Metin Akgerman

Metin Akgerman

Köşe Yazısı

Suriye'nin elektrik sorununu Türkiye nasıl çözebilir?

Suriye'de bugün elektrik kesintisi problemi var. Şam'da dahi günün sadece belirli saatlerinde elektrik verilebiliyor. Rafine petrole ulaşımda sorun var. Elektrik sorunu kaynaklı, tarımda ve sanayinde üretim düşüşü sorunu var. Hanelerde buzdolabı elektrik sorunundan dolayı kullanılamıyor ve gıdalar günlük tedarik edilmek zorunda kalınıyor. Sağlık sistemi ücretsiz ancak ambargolar sebebiyle birçok modern tıp cihazının verimli çalıştırılmasında, yedek parça temininde sorunlar var. İnternet üzerinden iletişim kısıtlı, ulaşılabilen yazılımlar, programlar kısıtlı.

Türkiye görece zengin, enerji sorunu yok ve görece refah içinde oysa 21 milyon nüfuslu komşumuz Suriye'de fakirlik var, enerji sorunu var, gıda tedariği riski var. Bu olmaz. Neresinden bakarsan olmaz. Komşuluk hukuku açısından olmaz, ahlaken olmaz, sosyolojik olarak olmaz, dinen olmaz. Üstelik akılcı da değil. Türkiye Suriye ile daha yoğun ekonomik işbirliği içine girerse iki taraf ta kazanacak, neden bu yapılmıyor? Ramazan ayına bu aralar giriyoruz, ötesi bayram ama Suriye ve Lübnan da elektrik erişimi  çok kısıtlı, bu kabul edilebilir mi? Birkaç ay sonra yaz sıcakları bu coğrafyaları kavuracak, elektrik ve su kıtlığı iyice halkı perişan edecek.

Bu yazı kapsamında ikili siyasi sorunları, ülke liderlerinin iletişim problemini, Suriye'nin petrol bölgelerinin ABD askeri işgalinde olduğu sorununu, İsrail'in sürekli saldırılarını bir kenara bırakalım. Bunlar elbette büyük problemler ama bu yazı özelinde kısa vadede çözebileceğimiz ekonomik sorunlara odaklanalım.

Yazının Devamı

Hürjet çok marifetli olacak!

Türkiye aynı anda iki savaş uçağı projesi geliştiriyor. Hürjet projesi eğitim ve hafif savaş uçağı olacak, Kaan ise mahallenin dayısı olacak. Son dönemde Kaan projesi medyada bolca yer aldı ve Hürjet projesi Kaan'ın gölgesinde kaldı. Oysa Hürjet bazı özellikleri açısından Kaan'dan daha üstün olacak. Bu yazının amacı Hürjet projesini daha fazla gündeme taşımak, ilgiyi artırmak ve projeye bazı geliştirme politikaları önermek.

Hatırlatalım, Kaan, çift motorlu, tek pilotlu, hayalet (stealth) özellikli hava ve yer saldırı uçağı. Beşinci nesil denen türde bir uçak. Kaan uçağının TSK'nın envanterine girmesi için en erken 2028'ler konuşuluyor. Kaan uçağının ilk üretimleri iki adet GE yapımı F-16 motoru ile olacak, asıl uçağa tam performansı verecek motorların ister seviyeleri çok yüksek ve bu motorların yerli imkanlar ile üretilmesi 2030'ları bulacak. Bu uçağın motorlarının ister seviyesini neredeyse bugün itibariyle dünyada karşılayabilen motor yok, yani TEI'nin başlatacağı proje, bugün itibariyle dünyada olmayan bir teknolojik seviye projesi. Bu proje ne kadar gecikirse, ABD yapımı motorlara bağımlılık o kadar uzayacak.

Hürjet projesi ise ayağı daha çok yere basan bir proje. Fantastik proje isterleri yok. Tek motorlu, iki pilotlu bir eğitim jeti projesi. Hafif taarruz uçağı olarak da kullanılabilecek. Proje Kaan'dan tahmini bitiş tarihi itibariyle asgari 3 sene daha ileride. Mevcut Hürjet prototiplerinin saatlerce havada uçuşları mevcut. 

