Uzmandan kritik uyarı: 2050'de Türkiye'yi de vurabilir!
Kocaeli Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Uygulamalı Jeoloji Anabilim Dalı’ndan Araştırma Görevlisi Dr. Özge Can Ataş, iklim değişikliğinin etkilerine ve Türkiye’nin su kaynaklarının karşı karşıya olduğu tehditlere ilişkin önemli uyarılarda bulundu.

Hidrojeoloji, yer altı ve yüzey suları ile jeotermal enerji üzerine çalışmalar yürüten Dr. Ataş, kısa vadeli hava olaylarının meteorolojik döngüyle ilgili olduğunu, uzun vadeli değişimlerin ise doğrudan iklimin karakterini belirlediğini söyledi.
“İklimi tanımlayabilmek için sıcaklık, yağış ve buharlaşma gibi meteorolojik verilerin uzun yıllar boyunca ortalaması dikkate alınır. Bu verilerdeki ani artış veya azalışlar 'anomali' olarak tanımlanır ve bu anomaliler, bize iklim değişikliğini gösterir. Bu değişimin temel nedenleri ikiye ayrılır: Doğal etkenler ve insan kaynaklı (antropojenik) faaliyetler. Güneş patlamaları, volkanik hareketler ya da tektonik süreçler gibi doğal olaylar tarih boyunca etkili olmuştur ancak günümüzdeki hızlı değişimin asıl sebebi insan faaliyetleridir” ifadelerini kullandı.
İklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası adımların önemine değinen Ataş, Paris İklim Anlaşması’nın bu süreçte kilit rol üstlendiğini vurguladı. 197 ülkenin bu anlaşma kapsamında küresel sıcaklık artışını 2 dereceyle sınırlandırmak, ideal olarak ise 1,5 derecenin altında tutmak için ortak hareket ettiğini hatırlatan Ataş, “Türkiye’nin de taraf olduğu bu süreçte, 2053’e kadar sıfır emisyon hedefine ulaşılması ve yeşil büyüme politikalarının uygulanması gerekiyor” dedi.
Türkiye’nin dört mevsimin yaşandığı nadir ülkelerden biri olduğunu hatırlatan Ataş, son yıllarda mevsim geçişlerinin bozulduğunu ve özellikle kış aylarında kuraklığın arttığını belirtti.
“Kar yağışındaki azalma, yer altı ve yüzey sularında ciddi azalmaya yol açıyor. Buzulların erimesiyle okyanuslara karışan tatlı su, tuzlu su dengesini bozuyor. Bu durum da mevsimsel düzeni değiştiriyor. Bazı bölgelerde sel ve hortumlar görülürken, bazıları çölleşmeye doğru gidiyor. Türkiye’de ise yağış rejimi ciddi şekilde değişti, kar yağışları azaldı, kış kuraklığı etkisini artırdı. Bu da su kaynaklarımızı doğrudan etkiliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.500 metreküp civarında olduğunu ve bunun 'su stresi' olarak tanımlandığını ifade eden Ataş, “2050’de nüfusun 100 milyona ulaşmasıyla birlikte bu miktarın 1.000 metreküpün altına düşmesi bekleniyor. Bu da Türkiye’yi su fakiri ülkeler arasına sokacak. Bu tehdide karşı su yönetimini yeniden planlamalı, uygulanabilir politikalar geliştirmeli ve gerekli tedbirleri almalıyız” dedi.
Türkiye’de su tüketiminin yüzde 70’inin tarım sektöründe gerçekleştiğini belirten Ataş, “Vahşi sulama sistemlerinden vazgeçilmeli, basınçlı ve damla sulama sistemleri yaygınlaştırılmalı. Ayrıca daha az su tüketen ürünlerin tercih edilmesi gerekiyor” dedi.
Toplumun bilinçlendirilmesinin önemine vurgu yapan Ataş, “Çocuklara anaokulundan itibaren iklim değişikliği, su tasarrufu ve çevre bilinci eğitimi verilmeli” diye konuştu.
Evlerde alınabilecek bireysel önlemlerin de önemine değinen Ataş, “Uygun koşullara sahip binalarda yağmur suyunun toplanarak yeniden kullanımı sağlanmalı. Bu bireysel bir adım gibi görünse de toplum genelinde büyük etki yaratır” ifadelerini kullandı.
Ataş, iklim krizine karşı hazırlıklı olunmaması halinde çevresel ve ekonomik kayıpların artacağı uyarısında bulundu.
Kaynak: İhlas Haber Ajansı