları

Mark Fransız Telekom firmasının Irak Kürt bölgesi merkezli bir Telekom operatörüne ( Korek) yaptığı yatırımdaki şüpheli durumları araştırıyor. Bu konuda, bağlı olduğu sorumlu ajana raporunu sunuyor ancak bu konuda bir şey yapıl(a)mayacağını öğreniyor. Bunun üzerine Mark, dosyayı rumuz kullanarak Bağdat basınında yayınlıyor ve dosya büyük yankı yapıyor.

Vatikan ve İstihbarat

Mark soru üzerine Katoliklik ilintili istihbarat yapılarından bahsediyor. Vatikan’ın hemen her ülkede teşkilatlı olduğu, halka dokunduğu, nispeten ucuz maliyet ile istihbarat toplayabildiğini belirtiyor. Opus Dei’nin Katolik kilisesi içinde kilise benzeri bir yapılanma olduğunu, karmaşık, anlaması, anlamlandırması güç bir yapı olduğundan bahsediyor. Kendi incelediği Areva dosyasında Opus Dei ilişkisinden bahsediyor. Laik bir Ülkenin devlet kurumu olan Areva’da dua odaları olmasını garipsediğini belirtiyor. Areva’nın o dönemdeki iki numarasının ( Gerard Arbola) Vatikan’da çok aktif olduğunu belirtiyor.

Biz Ne Yapmalıyız?

Mark iyi yetişmiş bir ajan. Hem belirli bir akademik branşta ( muhasebe ve finans) ileri seviye uzmanlığı var hem asker eğitimi ve disiplini almış hem de birçok farklı coğrafyada en kötü şartlarda yaşayıp görev yapabiliyor. Anlattıklarının ne kadarı doğru ne kadarı dinleyiciyi yönlendirme amaçlı bilemiyoruz ve anlattıklarına kuşkucu yaklaşmalıyız. Ancak Türkiye’nin milli güvenliği ile ilgili coğrafyalarda uzun süre görev yapmış dolayısı ile bu konuları araştırmalı, gerçekleri ortaya çıkartmalı ve ulusal menfaatlere göre kullanabilmeliyiz.

Ne yapılabilir?

1) Mark’ın Türkiye’deki gazeteciler ile program yapması ve Türkiye ile ilgili konuları anlatması faydalı olur.

2) Kitapları ve youtube’daki röportajları Türkçe ye çevrilebilir.

3) Mark’ın çeşitli ülkelerde bağlı olduğu ülke adına ekonomik menfaat ve etki ajanlığı yapması konusu Türk istihbarat servislerinin incelemesi ve belki de uygulaması gereken bir alan.

4) IŞİD finansmanı konusunda LaFarge ve Rubis firmalarının faaliyetleri incelenmeli. Türkiye bu incelemeler için çeşitli ülkelerde hukuki destek ve kanıt, belge vs. sağlayabilir ve sonuçlarının yayınlanmasını kolaylaştırabilir.

5) Özellikle Suriye, Irak ve Afrika ülkelerinde görev yapan yabancı istihbarat elemanlarının dini eğilimleri ve motivasyonları araştırılmalı ve ilişkilerde dikkate alınmalı.

6) Kerkük’te ve genel olarak Irak, Suriye coğrafyasında gerçekten işkence benzeri insan hakkı ihlali yapan kişiler, örgütler veya siyasetçiler var ise bunlar hakkında araştırma yapılmalı ve adaletin önüne çıkartılmaları sağlanmalı. AİHM süreçleri de devreye alınabilir. Ayrıca bu işkencelerin yabancı ajanlar gözetiminde yapılması konusu araştırılmalı ve ilgili ajanların ülkelerinde dava süreçleri başlatılmalı.

7) Kiralık asker ve lejyoner konusu BM’nin gündemine taşınmalı ve yasaklanmalı. Kiralık asker kaynağı olan ülkelerdeki Türk elçilikleri bu faaliyetlerin yakın takibi ve mücadelesi konusunda inisiyatif almalı.

8) Kerkük başta olmak üzere Irak ve Suriye’de pazar yerlerinde patlatılan canlı bombalar ve ilgili bölgelerdeki yabancı istihbarat servisi faaliyetleri arasındaki ilişki incelenmeli. Emekli ajanların beyan ve itirafları dinlenmeli. Bir bağıntı kurulur ise ilgili hukuki girişimler başlatılmalı.

9) ADP’nin İstanbul havalimanı alımında, Mark’ın işaret ettiği şekilde bir rüşvet amaçlı kara para kutusu oluşturuldu mu? İlgili inşaat firmasının ilgili dönemdeki mali kayıtları incelenmeli. Usulsüzlük var ise kamunun zararı tazmin edilmeli.

10) Afganistan’ın uyuşturucu trafiğindeki gerçek durum ile ilgili Mark’a bilgi verilmeli ve (muhtemelen) hatalı açıklamalarını düzeltmesi istenmeli.

11) Eşref Gani iddia edildiği gibi Afgan halkının 169 milyon dolarını kaçırmış mıdır? Bu paranın izi sürülmeli ve Afgan halkına hızla iade edilmelidir.

12) Iraklı Şii aile konusu ilginç. Hangi aile bu? Para kimin parası? Para neden İsviçre’ye gidecek iken Lübnan’a döndürülüyor? Paraya kim, hangi hak ile el koyuyor? Neden bu para ile Beyrut’ta Hristiyan mahallesindeki evler yüksek bedel ile satın alınıyor? Daha sonra Beyrut’ta patlayan veya patlatılan liman ile bu hazırlıkların bir ilişkisi var mıdır? Bu para muhtemelen Irak halkının parası ve el koyan otorite tarafından Irak’a iade edilmesi sağlanmalıdır.

13) Fransız Telekom firması neden ederinin üzerinde bedel ile Irak Kürt bölgesindeki Telekom firmasını satın alıyor?

14) Suriye’den Türkiye üzerinden Mersin’e hala kamyonlar ile ham petrol taşımacılığı yapılmakta mıdır? Bu petrol yabancı firmalara tankerler ile satılmakta mıdır? Eğer yapılmakta ise bu petrolü Türkiye’nin satın alması, bölge rafinerisinde işlemesi, milli menfaatler ve güvenlik açısından daha doğru olabilir. Aksi durumda petrolü son satın alanın, üreticiye kendi siyasi şartlarını dayatması riski mevcuttur.

15) Türkiye dış istihbarat (MİT ve ilintili yapılar) kabiliyetlerini ve imkanlarını ilk 5 servis seviyesine çıkartacak programı başlatmalıdır.

16) Amerikan FCPA veya İngiliz Rüşveti Önleme Kanunu ( Bribery Act) benzeri kanunlar devreye alınmalı.

17) Mark çeşitli röportajlarda olayları bölük pörçük anlatıyor ve bir kronolojik sıra takip etmiyor. Mark’ın hikayesinin kronolojik sırada derli toplu yazılması sağlanmalı.

https://www.youtube.com/watch?v=jGAjuM5Nb4A&t=2108s

https://www.youtube.com/watch?v=PMpBPFPyiUU

https://www.youtube.com/watch?v=lfjUHEyp_W4&t=1070s

https://www.youtube.com/watch?v=pj9GSCwL_LA&t=1270s

https://www.moodiedavittreport.com/aeroports-de-paris-swoops-to-buy-a-stake-in-tav-airports/

Uramin yolsuzluk dosyasi:

https://www.youtube.com/watch?v=cW02YZfLR8E

# abd # amerika # libya # suriye # petrol # Kerkük # Nijer # Lafarge # DGSE