Yazının Devamı

Müteferrik politikalar

Biraz da güncel konular üzerine fikir fırtınası yapalım. Konu başlıklarına göz atmanızı ve ilgilendiğiniz konuya atlamanızı önerebilirim.

Geçtiğimiz aylarda bazı askerlerimiz sisli havada teröristlerin yaptığı saldırıda şehit olmuşlardı. Bu tür havalarda malum İHA ve kamera gibi saha koruması sağlayan sistemlerin etkinliği azalıyor. Peki sisli havada sınır dışındaki kamplarındaki askerlerimize nasıl ilave koruma sağlayabiliriz? Bazı zırhlı birliklerin üzerinde ses dalgası algılayan alıcılar olur. Bir örneğini aşağıdaki linke ekledim. Üçgen bir şamdan düşünelim, uçlarına, bir de tepesine mikrofon takıyorsunuz ve böylece etraftaki ses dalgaları bu mikrofonlara (ses dalgası alıcısı) farklı zamanlarda ulaştığı için ses kaynağının yerini 2-3 derecelik hassasiyet ile tespit edebiliyorsunuz. Muhtemelen ses dalgası işleyen programlar ile de ortam sesini insan, silah ve mekanik seslerden ayırabiliyorsunuz. Aselsan bu aletlerden yapabilir. Bunlar küçük hafif, portatif cihazlar, hem zırhlı araçlarımıza monte edilebilirler hem de askeri kamplarda kullanılabilirler. Konaklamanın yapılacağı alanın çevresine bu aletlerden 2-3 adet konabilirse muhtemelen sis şartlarında dahi güçlü bir alansal farkındalık sağlanabilir. Ortam koruması sağlayan kara dronları ile bu sistemler beraber çalışabilir. Farklı kullanım alanları da bu aletler için düşünülebilir. Misal belirli bölgelerde sisli havalarda yapılan sınır kaçakçılığını veya gizli geçişleri tespit etmek için kullanılabilirler.

https://www.metravib-defence. com/our-solutions/vehicle- protection/

Yazının Devamı

Londra'ya bir Türk diplomasi yerleşkesi gerekli

Geçende bir iş için Londra Başkonsolosluğumuza gittim. Hyde Park'ın güney sınırına neredeyse teğet olan, Londra'nın en pahalı bölgeleri içinde olan Knightsbridge bölgesinde bir mekan. Arzu eden Google Maps'dan "Turkish Consulate General London" olarak aratırsa yerini görebilir. Büyüklük olarak, bizim boğazdaki orta büyüklükte bir yalı büyüklüğünde ve formundadır. Küçük de bir bahçesi vardır. Koruma altındaki eski eser statüsündedir, çatı katını da sayarsak dört katlıdır, ön cephesinde heykel başı figürleri filan vardır. Binanın ismi de "Rutland Lodge" gibi alafranga bir isim.

Mekan korunaklı bir yerdedir, buraya girmek için başında koruma kulübesi olan bir sokağa girersiniz, sokakta sağlı sollu park etmiş süper lüks arabaları görürsünüz, muhtemelen o sokakta hayli zengin Londralılar yaşamaktadır (veya belki yaşamamaktadır ama mekan sahibidir, hareketli sokak değildir). Sokağın içine girersiniz ve sonunda bizim Başkonsolosluğa gelirsiniz. Önceden işleminiz için internetten randevu almışsınızdır, geldiğinizde önce küçük bahçesine girersiniz. Yaklaşık 30 kişilik oturma kapasitesi vardır, bahçede ise herhalde 70 kişi sıra bekler, yani bir kısım oturabilir, gerisi ayakta sıra bekler. Geldiğinizi başkonsolosluğa haber vermeniz lazım değil mi? Bunun için ayrı bir sıra vardır, o sıraya girersiniz, sıra size gelince duvara monte edilmiş bir kutu vasıtası ile içerideki yetkili ile konuşursunuz, isminizi söylersiniz, o da: "tamam sizi listede buldum, ekranlarda isminizi takip edin" der. Duvardaki ekranda isimler yazar. Siz beklediğiniz süre boyunca aralıksız o ekrana bakıp isminizi kaçırmayacak şekilde tetikte beklersiniz. Eğer sırtınız ekrana dönük şekilde oturuyorsanız, boynunuzu 135 derece çevirerek ekrana bakarsınız, hem egzersiz de olur (!).

