Afrika için güvenlik alternatifleri: Orta Afrika Cumhuriyeti’nde BM Misyonu’nun iflası

Birleşmiş Milletler'in Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Misyonu Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu iflas etmiş durumda. Peki bu durum Türkiye'yi nasıl etkiliyor? Türkiye ne yapmalı? Erkin Feyyaz eşli yazdı...

Afrika için güvenlik alternatifleri: Orta Afrika Cumhuriyeti’nde BM Misyonu’nun iflası

ERKİN FEYYAZ EŞLİ

BM’nin Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki (OAC) Misyonu MINUSCA (Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu), son günlerde BM’nin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde insan haklarının durumuyla ilgili bağımsız uzmanı Marie-ThereseKeita-Bocoum’un sert eleştirilerine uğradı. Uzmanının ifadesiyle BM Misyonu, 7 senedir ülkede bulunuyor ve şimdiye kadar hiçbir hissedilir sonuca ulaşamadı:

“MINUSCA güçleri, siviller tehlikedeyken müdahalede bulunmadı, bu da çok sayıda can kaybına ve halk arasında hayal kırıklığına neden oldu. Birçok bölgede binlerce kişi protesto gösterileri düzenledi ve MINUSCA’yı şikâyet ettiler.”(https://thenationonlineng.net/minusca-challenges-mount/)

ETKİSİZ KALDILAR

BM Uzmanı, buna örnek olarak, MINUSCA askeri üssünün yakınındaki Bouar kentindeki olaylara işaret ediyor. Ocak 2021’den bu yana, şehrin nüfusu militanlar tarafından saldırıya uğramış, ancak şehir OACOrdusunun güçleri tarafından alınana kadar şiddet devam etmişti. BM Barış Gücü, sivil nüfusu koruyamamışya da korumak istememişti.

OAC’de BM Barış Gücüne karşı protestolar düzenlendi. Diğer Afrika ülkelerinde de benzer süreçler yaşanıyor. Örneğin Nisan 2021’de yüzlerce genç, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Beni ve Goma kentlerinde birkaç gün boyunca protesto gösterileri yaptılar ve bir başka BM Barış Gücü Misyonu olan MONUSCO’nun Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde dökülen kanı durduramaması nedeniyle ayrılmasını talep ettiler.

MINUSCA, 2014 Eylülünde kurulmuş ve MISCA (Orta Afrika Uluslararası Destek Misyonu) Barış Gücünü devralmıştı.

Aralık 2020’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki seçimlerin arifesinde, eski Cumhurbaşkanı François Bozize bir darbe girişiminde bulunmuştu. Bozize, o dönemde eski sömürgesindeki konumunu güçlendirmeye çalışan Fransa’nın örtülü desteğinden yararlandı. Bozize ve radikal gruplar bir ittifak kurdu: Değişim için Vatanseverler Koalisyonu (CPC). Koalisyon, başkent Bangui’y ekarşı saldırıya geçti, ancak Rus askeri uzmanlar tarafından eğitilenOAC Ordusu tarafından püskürtüldü. Ruanda askerlerinden oluşan bir birlik de militanlara karşı mücadelede önemli destek sağlamıştı.

BM Barış Gücü, o dönemdesivil nüfusu koruyamadı. BM Bağımsız Uzmanı Keita-Bocoum, bu durumu “Misyonun hemen yakınında ve fiili olarak ordunun önünde, CPC savaşçıları sivil nüfusu taciz ediyor, kadınlara tecavüz ediyor ve mülklerini çalıyor” sözleriyle ifade etti.

MEVCUDİYETİNİN ARTIRILMASININ ANLAMSIZLIĞI

Sonuç olarak, BM güçleri silahlı militanlarla mücadelede etkin bir rol oynamadı. Buna rağmen 12 Mart 2021’de BM Güvenlik Konseyi, MINUSCA kuvvetinin mevcudiyetini artırma kararı aldı ve Misyona ek 2.750 asker ve 940 polis memuru sağladı.

