Lübnan’ın çöküşü

Metin Akgerman

Metin Akgerman

Köşe Yazısı

Lübnan çöktü.

Zaten ekonomi zayıftı, zaten siyasi sorunlar vardı, üzerine Suriye’den yüzbinlerce mülteci geldi, bir de Beyrut limanı patlayınca (veya patlatılınca) ekonomi iflas etti, altyapı çöktü. Lübnan filmi “mutsuz son” ile bitti.

Ülke, cilalı taş devrine geri döndü. Evi yıkılmamış olan insanlar bahçelerinde patates yetiştirmeye başladılar. Yıllarca sürdürülen bağımlı kapitalist düzen ve emperyalist baskıların sonucunda devrilen bir ülke daha.

Sahadaki aktörleri hatırlatıp, politik senaryolara geçelim.

Sahada Hizbullah var. Muhtemelen en güçlü aktör. 2005’ten beri parlamentoda. Büyük oranda İran kontrolünde.

Sahada Lübnan Ordusu var, ABD eğitimli, donanımlı ordu. Komutanı Hristiyan, ilgili savunma bakanı Hristiyan ve başkomutanı devlet başkanına ( Hristiyan) bağlı. Bir gün ABD veya NATO, Lübnan’ da daha fazla kontrol isterse, kullanacağı araç Lübnan ordusu olacaktır.

Sahada Saad Hariri var. Daha doğrusu ara sıra sahada gözüküyor. Sünni blokta temsil gücü fazla. Saad’ın 3 vatandaşlığı var. Suudi Arabistan, Fransa ve Lübnan. Hariri ailesi, Suudi kraliyet ailesi ile çok yakın bir aile. Yakın derken, kimi zaman daha çok Suudi kontrolünde, kimi zaman daha az Suudi kontrolünde. Saad Hariri, dolar milyarderi bir işadamı ve servetinin kaynağı Suud menşeili firması. Türkiye Hariri’yi Telekom özelleştirmesinden tanıyor.

Sahada Lübnan başkanı Mişel Avn var. Eski Lübnan generali. Hristiyan’lar arasında temsil gücü yüksek.

Lübnan’da hemen herkes( 90% fazlası) Arap ama kültürel aidiyeti dini unsurlar daha çok belirliyor. Hristiyanlar, Sünniler ve Şiiler baskın gruplar ve nüfus oranları az çok eşit. Ülkede 6 milyon civarı insan var ve 1 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı var. Son dönemde, Lübnan’daki ekonomik zorluklardan ve normalleşen Suriye etkisi ile sığınmacıların bir kısmı Suriye’ye dönüyorlar.

Lübnan’ın parası kelimenin tam manası ile pula döndü. 1 senede 85% değer kaybetti. Merkez Bankası muhtemelen maaşları ödeyebilmek için karşılıksız para basıyor ve para değer kaybetmeye devam ediyor. Dolar karaborsada işlem görüyor. Vatandaşların her ay bankadaki paralarından çekebilecekleri miktar sınırlandırılmış durumda. Ülkede enerji, şu ve barınma problemleri mevcut.

Normal zamanlarda ülke yılda yaklaşık 4 milyar dolar ihracat yapıyor, 18 milyar dolar ithalat yapıyor idi. Aradaki farkı da turizm, işçi gelirleri ve finansal sektör hokkabazlıkları ile karşılıyor idi. Gelinen noktada turizm, finans sektörü ve işçi gelirleri hayli azaldığı için ülke iflas etti. Ülkeden kaçabilen, kaçmanın derdinde.

Geçen seneye kadar ülkedeki en önemli gizem, Refik Hariri’yi kim öldürdü? sorusu idi. Birleşmiş Milletler ’in soruşturmaları Hizbullah’ı işaret ediyor. Hizbullah ve Suriye cephesi ise İsrail’i işaret ediyor. Bu sene itibariyle bu sorunun yanına “Beyrut limanını ( ve şehrin bir bölümünü) kim havaya uçurdu?” ( veya Beyrut Limanı neden havaya uçtu?) sorusu da eklendi. Kimine göre Hizbullah kontrolündeki “beceriksiz hükümet” sorumlu, kimine göre ise “Hizbullah zaten kontrol ettiği ve gelir kazandığı Limanı neden uçursun, İsrail, Hizbullah’a ders vermek için yapmıştır”.