Yazının Devamı

Der Auto

TOGG firması üretimde birinci senesini tamamladı. İlk senesinde 20 bin civarında araç üretti ve yollara çıkardı. Sipariş defterinde herhalde 50 bin civarında bekleyen sipariş mevcuttur.   Ocak 24 satışları itibariyle kendi kategorisinde Alman, Amerikan markalarını geçmiş, liderlik koltuğuna oturmuş. Gidişat başarılı, başta TOGG mühendisleri olmak üzere tüm emekçileri, yöneticileri, ortakları ve politika yapıcıları tebrik ederiz.

Bu yazının ilk bölümü TOGG iş modeli ile ticari segmentte yeni bir ulusal marka yaratma ve küresel bir batarya üreticisini yatırıma çekme üzerine. İkinci bölümü ise mevcut TOGG projesi altyapısı üzerinden kamusal fayda yaratmaya yönelik  önerilerden oluşuyor.

TOGG projesine aslında Farasis batarya projesi ile beraber bakmak lazım. Bu işlerin kalbi elektrik hücresidir. Muhtemelen TOGG projesi olmasaydı, önemli elektrik hücresi üreticisi Farasis de Türkiye'de yatırım yapmayacaktı. Farasis dünyanın en büyük onuncu elektrikli batarya üreticisi. Batarya aleminin kralı CATL firması ve pazarın 34% kadarına hakim. Tesla, BMW, Toyota ve Honda'ya mal veriyorlar. Daha sonra 14% pazar payı ile LG, 12% ile BYD, 10% ile Panasonic, 7% ile SK geliyor. Farasis de yüzde 1-2 bandında. (Tabi pazar payının az olması kötü demek değil, bugünün standartlarında çok iyi bir firma ama acaba rekabetçiliğini uzun vadede koruyabilecek mi? Bu sektörün hızlı gelişimi, ilerde 10 tane küresel oyuncuyu kaldıramayabilir.)

Yazının Devamı

Gıda enflasyonu ile büyükşehirde mücadele

Gıda fiyatları ve gıdaya ulaşım konusu özellikle fakir ve gelişmekte olan ülkeler için hayati derecede önemli konudur. Alt ve orta gelir grubundaki vatandaşlar için, yani nüfusun büyük kesimi için enflasyon demek gıda fiyatları artışı demektir. Bu konu iyi veya kötü yönetildiğinde doğrudan politik sonuçları da olur.

Türkiye'de gıda enflasyonu konusu özellikle İstanbul için önemlidir. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Türkiye'nin çoğu kırsal bölgesinde gıda fiyatı İstanbul'a göre ucuzdur. Kırsaldaki nüfusun önemli bölümü zaten kendi bostanından, bahçesindeki kümesin üretiminden vs. beslenir. Gıdaya ulaşmak için ulaşım masrafı köyde pek olmaz. Gıda fiyatının üzerine pahalı emlak kiraları binmez. Perakende dükkanlarda çalışan emekçilerin maaşları, sigortaları binmez. 1% dahi olsa KDV binmez. Kredi kartı komisyonu binmez. Gıdaların uzun mesafe soğuk zincir depolama ve taşıma maliyetleri, bu altyapılar için yapılan yatırımlar, bu yatırımların amortismanı, kredi faizi vs. binmez. Uzun mesafe taşımacılıktaki akaryakıt masrafı ve bundaki yüksek vergi yükü binmez. Ambalaj maliyeti (çoğunlukla petrol esaslı malzemeden ve ithal boya girdileri içerir) binmez. Kar marjları derken, sadece satıcı kâr marjı değil, nakliyeci, üretici, toptancı vs. hepsinin kâr marjı fiyata biner.

Yani Uşak'ta vatandaşın bostanından topladığı kabak, fasulye ve kümesten topladığı yumurtanın maliyetinin üzerine binenler ile İstanbul'da bir marketten alınan gıda ürünlerinin üzerine binen maliyet kalemleri arasında dağlar kadar fark olur.