MINUSCA’nın mevcudiyetinin artırılmasının OAC’de istikrarın sağlanmasına bir fayda göstereceği oldukça şüpheli.Mesele şu ki, BM güçlerinin yetki alanı çok sınırlı. Buna göreörneğin çatışmaya müdahale edemiyor ve taraflardan birine destek olamıyor. Uluslararası hukuka göre, BM Barış Gücü askerleri muharipgüç değildir. Ancak çetelerin meşru hükümete karşı çıktığı bir savaşta, “tarafsızlık” genellikle çetelere örtülü destek anlamına geliyor. BM misyonunun formatı, terörle mücadele olanaklarını sınırlandırıyor. Bu durumda barış gücü mevcudiyetinin artırılması hiçbir şeyi çözmeyecektir.

Ayrıca bu durumbarış gücünün içinde yer alacak ülkeler için de olumsuz sonuçlar doğurabilir. BM barış gücü formatının ülke güvenliğine yönelik tehditle başa çıkamaması, barış gücü birliğinin oluşumunda yer alacak ülkelerin dış politika imajını da olumsuz etkileyebilecektir.

SİSTEMSEL SORUNLAR

BM, artan bürokratikleşme ve çağın sorunlarına yanıt vermedeki etkisizliği nedeniyle giderek daha fazla eleştiriliyor. Hatırlanacağı üzere Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde BM Güvenlik Konseyi’nin yapısından bahsederken “böyle bir yapı tüm dünyada adaleti sağlayamaz” demişti. Erdoğan’ın bu açıklamayı Afrika’da Ugandalı mevkidaşı Yoweri Museveni ile düzenlediği ortak basın toplantısında yapması önemliydi.

BM Barış Gücü diğer çatışmalarda da etkisiz olduklarını gösterdiler: Bosna Savaşında, Golan Tepeleri’nde İsrail ile Suriye arasındaki sınır çizgisinde. Ancak Afrika’da, “mavi kasklılar” çok daha sıksivil nüfusu korumada ihmalle ve hatta savaş suçuyla suçlanıyorlar.

Mozambik’in eski First Lady’si Graça Machel’e göre, 1990’larda BM Barış Gücünün gelişinden bu yana çocuk fuhuşunda keskin bir artış oldu. Barış Gücü askerlerinin tecavüze ve insan ticaretine karıştığına dair suçlamalar bulundukları her bölgede sürekli olarak dile getiriliyor. 2017 yılında, Associated Press (AP), BM Barış Gücü askerlerinin ve personelinin cinsel saldırılarını ele alan bir rapor yayınladı. Raporda yayınlanan verilere göre on iki yıl boyunca barış gücü askerleri iki bine yakın cinsel tacizde bulundu.

Diğer taraftan 2015 yılında OAC’de de bir skandal patlak verdi. İngiliz Guardian gazetesi, bir BM raporuna atıfta bulunarak, OAC’deki Barış Gücü birliğinden Fransız askerlerinin mülteci kamplarında çocukların cinsel sömürüsüne karıştığını bildirdi. Tecavüz, zorbalık, oğlancılıkgibi suçlamalar raporda yer aldı. Kurbanlar, Guardian tarafından alıntılanan raporun ifade ettiğiüzere, 9-13 yaşları arasındaydı. (https://www.theguardian.com/world/2015/apr/29/un-aid-worker-suspended-leaking-report-child-abuse-french-troops-car)Fransızlar, Sangaris Operasyonu’nun bir parçası olarak OAC’deydi. Aralık 2013’te BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmişlerdi.

BM, cezalandırılmayan Fransızların vahşetini hiçbir zaman durduramadı. (ttps://www.nytimes.com/2017/01/06/world/africa/french-peacekeepers-un-sexual-abuse-case-central-african-republic.html) Ayrıca İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) benzer eylemlerle Minusca üyelerini de suçladı.

BM Barış Gücü, çoğu zaman siviller için bir tehdit oluşturuyor veya ülkede faaliyet gösteren ve çoğu zaman “barışı koruma” amacıyla gelen emperyalist güçleri durduramıyor. OAC’deki Fransız tecavüzcü barış güçleriyle ilgili olay bunun kanıtı. Afrika’daki Fransız birlikleri, genellikle BM Güvenlik Konseyi’nin onayı ile konuşlandırılıyor, ancak fiili olarak Paris’in dünyanın bu bölgesinde neo-kolonyal bir jandarma olarak kalmasına hizmet ediyor.