Lübnan’da petrol yok, gaz yok.. Büyük miktarda birikmiş borç var. Ülkenin üretim kapasitesi hayli düşük. Dolayısı ile Emperyalistlerin sömürebileceği fazla bir şey yok. Diğer taraftan, Lübnan’a yatırım yapacak ülke geleceğini göremiyor.. Batı yatırım yapsa ve Hizbullah güçlense, Batı’nın yatırımı ziyan olacak.. Aynı şekilde Çin, Rusya, İran yatırım yapsa ve ertesi günü Lübnan ordusu Batı destekli darbe yapsa yine yatırımlar çöpe gidecek..

Lübnan’ın daha kötüye gitmesini kim ister? Lübnan daha kötüye giderse muhtemelen ülkedeki dini fanatizm güçlenir, kamplaşmalar artar, çevre ülkelere göç baskısı artar ve belki de iç savaş başlar.. Bu senaryoyu aklı başında hiçbir ülke istemez.

Peki bundan sonra ne olmasını beklemeliyiz?

Hariri cephesi hareketli. Hariri Suud’un ve Fransa desteğini alabilirse, 3 önemli gruptan ikisinin desteği ile Lübnan’ın tekrar idaresini alabilir. Ancak Lübnan’ın ve Hariri’nin bu destek karşılığında sunabileceği ne var? Sadece Batı’ya sadakat sözü olabilir.

İsrail cephesinden bir hamle gelir mi? İsrail’i, “kendi iç barışını sağlamaya ve bölgede güvenli şekilde var olmaya çalışan bir ülke” olarak düşünürsek İsrail, güçlü ve istikrarlı bir Filistin’i destekleyecektir. İsrail’i, “Kutsal Savaş peşinde Büyük İsrail’i kurup Yahudi kehanetlerini gerçekleştirmeye çalışan bir ülke” olarak düşünürsek, eninde sonunda Lübnan’ın işgali gündeme gelecektir. Bu durumda zayıf ve kendi içinde kavgalı bir Lübnan, İsrail’in çıkarlarına daha uygun olacaktır.

Çin acaba bu “yakar topu” oyuna girer mi? Çin’de Lübnan’ı istikrara kavuşturabilecek kaynaklar mevcut ancak bölge insanı ile çok fazla sosyal bağı mevcut değil. Çin bu işe girecek ise koluna ya Arapları takacak ya İran’ı takacak veya Türkiye’yi takacak. Belki de birkaç ülke takacak. Çin’in “Kuşak Yol” projesini Beyrut limanına ulaştırmak gibi bir ticari ve stratejik çıkarı bu işlerden olabilir.

Elektrik

Elektrik konusunda Türkiye’nin düşük kapasitede çalışan doğal gaz santrallerinin devreye alınması bir çözüm olabilir. Gazi Rusya, Lübnan’a enerji satılması için indirimli satar, Türkiye de kurulu atıl kapasite ile elektrik üretilir ve Suriye’ye satılır. Suriye’de eşdeğer miktarda enerjiyi Lübnan’a satar. Rusya, Türkiye ve Suriye bu konuda işbirliği yaparsa Lübnan’ın elektrik sorunu çözülebilir. Hali hazırda zaten Suriye ve Lübnan arasında enerji transferini sağlayan elektrik hatları mevcuttur.

Ordu

Lübnan Ordusu’nun geleneksel olarak Hristiyan grubun kontrolünde olması ve Hristiyanları koruma misyonunda olması biraz sorunlu bir durumdur. Hristiyanlar ülke nüfusunun en fazla 35% kadarı ve bu oran her sene azalmakta. Diğer taraftan Hizbullah’ı birçok ülke terör örgütü olarak tanımakta. Lübnan Ordusu, tüm Lübnanlıların ordusu olabilse, Hizbullah’ın meşruiyeti de zayıflayacaktır. Yarın bir gün İsrail Lübnan’ı işgal ettiğinde, mevcut anlayıştaki Lübnan ordusu direnecek midir yoksa işgale çanak mı tutacaktır sorusunun cevabı tüm taraflar için çok açık değildir. Diğer taraftan kabul etmek gerekir ki, Müslüman ve Hristiyan nüfusların beraber kardeşçe yaşayamadıkları ve şiddet dolu eylemlere başvurdukları vakalar dünya tarihinde hayli fazladır. Elbette azınlıktaki Hristiyan nüfusuna da güven içinde yaşama hakkı konusunda gerekli teminat mekanizmaları oluşturulmalıdır.

Türkiye nasıl bir Lübnan arzulamalıdır?