Yazının Devamı

Putin'in ziyaretine hazırlık

12 Şubat Pazartesi gününde Putin'in Türkiye ziyareti yapması planlanıyor. Bu ziyaret Türkiye için önemli bir fırsat olabilir. Görüşmede hangi konularda nasıl gelişmeler beklemeliyiz?

Öncelikle bu ziyaretin diğer ülke lideri ziyaretlerden önemli bir farkı var. Gelen lider, egemen bir ülkenin lideri, çoğu Avrupa lideri gibi ipleri başkalarının elinde olan bir kukla lider değil. Putin’in verdiği sözünün arkasında durabildiğini de biliyoruz. Bu yüzden bu ziyaretin yarattığı fırsat büyük.

Yazının Devamı

Yemen'deki haylaz ağabey neden mektup yazmaz?

Bir kaç ay önce, yakın bir akrabamdan iki adet mektup çevirisi geldi. Anlaşılan yıllarca bir çekmecede duran Osmanlıca yazılmış (yani Arap harfleri ile Türkçe olarak) mektuplar, latin harflerine çevrilmiş böylece mektubun neyle ilgili olduğunu öğrenebilmiş olduk. Bu yazının giriş bölümünden sonra mektubun çevirisi olacak, son kısımda ise bazı yorum ve politika önerileri olacak.

Mektup tarihe ışık tutabilecek seviyede önemli bilgi içermiyor. Aile içi yazışmalar. "Aman oğlum terli terli su içme, at arabalarına dikkat et, şu akrabam nasıl?, bunlar selam söylüyor, şuralara gittik" vs. günlük hayata dair yazışmalar. 

Mektupları yayınlama sebebim bana bazı konuların ilginç gelmesi. Öncelikle, kullanılan dil bana ilginç geldi. Yani 120 yıl içinde Türkçe ifadeler nasıl değişmiş konusu ilginç. Diğer ilginç gelen konu ise mekanlar. Mektuplaşan aile üyelerinin kimi Mekke'de, kimi Yemen'de kimi İstanbul'da. Yani bugünün Türkiye'si ile benzetme yaparsak, misal Eskişehir'de görev icabı memurluk yapan bir ana-baba olsun, bir oğlu İstanbul'da üniversite okuyor olsun, diğer oğlu Antalya'da askerlik yapıyor olsun... Bunlar telefon ile görüşüyor olsunlar... Buna benzer bir aile durumunun 120 yıl önceki hali. 

Yazının Devamı

Gazze'ye insanı yardım kapsamında otel gemi mümkün mü?

Gazze'de, İsrail saldırıları dolayısı ile yüzbinlerce insan evsiz kalmış durumda. Bu insanların gidebilecekleri başka bir yer yok. Sığınak yok, elektrik, su, yiyecek çok sınırlı. İnsanı bir felaket durumu yaşanıyor. Gazze'ye Mısır sınırı tarafından, İsrail'in keyfine göre sınırlı miktarda insanı yardım malzemesi dönem dönem giriş yapabiliyor.

Evsiz kalmış insanların, özellikle kadın ve çocukların güvenli barınması öncelik. Gazze malum, boylu boyunca Akdeniz kıyısı boyunca uzanan bir şehir. Elbette tasarlanabilecek en makul ve hızlı çözüm, Gazze'ye birkaç tane otel gemisi göndermek olabilir. Otel gemisinden kastım bildiğimiz gezi gemileri yani Cruise gemileri. Bu türdeki otel gemilerin yolcu kapasiteleri otel konforu ile 7000 misafire kadar çıkabiliyor. Personel sayısı da 25%'den 1750 diyelim. Gazze durumundaki gibi insanı durumlarda biraz daha sıkışık düzen  ile bu kapasiteyi 20% artırabiliriz, toplam 10 bin civari Gazzeli tek gemide barınabilir.

Yazının Devamı

Gabriel'in Fransız eğitim sistemi reformu üzerine

Bu yazının amacı, Fransa'da kötüye gitmekte olan ilk ve orta okul politikaları konusunda ilgili bakanın röportajından alıntılar yapmak ve Türkiye için benzer alanlarda yapılabilecek iyileştirmelere tartışma zemini açmaktır.

