McKinsey'i boşverin işte bedava akıl!
Hüseyin Vodinalı yazdı: McKinsey'i boşverin işte bedava akıl!
Ben hep derim zaten, Amerika’nın en güçlü silahı dolardır diye.
Avrasya’ya giderken, bir kriz patladı…
Yine Atlantik batağına saplandık.
Saklı seçilmişlerin, Amerikan derin (CIA-Pentagon vs) devletinin, Wall Street (küresel mafya) baronlarının, sokaktaki adamın bildiği şekliyle İlluminati’nin (Siyonist-Evanjelist) örgütü McKinsey’e teslim olduk.
AKP’den de çok fazla şey beklememek gerekirdi zaten.
16 yıldır, önce Kemal Derviş, ardından Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve en sonunda İngiliz ekolünden damat Berat ile uygulanan neoliberal politikalarla gelinecek yer anca burasıydı.
Naçizane ekonomi kökenli bir yazarım.
Wall Street ve City tefecileri, madem IMF istemiyorsunuz, McKinsey’i tutmazsanız size zırnık para yok dedi.
Sıcak para bulmak için adeta bir düyunu umumiye kurulmasından ve Türkiye’nin 1990’lardaki Rusya’nın konumuna düşmesinden hicap duyarım. (Bu konuyu ilerleyen kısımda açacağım.)
İşte onun için buradan bedava akıl veriyorum, hani sokaktaki adamın dediği gibi “Beyin bedava”.
Aslında beyinsizliğin faturası çok büyük.
ÇÖZÜM YOLU
Neyse ben söylüyorum çözüm yolunu.
İlk önce üretim ekonomisi için bir planlama yapılacak.
Bunun için de evvela gerekli altyapı yatırımlarına gidilecek.
Enerji, ulaşım, teknoloji, iletişim, enformatik ve yapay zeka, gen teknolojileri, okullar, sanayi merkezleri vs.
Ama tüm bunları yapabilmek için en önemli şart; bağımsız bir merkez bankası olmaması.
Bağımsız merkez bankası demek, göbekten Wall Street bankerlerine bağlı olmak demek.
Bağımlı bir merkez bankanız olacak en başta.
Ve de “Ulusal Kalkınma Tahvilleri” çıkaracaksınız.
Ve bu ulusal kalkınma tahvillerini, bankalar aracılığıyla satmayacak, doğrudan PTT üzerinden vatandaşa satacaksınız.
Yani üretim ekonomisini doğrudan yerel öz kaynakla finanse edeceksiniz.
ABD, 1930’larda Büyük Buhran’dan bu şekilde çıktı.
Hükümet tren yolları, karayolları veya hidroelektrik barajları gibi devasa altyapı yatırımlarına endeksli tahvilleri çıkarttı.
1960’lı yıllarda yapılan hesaplamalara göre 1 dolarlık tahvil, devlete 11 dolar gelir olarak geri döndü.
Benzer şekilde Amerikalı yurttaş da 1 dolara aldığı tahvilden, orta ve uzun vadede 11 dolar kazanç sağlamış oldu.
Bu bilgiyi araştırmacı yazar William Engdahl’ın 2015’te yazdığı bir yazıdan aldım. Konuyu daha detaylı incelemek isteyenler, Engdahl’ın “Manifest Destiny: Democracy as a Cognitive Dissonance” (Kaçınılmaz Mukadderat: Demokrasinin Bilişsel Uyumsuzluk Hali) kitabını da okuyabilir.
ABD, büyük buhrandan çıkarken bu yöntemi kullandı. Almanya da İkinci Dünya Savaşı sonrası toparlanmasında “Kreditanstalt für Wiederaufbau” (Yeniden İnşa İçin Kredi Kurumu) aracılığıyla altyapı yatırımlarını finanse etmeyi başardı. 1950-60 arası bu yöntemi kullanan Almanya, Amerikan Marshall yardımlarını tamamen bu fona aktardı, kimseye muhtaç olmadan yeniden doğmayı becerdi.
Aslında aynı yöntemi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa etmekte kullandı.
Ziraat Bankası, İş Bankası, Halk, Vakıf, Sümerbank, Eti Bank ve diğerleri bunun için çalıştı.
Milli Banka ve kredi kurumları sayesinde o devasa alt yapı yatırımları ve sanayi finanse edilebildi.
SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti de kuruluş dönemlerinde benzer yöntemi, yani milli altyapısını, öz kaynaklarıyla finanse edip muhteşem atılımlar yapmayı başardılar.