1) Türkiye ile çok iyi siyasi, sosyal, ticari ilişkiler içerisinde,

2) Kendi içinde barışık, istikrarlı ve refah içinde,

3) Müslüman, Hristiyan beraber, uyumlu ve barış içinde yaşanabileceğini ispatlayan,

4) Doğu Akdeniz politikaları, Kıbrıs politikaları, güvenlik ve Batı Asya işbirliği politikaları konusunda Türkiye ile tam uyum içinde,

5) İthalatlarının büyük bölümünü Türkiye’den yapan, Türkiye’ye ihracat yapan, Türkiye’den bolca turist alıp, turist gönderen bir Lübnan.

Türkiye Lübnan politikaları konusunda neler yapabilir?

1.Türkiye ve Lübnan’ın sosyal ilişkileri artırması gerekir, bunun en sağlıklı ve sürdürülebilir yolu turizmdir. Bugün Lübnan’ın Türkiye’ye turist yollayacak hali yok ama yarın durum farklı olabilir. Bugün, turistleri yollamak Türkiye’ye düşüyor. Sadece Beyrut değil, Bekaa Vadisi başta olmak üzere tüm Lübnan turizmin kapsama alanına alınmalıdır.

2.Türkiye Lübnan’ın acil olarak ihtiyaç duyduğu birçok kalem mali üretebiliyor. İnşaat malzemeleri, sağlık malzemeleri, enerji sistemleri, baraj, suyolu altyapı yatırımları vs.. Ancak Lübnan’da para yok. Lübnan’a altyapı projelerinin Türk firmaları tarafından yapılması ve diğer ihtiyaç malzemelerinin satışı için Lübnan’a kaynak nasıl aktarılabilir? Lübnan’dan gayrimenkul alımı yapılabilir, liman, havalimanı, maden vs. işletme hakları satın alınabilir, sahilde satın alınacak arazi üzerine bir liman ve yeni bir şehir Türkiye tarafından kurulabilir.

3.Türkiye Lübnan’ın ürettiği ürünleri öncelikli olarak satın alma yoluna gidebilir. Lübnan önemli bir şarap ve tütün üreticisidir, bu alanda bazı yatırımlar yapılabilir. Misal Türkiye’nin ithal ettiği bazı tütün türlerinin tedariği Lübnan’a kaydırılabilir veya Türkiye’de üretilmeyen bazı üzüm türlerinden üretilen şaraplar ’da ithalat, Latin Amerika ülkelerinden Lübnan’a kaydırılabilir.

4.2010’da Lübnan ile yapılan serbest ticaret bölgeleri anlaşmasının, serbest dolaşım anlaşmalarının etkileri ilgili ülkelere ne oldu? Bu anlaşmalar nasıl geliştirilebilir?

5.Lübnan’a yüzen güç gemilerimiz Karpowership firması ile elektrik satmakta idi fakat muhtemelen Lübnan’ın ödeme sorunlarından dolayı bu alışveriş durdu. Bu konuda akıllı bir çözüm bulunamamış olması bir politik başarısızlıktır ve bu konu tekrar ele alınmalıdır.

6.Lübnan’daki elçiliklerimizin bütçesi ve kadroları takviye edilerek şu zor dönemde iki ülkenin de güçlü diplomatik bağlar ile ilave fayda sağlaması sağlıklı olur.

7.Lübnan’ın üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik yatırımlara ihtiyacı vardır. Yerel para biriminin zayıflaması ülkeyi servis ve ürün ihracatı konusunda avantajlı bir duruma getirmiştir ancak üretim kapasitesi mevcut değildir ve inşa edilmelidir.

8.Türkiye, Lübnan’daki yetişmiş, birkaç dil bilen ve krizden dolayı işsiz kalmış insan kaynağını değerlendirmek için politikalar üretebilir.

9.Bugün için Lübnan’ın yönetim dinamikleri, askeri işbirliğine pek müsait olmayabilir ancak yarın için potansiyel askeri işbirliklerine yönelik hazırlık yapmakta fayda olacaktır. Lübnan’ın M48 ve M60 tankları TSK envanterinde de olan ve yerli sanayi tarafından modernize edilen tanklardır. Lübnan’ın tanklarına modernizasyon yapılabilir. Diğer işbirliği potansiyeli İHA’lar olabilir. Lübnan’ın sınırlarını daha iyi koruması için İHA servisleri satılabilir veya kiralanabilir. Bölgede faaliyet yapan F-35’lerinin radara ve hatta AWACS’lara görünmezlik özellikleri bölge barışı için ciddi bir tehdittir. Birileri bir yerleri bombalıyor, hiç kimsenin haberi olmuyor, kimin yaptığı belli değil. Bilinse dahi ispatlanamıyor. Bu konuda Lübnan’ın desteği ile dağınık radar sistemleri bölgede kurulabilir. En azından bölgede kimin ne yaptığı net olarak ortaya konabilmelidir.