BM “Barış Gücünün”içinde bulunduğu ilk çatışmanın, “barış gücünün” aslında ABD tarafından yönetilen bir koalisyondan meydana geldiği Kore’deki savaş olduğunu hatırlamakta fayda var. Türkiye, bu birliğin oluşumunda yer aldı ve 800 Türk askeri hayatını kaybetti, bir o kadarı da yaralandı. Ancak bundan fayda sağlayan ABD oldu.

“BARIŞ KORUYUCULUĞUNDAN” GÜVENLİK İHRACINA

OAC’deki ve dünyanın diğer bölgelerindeki BM Barış Güçlerinin başarısızlıkları, BM’nin iç bürokrasisi ve emperyalist devletlerin değil, tüm dünya halklarının çıkarları adınabu kurumda ve bir bütün olarak tüm BM mekanizmalarındareform yapma gereğini ortaya koyuyor.

Aynı zamanda, egemen devletlerin karşılaştığı tehditlerin sayısı da artıyor. Kontrollü kaos doktriniyle yönetilen ABD ve müttefikleri, gerilim bölgeleri yaratıyor ve hedef aldıklarına karşı çeteleri ve teröristleri kullanıyor.

Böyle bir durumda, BM Barış Gücü askerlerinin mevcut formatının işe yaraması mümkün gözükmüyor.

Ordularının ahlaki ve teknik eğitiminin oldukça düşük olduğu ülkeler, BarışGücü operasyonlarına faal bir şekilde katılmaktadır. Ordularını sıcak çatışma noktalarına göndermelerinin tek nedeni para. Fiili olarak, bunlar devletleri tarafından BM’ye kiralanan modern paralı askerler olmaktadır. Tabii ki, bu ülkelerden (Bangladeş, Fiji, Nepal) barış gücü askerleri ve onların hükümetleri, Afrika’daki Amerikan veya Fransız ajanlarına karşı gelemez. OAC’deki durum bunun kanıtı. Ülkeleri Washington ve Paris’e karşı çıkamaz. Ama Türkiye, Çin veya Rusya bunu yapabilir.

Bu nedenle, son yıllarda çatışmaların etkin çözüldüğü olaylara baktığımızda BM Barış Gücünü değil, güçlü egemen devletler arasından doğru müttefik seçiminin yapıldığını görürüz. Örneğin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, Türkiye’den askeri destek aldı da General Hafter’in Trablus’a saldırısını durdurdu. Bu da sonuç olarak, bir barış sürecini mümkün hale getirdi.

OAC liderliği Rusya’dan ve Orta Afrika bölgesinin lideri Ruanda’dan yardım aramaya karar verdi. Bu hareket tarzı, esas olarak kendini haklı çıkardı, militanların ana güçleri BM kuvvetlerinin katılımı olmadan yenildi.

Ayrıca bölgede Türkiye de var, Türk şirketleri Bangui havaalanında faaliyet gösteriyor. MINUSCA’nın acizliği, OAC’leri, en azından Ruslar ve Ruandalıların baş edemeyecekleri yerlerde başka ortaklar da aramaya zorlayacaktır. Türkiye, OAC’ye ve diğer Afrika ülkelerine özel askeri teknolojiler sunabilir: Özellikle insansız hava araçları ve sorunların çözüne yardım etmek gibi. Afrika’daki bölgesel güvenliğin sağlanmasında ana unsurlardan biri olarak Ankara, jeopolitik çıkarları gereğince bir yerde rekabet edebilir ve bir yerde Çin ve Rusya ile işbirliği yapabilir. BM Barış Güçlerinin kurumlarına duyulan güvenin azaldığı ve egemen güç merkezlerinden “güvenlik ihracatı” talebinin arttığı bu ortama Ankara’nın en azından hazırlıklı olması gerekiyor.

# abd # rusya # suriye # israil # çin # afrika # bm # Paris # washington # nepal # mozambik # bangladeş # ap # Bosna savaşı # orta afrika cumhuriyeti # BM Güvenlik Konseyi # orta afrika # Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti # Golan tepeleri # Fiji # İflas # BM Misyonu # BM Barış Gücü # öaç # Kongo Demokratik Cumhuriyeti