Hem bu yöntem, henüz biraz erken olan doların yerine yeni rezerv para birimi bulunması şartını da içermiyor.
Sistem basit: altyapı yatırımları, ve bunlar için çıkarılan “Vatandaş Tahvilleri”nin doğrudan halka satışı.
TÜRKİYE İÇİN YELTSİN ÖRNEĞİ
1990’lar Rusya’sı, Türkiye’nin ne yapması değil ama ne yapmaması gerektiğini gösteren çok güzel bir örnektir.
SSCB’nin 1987’de Glasnost ve Perestroyka ile başlayan çöküşü, Gorbaçov sonrası Yeltsin ile devam etti.
SSCB 1990’da dağıldı.
1993’te Rusya’da anayasa değişikliği yapılarak Merkez Bankası “bağımsız” hale getirildi.
Bu 75. madde değişikliğiyle birlikte Amerikalı Yahudi Hedge Fonları Spekülatörü George Soros Rusya’ya girdi.
Soros, Jeffrey Sachs ve İsveçli Anders Aaslund’u Yeltsin’e “Şok Terapi” danışmanları olarak gönderdi. Tıpkı ABD’nin Mc Kinsey’i Berat Albayrak’a danışman olarak gönderdiği gibi.
Bu iki Batılı danışman da Yeltsin’e Yegor Gaidar ve Anatoly Chubais’i “hediye” etti.
Yine Soros ekibinden Viktor Geraschenko’nun Merkez Bankası başkanlığında emekli fonları uçuverdi, Ruslar emekli maaşlarını dahi alamaz oldu.
Hiperenflasyon ile birlikte Rus marketleri boşaldı, insanlar resmen açlık çekmeye başladı.
Batılı finans kapital mafyası, maşaları oligarklarla birlikte Sovyetler’in neyi var neyi yoksa üzerine çöreklendi.
Tüm bunlar “bağımsız” bir merkez bankası sayesinde oluverdi.
Sonra Putin geldi de toparladı Rusya’yı.
Şimdi benzer yöntemleri Vladivostok, Omsk, Murmansk, Yekaterinburg, Rostov gibi Çin’e yakın ve yükselen doğu merkezlerini geliştirmek için kullanıyor.
Engdahl, “bağımsız bir merkez bankası demek, dolara bağımlı banka demektir, o ülkenin para birimi ne olursa olsun, bağımsız bir merkez bankası sadece dolara bağımlı olacaktır” diyor.
Engdahl’a göre, Merkez Bankası Başkanı ne kadar milliyetçi olursa olsun, bağımsız bir ekonomi için ancak bağımlı bir merkez bankası gerekli ve şart.
Aslında bu benim diye sunduğum, Ulusal Kalkınma Fonu Tahvili önerisi, 2015’te Rusya’ya Engdahl tarafından sunulan bir tavsiye.
William Engdahl, “Diyelim ki, sıradan bir Rus işçisi ya da aylıklı memuru, yerel hükümet postanesine gidiyor ve bu özel kalkınma tahvillerinden alıyor, mesela 20 bin ruble tutarında. (O döneme göre 300 dolar ediyor) faiz oranı da yüzde 15 olsun. 20 yıl boyunca yılda vergisiz 3 bin ruble faiz alacak. 20 yıl sonunda da 20 bin rublesini 80 bin olarak geri alacak. Tamamen vergisiz olarak.”
PARA GİBİ BASILSIN
Postane alternatifi de Rusya ve bizde aynı aslında, çünkü artık yerli bankamız kalmadı.
Bir önemli ayrıntı da, bu tahviller dijital değil, para gibi özel bir kağıda basılı olacak.
Kontrol tamamen devlet elinde olacak.
Bu aslında pratik bir çözüm.
Temel çözüm, doları rezerv para olmaktan çıkartıp, Avrasya’daki güçlerle ortak bir Pazar ve güvenlik işbirliğine gitmek.
Almanya, Rusya, Çin, Türkiye, İran, Suriye, Irak, Pakistan, Fransa, Hindistan ve diğerleriyle.
Bu arada merkez bankası bağımsız olan ABD de aslında tehlike altında.
1893’ten beri çıkan krizler Amerikan halkını da vuruyor.
Dünyayı soyup soğana çeviren, savaşlar, darbeler yaratan Neoliberal Wall Street ve City baronlarından ve onların tekelindeki silahı dolardan kurtulmak ABD için bile yeni bir hayatın başlangıcı olur.
Rusya ve Çin tam olarak bunu yapıyor şu anda.
Aydınlık