Fransa'daki eğitim bakanı yakın geçmişe kadar Gabriel Attal (Türkçe okunuşu da Fransızca okunuşu ile tamamen aynı olan bir isim) isimli Yahudi bir eşcinseldi. Macron, Gabriel'i yakın zaman önce başbakan yaptı. Gabriel'de ilk iş, eski erkek arkadaşını dışişleri bakanı yaptı. Gabriel ismi malum, Hristiyan ve Yahudi felsefesinde belirli bir baş meleğin ismi. Tanrı'nın mesajlarını vahiy yolu ile peygamberlere ileten bir melek. İslam'da da "Cebrail" olarak biliyoruz.

Dönelim, Fransız bakana. Gabriel, muhtemelen dünyanın gördüğü en genç hükümet başkanı. (Monarşilerdeki çocuk kralları saymazsak). Gabriel'in geçmişi sosyalist parti kökenli. Sonrasında Macron ile yol yürümüş. Politik basamakları hamisi Macron gibi hayli hızlı çıkmış. Muhtemelen Macron'u o koltuğa getirenler, Gabriel'i de Macron'un koltuğuna hazırlıyorlar. 2027 Fransa başkanlık seçiminde Macron, iki dönem kuralından dolayı aday olamayacak. Gabriel'i yeni Fransa başkanı olarak görürsek şaşırmamalıyız. O dönemde bizde muhtemelen Erdoğan hala görevde olacak ve muhtemelen Gabriel, Erdoğan'a "dede" filan diyecektir. Ne olsa Gabriel, baba tarafından Tunus Yahudi’si, yani hepimiz Osmanlı torunuyuz. 

Yazının Devamı

İstanbulluya otopark kooperatifi lazım

İstanbul'da şehircilik ve trafik konusunda bolca problem var. Ekrem İmamoğlu kötü bir durum devralmıştı, ilk seçimde felaket bir durum devredecek. Felaket ölçümlemesi işini başkalarına bırakalım ve bu sorunlardan birine, Otopark sorunu konusunun kamu-dışı finansmanı fırsatlarına el atalım ve belirli bir model çevresinde çözüm senaryoları tasarlayalım.

İstanbul'un bir çok ilçesinde otopark sorunu mevcut. Hatta benim İstanbul'da bir dönem yaşadığım ve sıklıkla ziyaret ettiğim Sarıyer ve Beşiktaş ilçelerinin önemli bölümünde  bu sorun var. 

Acaba bu sorunun kök sebebi nedir? Türkiye gibi hayli gelişmiş bir ülkenin yıldız şehrine neden yeterince otopark yatırımı yapılamadı ve halen de yapılamıyor? Ülkede müteahhit var, hammadde var, para var, yetişmiş personel var, bu sorunu çözmek isteyen milyonlar var ama sonuç sıfır.

Yazının Devamı

Petrolcü Max’ın 1949 Türkiye raporu

Bir süredir yazdığı kitabı okuyorum. Yazarın ismi "Max Weston Thornburg", kısaca Max. Bu zat, kendisi gibi Amerikalı olan bir heyetin başı olarak 1948'de Türkiye'ye gelmiş. Max’ın asıl işi petrolcülük. Patronu da meşhur Rockfeller (3. nesil, kurucunun torunu olan Nelson). Max ve ekibini bizimkiler, dere tepe, madenler, fabrikalar, tersaneler gezdirmişler. İstediği raporları, istatistikleri vermişler, göndermişler. Max'da bu ziyaret raporunu ilgili ekonomik veriler ile beraber Şubat 1949'da kitap olarak yayınlamış. Anlaşıldığı üzere bu rapor, ABD'nin o dönemki Marshall yardımları ve ilintili Türkiye politikalarını belirlemede önemli olmuş. ABD basınında Türkiye ile ilgili ekonometrik ve politik konularda sürekli atıf yapılan bir rapor olmuş. Bu kitap ile bir nevi Max, Amerikalılara: "Bakın Türkiye diye bir ülke var, bu ülkede şöyle kaynaklar var, biz bu ülkenin bu bu alanlarda gelişmesini istiyoruz, politikamız bu yönde olmalı ve ihtiyaç duydukları yatırım alanları ve kredi miktarları böyle böyledir" mesajı vermiş.