10.Beyrut ile Şam arasındaki tren hattının tekrar kullanıma açılması ve Şam üzerinden Ankara’ya bağlanması faydalı olacaktır.

11.Lübnan ile Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında işbirlikleri güçlendirilmelidir. İlk akla gelen işbirliği açık deniz balık yetiştiriciliği üzerine projeler ve sürdürülebilir denizcilik projeleri olabilir.

12.Hatay’dan ve Kıbrıs’tan Lübnan’a yük ve yolcu ( ve belki de RO-RO) seferleri fizibilite çalışması yapılmalıdır.

13.Lübnan’ın devlet havayolu firmasının ve Refik Hariri havalimanının işletilmesi konusu Türkiye’nin değer katabileceği ve ülkedeki etkisini artırabileceği uygun işbirliği alanları olabilir.

14.Amerikan Beyrut Üniversitesi (ABU), kuruluş dönemi ve kuruluş misyonu açısından Boğaziçi üniversitesi ile büyük benzerlik gösterir. ABU Lübnan’ın bir numaralı eğitim markasıdır ve tüm Batı Asya’da çok itibarlı bir kurumdur. Türkiye ve Lübnan arasında uçuşların şıklığı ve nispeten ucuzluğu da göz önüne alınırsa, Türkiye’deki üniversitelerin belirli projeler konusunda ABU ile işbirliği yapmasında faydalı olacaktır.

15.Lübnan ile Türkiye ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında deniz alanları sınırlandırması konusunda çalışma yapılabilir. Ayrıca bölgede petrol ve gaz sondajları konusunda Lübnan, TPAO’yu belirli sahalarda yetkilendirebilir.

16.Lübnan ekonomisinde geleneksel olarak çok önemli bir alan olan bankacılık sektöründe işlerin toparlanması için Türk kamu ve özel bankacılık sektörleri ile işbirlikleri yapılabilir. Lübnanlı olup Avrupa ve Amerika’da çalışan yüzbinlerce yüksek gelir grubunda profesyonel vardır ve bu insanların bir kısmı, Lübnan’da hem gayrimenkul sahibidir hem bankalarda hesapları mevcuttur. Bu insanlara Türk bankaları üzerinden Beyrut piyasalarına erişim imkanı sağlanabilir.

17.Lübnan’daki acil tıbbi destek ihtiyaçları için Beyrut limanına yeterli tıbbi donanımı olan bir donanma gemisi veya bu amaç için tasarlanmış bir gemi yanaştırılabilir. Aliağa’da sökülmeyi bekleyen “Cruise” gemilerinden biri bu amaç ile dönüştürülebilir.

18.Lübnan’ın zaten ödeyemediği borçlarının kısmen affı için uluslararası örgütler ile ortak çalışılmalı ve Fransa gibi Lübnan’ın ağabeyliğine soyunan ülkelerin ellerini ceplerine atması sağlanmalıdır.

19.İleriki yıllarda ülkenin güneyden işgali durumuna karşı, Güney Lübnan bölgesinin şehirciliği ve demografik yapısına yönelik hazırlık yapılmalıdır.

Lübnan çok zor bir dönemden geçmektedir ve belki de bu kriz dönemi Lübnan politikası için bir kırılma noktası olacaktır. Türkiye’nin yeteri kadar ekonomik problemi vardır ve Lübnan’ın kurtarılması için büyük kaynaklar aktarması şu safhada beklenmemelidir ancak Türkiye yumuşak gücünü kullanarak bölge ülkelerini bir araya getirerek Lübnan’da istikrarlı ve iş görebilir bir hükümetin oluşmasını sağlayabilir. Şu dönemde Lübnan her yöne savrulabilir durumdadır ve yakın izlemede olunması faydalı olacaktır.

Lübnan’ın içinde bulunduğu zor durum, Türkiye ve Suriye için bir diyalog başlatma fırsatı olarak değerlendirilebilir. Hem Suriye, hem Türkiye, istikrarlı, barış ve refah içinde bir Lübnan arzu etmektedir. Lübnan konusunda Suriye, İran ve Türkiye’nin bir araya gelmesi, ülkenin siyasi istikrarı için çok etkili olabilir. İlave olarak Rusya ve Çin de destek olur ise önemli ölçüde sonuç alınacaktır. Bu amaç ile Lübnan’daki tüm kesimlerinde çözüm arayışları için temsil edileceği bir “Lübnan Konferansı” düzenlenebilir.

# abd # türkiye # fransa # nato # lübnan # Türkiye Lübnan ilişkileri # Lübnan ordusu # Lübnan ABD # Saad Hariri