Kitap 1949'da New York’ta basılmış, sanıyorum tek baskısı yapılmış. İçine harita filan da konmuş. Haliyle piyasada fiyatı biraz tuzluca. 1970’te Nebioğlu yayınevi çevirip yayınlanmış. Gözden geçirip yeniden yayınlamakta fayda olacaktır. Rapor, başarılı bir şekilde dönemin ekonomik ve endüstriyel resmini çekmiş ve istatistik veriler ile zenginleştirilmiş.

Max bildiğiniz ekonomik tetikçilerin özel bir türü. En üst seviyeden petrolcü. Rockfeller'in üst seviye yöneticisi, Ortadoğu’daki adamı diyelim. Hatırlarsınız John Perkins isimli bir Amerikalı kitap yazmıştı. Bir Ekonomik Tetikçinin itirafları" ismiyle Türkçesi de yayınlanmıştı. Amerikan istihbarat kurumu NSA ile ilintili kodamanlarca işe alınıp yönlendirilen John, kitabında çeşitli ülkelerde yaptığı ekonomik tetikçilik görevlerini anlatıyor. John'u genelde belirli bir danışman heyetin başkanı olarak çeşitli küresel kurum şapkaları altında farklı ülkelere gönderiyorlar, John'da o ülkelerde resmi kimliği ile geziyor, görüşmeler yapıyor, veriler topluyor, verileri eğip büküp, şişirip ilgili yatırım potansiyelini belirli alanlara kaydırıp "Sizin şu şu alanlarda belirli Amerikalı müteahhit firmalardan kullanılmak üzere şu kadar milyar dolar krediye ihtiyacınız var" gibi raporlar hazırlıyor. Zaten kredinin musluğunun başındaki yetkili kişi olduğu için genelde hükümetler biraz direnmekle beraber teslim oluyorlar. İlgili ülkeler devasa borç yükü altına giriyorlar, pek de üretken olmayan alanlarda Amerikalı bazı küresel firmalardan ve Amerikalı danışmanlardan büyük bedeller karşılığında hizmet alıyorlar. Yani işin özünde ilgili ülkelere ihtiyaçlarının ötesinde devasa krediler vermek, o kredilerin belirli küresel Amerikan firmalarında kanalize edilmesini sağlamak, ilgili ülkeleri jeopolitik olarak ABD büyük sermayesi güdümüne sokmak ve ilgili ülkelere "uzman" adı altında bolca ekonomik istihbaratçı yerleştirmek var. Bu adamlar gerçekten uzmanlar ama sadece uzman değiller. Güdümlü uzmanlar diyelim. Yani ülkenin kaynaklarını belirli Amerikan firmalarına aktarmak için gizli ajandası olan iyi eğimli, iyi bağlantılı profesyoneller bunlar. Max bu işlerin muhtemelen öncüllerinden.

Yazının Devamı

DO&CO Tamam mı Devam mı?

Do&Co isimli bir Avusturyalı yemek firması var. THY'nin yemek işlerini THY ile 50-50 ortak oldukları THY-DO&CO üzerinden yapıyorlar. Avusturyalı Do-Co firması, son açıkladığı yıllık finansal tablolara göre yılda 1,4 milyar EUR gelir üretiyor (1 milyarı havacılıktan), 140 milyon EUR'da FAVÖK üretiyor ( 111 milyonu havacılıktan). On binden fazla çalışanı mevcut. 

Do-Co'nun kurucusu Attila Doğudan, baba tarafından Türkiye kökenli olduğu için (A.D. firmayı 33% hisse ile kontrol ediyor) anlaşılan bizimkilerin firmaya ayrı bir sempatisi var. Şahsen benim de firmaya sempatim var, işlerini gayet güzel yapıyorlar, THY ile uzun yıllardır çalışıyorlar, THY'nin IGA salon işletmeleri başarılı ve THY'nin başarısında çorbada tuzları var desek yalan olmaz. Do-Co Avusturya borsasında olduğu gibi Türkiye borsasında da işlem gören bir firma yani İstanbul'un finans merkezi olma vizyonuna da destek oluyor, bu da güzel.

Yazının Devamı

400 Milyon Gecelik Kayak Ekonomisi Fırsatları

Dünyada her sezon yaklaşık 400 milyon kayak turizmi gecelemesi yapılıyor. Bu rakam kayakçı sayısı değil, kayak amaçlı tesislerde geceleme sayısı. Yani 1 kayak turisti sezonda ortalama 5 gün kayak tesisi kullanıyorsa 80 milyon kayakçı eder. Sezon olarak ta herhalde 3-4 aylık bir süreden bahsediyoruz. Ülke bazında bakarsak 55 milyon geceleme ile ilk sırada ABD var, sonrasında 44, 41, 27, 22, 22, 19, 18 milyon geceleme ile sırasıyla Avusturya, Fransa, Japonya, İtalya, İsviçre, Kanada ve Çin geliyor. 

Daha anlamlı bir değerlendirme ise kayak bölgesi esaslı yapılabilir. Aslında Fransa, İtalya, İsviçre, Avusturya tüm bu rakamları toplamak lazım çünkü bunların hepsi Alpler bölgesi yani aynı dağlık bölgenin farklı ülke sınırlarındaki bölümleri. Yani 120 milyon geceleme ile bu işin dünya lideri Alpler bölgesi ile Avrupa.

İşin ekonomik büyüklüğü hakkında kabaca bir tahmin yapalım. Her kayak gecelemesi, otel parası, kayak kirası, teleferik parası vs. ile 150 dolar desek global pazar 60 milyar dolar eder, Alpler bölgesi ise 20 milyar dolar civarı eder. Bu işin büyük kısmı ise hizmet sektörü, özellikle personellere verilen maaş, yani bu sektör Avrupa'da yüzbinlerce kişiye sezonluk iş alanı sağlıyor ve önemli ekonomik katkı yaratıyor.

Yazının Devamı

Seçime 3 Kala İBB'den Kol Bonosu İhracı

İBB 6 Aralık'ta 750 milyon dolarlık yeşil bono ihraç etmiş.

Bakmayın "Bono ihraç etmek" ifadesi, olayın nazikçesi... Türkçesi "küresel tefecilerden borçlanmak" demek.

Bir de başına "yeşil bono" demişler...Yeşil bono da, verilen borcun sadece çevreyi kirletmeyen projelerde filan kullanılacağının ifadesi. Zaten İBB'de mecburen bolca toplu taşıma projesi var ve bunlar zaten yeşil kategorisine girer, yani bu tefeci borcunun renginin aslında bizim için pek önemi yok. İBB'nin linyit santralı yatırımı yapması beklenmiyor.  Yeşil bono olunca tefeci firmalara ( İngiliz, Amerikalı genelde batılı büyük malum sermaye grubu) vergi avantajı oluyor yani cukkaladıkları faiz gelirinin vergisini kendi ülkelerinde, kendi hükümetlerine öderken indirim olacak... Onlara yemyeşil aslında... Bizim için bu tefeci borçları dolar bazında 10,5 faizli bildiğiniz kol gibi borç senetleri. Yani verene yeşil bono bize "kol bonosu" diyebiliriz. Borcu veren gönlüne göre seçmiş rengini.

Yazının Devamı

Instagram Çağında 2.sınıf Tarihi Eser Cepheleri

Devir değişti. Artık herkesin elinde bir fotoğraf makinası (yani telefon) ve her şeyin her an resmi çekilebiliyor.

İstanbul turizmi için bu gelişmeler olumlu oldu. Türk filmleri dahil bir çok faktör etkisi ile İstanbul turizmi son senelerde her mevsim çok hareketli. Turistik hareketlilikten Türkiye büyük ölçüde ekonomik, kültürel ve jeopolitik güç kazanmakta.

Geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul'a gitme durumum oldu ve Sarıyer'den Eminönü'ye vapura binme fırsatı buldum. Sahil hattındaki vapurların bir kısmı anlaşılan değişmiş, büyük teknelere dönüşmüşler. Yolculuğa keyif veren önemli etken, manzara izleme ve sahildeki eski eserleri izleme konusu. Keza, Sarıyer merkezde de ara sokaklarda yürüyerek dolaşma ve eski tip evleri ( 2.sınıf tarihi eser deniyor teknik olarak) gözlemleme fırsatı buldum. 

Yazının Devamı